Akabinde ülkeye döviz girişi durdu. Döviz TL karşısında değer kazandı. Borsa 82 binden 70 bine kadar geriledi. Hatta bu tür olumsuz havalarda sığın

Akabinde ülkeye döviz girişi durdu. Döviz TL karşısında değer kazandı. Borsa 82 binden 70 bine kadar geriledi. Hatta bu tür olumsuz havalarda sığınabileceğimiz altın bile değer kaybetti.
Sebep; mevcut altından çok daha fazlasının fonlar aracılığı ile piyasalara sunulması. Ortada olmayan altının kağıt üzerinde satılması.
Ağustos ayının ilk haftasında Moody’s tekrar bir değerlendirme yapacak. Bu kısa sürede mevcut ortamdan çok fazla uzaklaşılamayacaktır. Yani pozitif görünüm oluşmayabilir. Lâkin ağustosun üçüncü haftasında Fitch’ın de değerlemesi olacak. Ancak bu tarihte piyasalarımızın tekrar olumluya dönmeye başladığını ve pozitif bir durum görebiliriz.
Sakın ola “Bu yabancılar kafalarına göre notluyor” demeyin. Bunun doğru olduğunu varsaysak bile yabancı yatırımcı, yabancı müşteri ve bizden alacaklılar bu puanlara değer veriyor. Yabancılar nazarında bu not ülkenin itibarı… Bizimde ticari olarak yabancılara ihtiyacımız var.
Ekonomimiz dövize bağımlı, çünkü döviz borcumuz çok fazla… Bu duruma “içimiz cızz etse de” maalesef ABD şirketlerinin ağzından çıkan cümleler bizim için önemli…
Bakın yine bugünlerde, köşe bucak 168 milyar dolar kısa vadeli borçlarımızın ödenememe riski anlatılıyor. Yani pozitif görünüm çok önemli. Olumlu nota, dövize ve yeniden borçlanmaya mevcut borçlarımız yüzünden ihtiyaç duyuyoruz.
Döviz bulamazda, borçlar temerrüde düşürürse, problemlerimiz de çığ etkisiyle katlanarak büyür.
Bu 168 milyar dolar borcun 100 milyar doları bankalarımızın, 5 milyar doları kamunun, kalan ise şirketlerin. Şirketlerin mevcut döviz borcunun 33 milyar doları ithalatlarından doğan ticari borç, 30 milyar dolarıda kredi borcu.
Bankalar olası sıkışıklık durumunda Merkez Bankası’ndaki 40 milyar dolar zorunlu karşılıklardan da destek alabilir. Artı döviz piyasalarında 40 ila 50 milyar dolar aralığında limitleri var, buradan da destek alınabilir. Yani kısa vadeli borcun ödenme sıkıntısı görülmüyor.
Lâkin üst üste yaşadığımız yaralar büyümekte, her yaşadığımız olay bir öncekinden daha büyük ve kapsamlı. Ekonomimiz bu yaraları kapatmakta maalesef zorlanıyor.
Yaşanabilecek daha büyük olumsuzluklar; çorap söküğü gibi durdurulamaz bir hâl alabilir. Bu nedenle geç olmadan önlem almalıyız.
En birinci önlem ise birlik ve beraberlik içinde kalmak olur. Halkın bölünmesi sadece acıları artırır.
Son günlerde, birliktelik imkânsız gibi gösterilmek istense de, gayet imkânlı.
Öncelikle isteyelim yani irade gösterelim. Sadece istemek tabi ki yetmez, manevi ve ekonomik gücümüzün de olması gerekli.
Göstereceğimiz irade ve güç problemlerimizi söker alır. Halkın birlik içinde kalması atalarımızdan yadigâr “âdet”tir bizlere... Her sabah kalktığımızda elimizi yüzümüzü yıkamak gibidir. Sofrada yemeğe büyük başlamadan, başlamamak gibidir… Olmazsa olmazdır…
Bir de buna “bilgiyi” hatta yetmez “bilgeliği” de ekleyebilirsek... Bu manevi şuurumuzun önünde hiçbir barikat duramaz.
Bu durum bizleri yüceltir. Siyasi bağımlılıktan, partizanlıktan uzaklaştırır.
Sonrasında ne mi olur?..
Ne bize dayatılan vize serbestisi bahanesi maddeleri, ne AB yaptırımları, ne cari açık, ne alacaklı ülkeler, ne derecelendirme kuruluşları önümüze çıkamaz...
İşte bundandır ilk ayet “Oku”…