KİTAP DÜNYASI

1) “Babam Beni Şahdamarımdan Öptü”

(Ozan Önen)



“İnsan, babası hayattayken, sanki tüm babalar hayattaymış gibi bir yanılgıya; babası öldüğündeyse sanki sadece kendi babası ölmüş gibi bir küskünlüğe meyillidir.” S.359

Sonbaharın ortası, kışın başlangıcı için, tüm inceliği ve zarifliği ile bir kitap okumaya, okudukça renk renk çizmeye ve okuduktan sonra da sevdiklerine hediye etmeye var mısın? Doğruyu söylemek gerekirse kitap ilk çıktığında o kadar çok gördüm ki kitabı, hiç okumak istemedim. Popüler kültürün hızlı tüketilen atıştırmalıklarından birisi sandım. Hep birlikte yiyip, hep birlikte tüketeceğiz sandım. Hani meşhur kahvecilerde aynı anda aynı kahveyi içip, aynı anda sigara içtiğimiz, aynı şeylere güldüğümüz hiçbir özelliği olmayan kahve sohbetleri gibi düşünmüştüm. Hatta ilk okumaya başladığımda ön yargımın da desteği ile aynı şeyleri düşünüyordum. Ardından sayfalar ilerlerdi ve sanki yani bir kapı açıldı zihnimde, hayal gücümde ve duygularımda. Bir anda sardı sımsıcak battaniye gibi…
Bir kitap nasıl bu kadar ince, imgesel, şiirsel, felsefi yazılabilirdi ki… sonbaharın son güneşinde huşu içinde tavşan kanı çay içmek gibi, yıllardır görmediğin dostunla rastlaşıp sımsıkı sarılmak gibi, sabah alarmsız uyanmak gibi, yıllardır radyoda duymadığın bir şarkıyı yeniden duymak gibi, fırından yeni çıkmış simitle peynir yemek gibi, sabah anne patatesinin kızartma kokusu ile uyanmak gibi, denizden gelip duş aldıktan sonra bile teninde kalan deniz kokusu gibi, sonsuz mavilik içinde ilk aşkını bulmak gibi, sevdiğinin yastığında kalan uyku kokusuna sarılıp yeniden uyumak gibi…
Kitabı okurken eğer Sanat Tarihine, Tarihe, Mitolojiye, Edebiyata ve Arkeolojiye uzaksanız dili size biraz adalı gelebilir ve bağlantı kurmakta zorluk çekebilirsiniz. Çünkü kitaptaki imgeselliğin temeli bu donelere dayanmakta. Eğer ki bu başlıklara pek ilginiz yoksa yahut bilmiyorsanız her denemede yeni bir şey öğrenmeniz mümkün. Keyifli okumalar dilerim…

 

2) ‘AYNA AYNA’ RAFLARDA!

(Yeşim Doran)

2000’lerin başından beri Şebnem Ferah, Sertab Erener, Pentagram gibi isim ve grupların menajerliğini üstlenen Yeşim Doran’ın kaleminden süzülen öykülerin tamamı, kadın öyküleri. Sinirlenen, üzülen, kırılan, ağlayan, kahkahalarıyla çevresindekilerin kötü bakışlarına maruz kalan, aldatılan, aldatan; ama her şeye rağmen gülen, gülebilen kadınlar!
“Kayıplar olmadan fark edemediğimiz şeyler var. Kendimiz sandıklarımızın peşinde koşuyoruz. Kimsesiz kalsak da anlamıyoruz. Gerçekten ölüm kadar hiçleşmeyi başardığımızda bulunuyor aradığımızı bilmediğimiz. Eksik kalmış tarafımız. Keşke bu kadar geç uyanmasaydım.”
Kabullenişler, yeniden başlayışlar, bir türlü başlamayan hikâyeler… Köşe başındaki karşılaşmalar; ama denk gelemeyişler. Birbirine dokunan insanların, birbirlerine değemeyen hayatları. Gidişler ve yine, yeniden gelişler. Mutlu olma halinin o kısacık aralıkları ve hemen ardından bir yük gibi omuzlara binen mutsuzluklar… Yolculuk önce kendinde başlarmış, o zaman vakit, aynalara dönme vakti. Yeşim Doran’ın ilk öykü kitabı Ayna Ayna, düşlerdeki yanılsamaların, kabuslardaki sayıklamaların ötesinde bir inanışın, yeniden doğuşun manifestosu.
İncelikle, Yeşim Doran’ın zihninden süzülen cümlelerin birleşimi olan kitap, iki bölümden oluşuyor: Yanılsamalar ve Sayıklamalar. Okur, kitabın ilk bölümünde birbirinden bağımsız beş öykü okurken, ikinci bölümde ise Yeşim Doran’ın kendine ait, özgün dünyasında gezintiye çıkıyor. Farklı üslubu ve bakış açısıyla sizi ilk sayfadan itibaren etkisi altına alan kitabı kapattığınızda devasa bir kadın dünyası turunu tamamlamış oluyorsunuz.



 

3) Selçuk'un "Mahalleden Arkadaşlar"ı

(Selçuk Aydemir)



"Ben çocuğum diyebiliyorsa o çocuk büyümüş demektir. Sen hiç ben deliyim diyen birini gördün mü? Deliler deli olduğunu bilseler deli olurlar mı?"

Kardeş Payı, Düğün Dernek, İşler Güçler, Çalgı Çengi gibi unutulmaz film ve dizilerin senaristi, yönetmeni Selçuk Aydemir ; Mahalleden Arkadaşlar kitabında ben bundan sonra liseden arkadaşları, üniversiteden arkadaşları anlatırım demiş. Biliyoruz ki , bunu da yaptı ama imkan varsa her zaman baştan başlamayı tercih ederim. Ferhan Şensoy’a bayılan ve bende bunu yapacağım diyerek yola çıkan Aydemir , Ferhan Şensoy değil ancak kendi tarzını bulmuş iyi yazarlar kategorisine kesinlikle dahil olmuş.
Dokuz yaşında mahallede büyüyen bir çocuğun hiyerarşi ile tanışması,arkadaşlarıyla olan çıkar,sevgi, saygı ilişkisi ve hiç tükenmek bilmeyen iyimser gözü kara planlarıyla hikayesini anlatmış. İnsan kitabı okurken bir önceki neslin çocuklarının hayatta kalma savaşını daha erken öğrendiğini hatırlıyor diyorum. Çünkü öyle çocuklar eskiden hayatın gerçekleriyle daha çabuk karşı karşıya geliyordu. Bu bize yaşam iç güdüsüne kavuşmamızı, herşeye hazırlıklı olmamızı öğretti. Bir dosta sahip olmanın önemli olduğu kadar , kendini yukarı çekmek için iyi bir düşmanın da olması gerektiğini mesela. Düşmanı da sevebileceğin gibi gerçekleri hatırlattı.
Selçuk'un patavatsız, destursuz halleri bana Alper Canıgüz’ ün Alper Kamu’sunu hatırlatmadı diyemem. Yine de ona nazaran Selçuk , aile içi saygıya daha bağlı bir çocuktu. Çocuk acımasızdır önermesinin her türlü kanıtını bulundurarak mahalle yaşantısındaki ilişki dominolarına da bolca yer veren doksanlı yılların yaşantısına da kısa bir yolculuk yaptırdı.
Evdeki anne rolünün evin direği baba rolünden her zaman daha üstün bir merci olduğunu ortaya koymuş. Kendi hayatından dürüstçe kesitler sunan , kafasının içini açan Selçuk’un iç burkan eğlenceli hikayesinin herkesin seveceğine eminim. Edebiyatımızda bu tarz eserler görülmeye başlandı. Bunların en büyük avantajı bizi bize tüm sıcaklığı ve dürüstlüğü ile anlatmasıdır. Çünkü herkes yaşantısından izler bulacağı hikayeleri sever. Herkesin anlatacağı bir hikayesi vardır. Ancak bunu anlatabilmek bazı özel kişilerin işidir. Bize o günleri öyle güzel ve açık anlattığı için Selçuk Aydemir’e çok teşekkür ediyoruz.

 

 

Hazırlayan: Yağmur Tanyıldız

 

 

 
Editör: TE Bilisim