Her şeyi sınıflandırdığımız gibi aşkı da sınıflandırıyoruz. İlk aşk, yıldırım aşkı, platonik aşk ve son aşk... Hepsinin tadı ayrı mıd

Her şeyi sınıflandırdığımız gibi aşkı da sınıflandırıyoruz. İlk aşk, yıldırım aşkı, platonik aşk ve son aşk... Hepsinin tadı ayrı mıdır ki, her insan hepsini yaşar mı... Hepsi ayrı bir karmaşa hepsi ayrı bir acı ama en acısı platonik aşk…
Bitkisel hayata benziyor duyuyorsun ama cevap veremiyorsun. Baksan da ona içinden geçenleri söyleyemeyip hep susuyorsun… Acın dinmek bilmiyor, sözlerin hep başlamadan bitiyor. Onun yanındaki, senin için dünyanın en şanslı insanı iken sen kendini en bahtı kara insanı olarak görürsün, fırsatlar yaratırsın durmadan, tek isteğin onu bir saniye fazla görmektir zaten. O pencerenden sokağa bakarken sen ona bakarsın aniden gözlerini sana çevirirse hemen toparlanıp bir şeylerle ilgileniyor gibi yaparsın dua edersin içinden fark etmemiştir inşallah diye. Korkarsın çünkü öğrendiğinde o küçüçük bağınızın da kopmasından, gideceğinde kal diyemezsin nedenine vereceğin cevabın yoktur, hiçbir zaman başını göğsüne yaslayıp uyuyamazsın, ilklerini onunla paylaşmak istersin yazdıklarının ilk onun okuması yaşadığın en ufak bir olayı heyecanla dinlemesi yorum yapması sana hep bir umut verir, senin en büyük hayallerinin, onun yanındaki kişi için ne kadar kolay olduğunu düşünürsün, kendinden bazen nefret edersin, bazen bedenine sitem edersin ruhunun onun bedeninde olmadığı için....
Ama senin kalbin hep sıcaktır. Sevgin hep canlı çünkü sen onun gülüşünden 
başka bir şey beklemezsin, Hiç bir beklenti yoktur senin aşkında, aradı aramadı kaygısı yapsan da zaten belli edemezsin, beklersin hep onu beklemek bile çok güzeldir sana tek acı veren senin için dünyanın en güzel gülen insanı o iken bunu ona söyleyememektir. Aklından hep şu geçer; ben öldüğümde yanımda sadece o olsun ve onu nasıl sevdiğimi bir kez de olsa ona söyleyeyim... Bilsin ona duyduğum sevginin büyüklüğünü, buna dayanmanın ölümden daha çok ıstırap verdiğini. Sonra bir korku çöker ve ya dersin çok 
uzaklarda olursa, şimdide söyleyemezsin hiç söyleyememekten de korkarsın...
En iyi yol belki de senden sonra öğrenmesidir. Bir kağıt geçer eline birkaç satır bir şeyler karalamak istersin merhaba diye başlarsın cümleye olmaz o senin sevdiğindir belki de bu veda mektubudur bu kadar soğuk olamazsın. ”Canıma” diye başlar içinden gelenleri ilk defa bu kadar açık yazmışsındır. Seni seviyorum demenin ne kadar güzel olduğunu hissetmek için yazarken ona söyler gibi kendine mırıldanırsın "seni seviyorum." katlarsın ve bir zarfa koyarsın hep çantanda taşırsın o mektubu sana bir şey olsa da nasılsa ulaşabilecektir ona. İçin rahatlar biraz ... Onun sevdiği bir şarkıyı dinlemeye başlarsın ve üç nokta.......
Bu kağıdın da katlanma zamanı geldi okuyunca belki hoşuna gidecek belki neden sakladın söyleseydin deyip keşkeli cümlelere başlayacaksın sen ne düşünürsen düşün bu mektubun sana yazıldığını anladığın gün senin yüzünü göremesem de hissedeceğim unutma, göz kapaklarımda ben hep resmini taşıyor olacağım… (diyeceksin)