ABD’nin Türkiye’deki görevi sona eren Büyükelçisi John Bass, vize krizi sonrasında kendisini ve ülkesini savunmak üzere sarfettiği sözler, terör

ABD’nin Türkiye’deki görevi sona eren Büyükelçisi John Bass, vize krizi sonrasında kendisini ve ülkesini savunmak üzere sarfettiği sözler, terör örgütleri ve devletler arasındaki ilişkileri tanımlamak açısından ders kitaplarına bölüm başlığı olarak geçecek formül niteliğindedir. Krizin en sıkıntılı günlerinde düzenlediği son basın toplantısında muhtemelen ilişkileri yumuşatmak üzere eski büyükelçi şu ifadeyi kullandı: “9.5 aydır Türkiye’de terör saldırısı yaşanmıyor. Bu IŞİD vazgeçtiği için değil işbirliğimizin sonucu”. 

Bass’in bu sözleri medyada âdetâ bomba etkisi yapmış, birçok gazete “terörle işbirliği itirafı” benzeri manşetlerle haberi duyurmuştur. Bu sözlerle ilgili hükümet sözcüsünün görüşü sorulduğunda, sorumlu bir makamda olduğundan bir yorum yapamayacağını, gerekli açıklamayı eski büyükelçinin yapması gerektiğini söylemiştir. Geçen süre zarfında Bass’ten tatminkâr bir açıklama gelmediğinden sözlerin muhtemel anlamları konusunda aşağıdaki listeyi hazırlamayı gerekli gördüm. Bunlardan hangisinin gerçeğe en yakın olduğu, hangisinde ne kadar eksik veya fazla olduğu doğal olarak Bass’in takdirindedir:

  • IŞİD terör örgütünü, Ortadoğu haritasını yeniden çizmeye zemin hazırlamak üzere ABD olarak biz kurduk, Irak’tan ABD askeri ayrılırken bu silahların IŞİD’e kalmasını temin ettik. Zaten IŞİD, ABD veya bölgedeki doğal müttefiki İsrail’e zarar vermedi. En son Reina saldırısı olmak üzere Türkiye’deki IŞİD katliamlarını unutmayınız. Ankara ile ilişkiler iyi gittiğinden 9.5 aydır Türkiye’de IŞİS kaynaklı terör saldırısına gerek duymadık.

  • Birçok kaynakta ifşa edildiği üzere bu terör örgütünü İngiltere, İsrail ve Türkiye ile birlikte kurduk. Örgütün kuruluş aşamasından Türkiye’yi ikna etmek üzere IŞİD’in Irak’ta Sünnilerin temsilcisi olarak varlığının zaruri olduğunu söyledik. Şiilerin ve Kürtlerin organize birimleri veya devlet içinde tanımlanmış statüleri yoktu, bundan dolayı Sünnilerin haklarını savunmak ve varlıklarını sürdürmek üzere böyle bir örgütlenmenin gerekli olduğunu Türkiye’den yöneticiler de dile getirdiler. Ancak Musul’daki Türk konsolosluğuna baskın ile birlikte örgütün Türk hedeflerine saldırısını sağladık. Son 9.5 aydır bunları durdurmuştuk.

  • IŞİD, 2003 müdahalesi sonrasında Saddam yönetiminden kalan asker ve silahlarla ortaya çıkmış bir terör örgütü idi. Ancak bölgedeki çıkarlarımız gereği bu örgütle masaya oturduk. Zaten Türkiye’nin de mesela PKK ile masaya oturduğu bir Oslo süreci yok mu? Bizim de IŞİD ile şartların gereği ilişki kurmamız ayıplanamaz. Bu süreçte IŞİD’e silah, para, eleman ve stratejik hareket imkânları verdik. Gerektiğinde uygun bulduğumuz hedeflere saldırmalarını, gerekli gördüğümüz ülkelerde toplu katliam yapmalarını sağladık. Buna Türkiye’dekiler de dahil. 9.5 ay saldırıların durmasını uygun bulduk. Gerekli görürsek yeniden başlatırız.


Sayılan bu üç maddedeki iddiaların önemli dayanakları sözkonusudur. İstihbarat raporları, resmi açıklamalarda ağızdan kaçanlar yanında yıllardır Suriye-Irak coğrafyasında yaşanan saldırı, yarma, kaçma, göz yumma, moral verme, terör mantığı çerçevesinde düşmanca görünüp en temel desteği verme gibi empirik gözlemler veya deliller oldukça zengindir. Bununla beraber bu maddelerin “komplo teorisi” ürünü olduğu dile getirilebilir. Belirtmek gerekir ki komplo olmadan teorisi olmaz. Ortada herkesin gözü önünde cereyan eden devasa bir kumpas bulunduğuna göre bu çerçevede teorilerin oluşması kaçınılmaz. Ancak bir 4. madde olarak Bass’in açıklamasının daha diplomatik veya ittifak ve dostluk ilişkilerini aşmayan bir izahı olarak şunu öneriyorum.

  • IŞİD, bilindiği gibi tehlikeli bir terör örgütüdür. ABD olarak birçok ülkeyle olduğu gibi Türkiye ile de işbirliği halinde bu korkunç örgütle mücadele ediyoruz. Bu kapsamda İncirlik Üssü’nün de kullanımı sözkonusu olmuştur. ABD’nin güçlü istihbarat örgütü CIA, bu örgütün  faaliyetlerini, tehlikelerini en aza indirmek üzere görevini yerine getirmekte ve topladığı istihbaratı dost ve müttefik ülkelerle paylaşmaktadır. Türkiye’nin IŞİD konusunda başlangıçtaki mütereddit davaranışı yüzünden CIA gerekli desteği vermedi. Bu yüzden Suruç, Sultanahmet, Havaalanı, Reyna gibi saldırılarda yüzlerce kişinin hayatını kaybetti. Ne zamanki Ankara’daki yöneticilerle istdiğimiz doğrultuda işbirliği yapmaya başladık, saldırılar durdu. Nitekim son 9.5 aydır böyle bir saldırı gerçekleşmedi.


Ayrıntılı açıklamayı Bass’in veya ABD yetkililerinin yapması gerektiği halde sözkonusu ifadenin en mâkul veya mâsum izahı olarak dördüncü maddeyi görmekteyim. Esasen bazı gazetelerin ilk üç maddeye yakın iddialar kapsamında suçlayıcı yorumlara karşın Bass’i masum gösteren bazı yazarlar dördüncü maddedeki benzer yorumlarla ortamı yumuşatmak istemişlerdir. Bununla beraber 4. maddenin bir terör örgütüyle kapsamlı mücadele veya dostluk ve ittifak ilişkileri içindeki bir ülkeye yönelik saldırılar dikkate alındığında hiç de mâkûl olmadığı ortadadır.

Türkiye’nin 9.5 ay önce ABD ile istediği şekilde işbirliği yapmaması, Türkiye’de yönelik IŞİD saldırılarını bildiği halde CIA’nin veya Washington yönetiminin gerekçi uyarı, destek veya istihbarat bilgisini paylaşmamasını mazur kılamaz. Eğer ABD yönetimi bu mantıkla hareket etti ise kendi politikalarına aksi hareket eden Türkiye’yi ve halkını cezalandırırken, aslında IŞİD terör örgütünün “başarılarının” önünü açmış demektir.

Bu durumda 15 Ekim’de Somali’de 251 kişinin ölümüne yol açan bombalı saldırı örneğin IŞİD’in eseri ise ABD’nin istihbarat örgütü bundan önceden haberdar olduğu halde kendisiyle işbirliği yapmadığı gerekçesiyle saldırı bilgisini Mogadişu yönetimiyle paylaşmaması, bu saldırıya ortak olması anlamına gelmez mi?

IŞİD terör örgütünün vahşeti ve şiddeti ortada iken bu örgüt mesela Kuzey Kore’de bir eylem düzenleyecek olsa, bundan önceden haberdar olan CIA, belki de yüzlerce sivilin hayatına yol açacak bu eylemi bir şekilde adı geçen ülke yönetimi ile paylaşmamayı diplomatik bakımdan savunabilecek mi?