İSTANBUL

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, CNN Türk'te Hakan Çelik'in sunduğu Hafta Sonu programında, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Refik Saydam'ın farklı zamanlarda 4 kere olmak üzere 13 yıl Sağlık Bakanlığı yaptığını dile getirerek, kendisinin bu görevi 11,5 yıl yaptığını söyledi.

"Sigara mevzuatı dünyanın en iyi mevzuatı"
Türkiye'nin en büyük sağlık sorunu olarak obezite ve hareketsizlikten sonra sigara kullanımının geldiğini vurgulayan Akdağ, şunları kaydetti:

"Türkiye'deki mevzuatımız dünyadaki en iyi mevzuatlardan biri. Bunu nasıl başardık. Gerçekten bunu Sayın Cumhurbaşkanımızın bu meseleye sahip çıkmasıyla başardık. Ben bu mesele için yurt dışına çok gittim. Harvard'a gittiğim zaman da oradaki derslerde öğrenciler de bana sordular. Bir bakanlar grubuna biz eğitim verdik. En çok sordukları soru 'Endüstriyle nasıl baş ettiniz?' Çünkü sigara endüstrisinin bir yığın numarası var. Bana 'Nasıl anlaştınız?' diye sordular. Ben düşündüm, 'Nasıl anlaştık?' Hiç görüşmedik ki. O kadar büyük bir destek vardı ki arkamızda Sayın Cumhurbaşkanımızın desteği, onlar talep etmediler. Konuyu çok iyi bildiğimizi ve kararlılığımızı fark etmişlerdi. Türkiye'deki mesele bugün mevzuatlar yapmak, yeni kanunlar yapmaktan ziyade denetimle alakalı. Dolayısıyla şuna başlamıştık zamanında, çapraz denetimlere. Bir bölgede sürekli aynı kişiler denetim yaptığı zaman bu işin tedbiri alınmaya başlanıyor, şöyle ya da böyle. Bazen de birtakım ilişkiler oluşuyor, istemesek de oluşuyor."

"Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kurulu" geliyor
Akdağ, denetlemeleri güçlendirmek, etkin hale getirmek ve yeni büyük bir medya kampanyası oluşturmak gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Başbakanımızın talimatıyla yeni bir yüksek kurul oluşturuyoruz. Aşağı yukarı kurmak üzereyiz bunu, 'Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kurulu' diyoruz adına. Uyuşturucuyla Mücadele Yüksek Kurulu var, şu anda ki ondan Başbakanımız adına sorumlu Başbakan Yardımcısı benim kurulun koordinasyon görevlerinden, altında 8 bakanlık var. Bunu Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kuruluna dönüştüreceğiz ve altında gruplar oluşturacağız. Bir, uyuşturucu grubu zaten çalışacak, ikincisi sigara grubu, üçüncüsü alkol grubu, dördüncüsü biraz yeni ama çok önemli bir alan, teknoloji bağımlılığıyla mücadele grubu. Bu dört alanda bakanlıklarımızın koordinasyonunu en yüksek seviyeye çıkararak, bu arada sigara mücadelesini de iyice pekiştirmiş olacağız."

"Sigara kullanımı alınan tedbirlerle daha da düşecek"
Uyuşturucu ve sigara arasında ilişki olduğunu dile getiren Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Elbette, her sigara içen uyuşturucu kullanmıyor. Şu an Türkiye'de sigara içme oranı yüzde 31'lerde, 15 yaşın üzerinde. Bunu 27'lere düşürmüştük. 32'den 27'lere düştü, şimdi 31'de. Ama tekrar geriye doğru dönmeye başladı, sonra 30'a indi. Daha inecek, alınan tedbirlerle daha da inecek. Kontrol etmek zorundayız. Elbette, her sigara içen uyuşturucu kullanmıyor. Ama uyuşturucu kullanan hemen herkes öncesinde sigara içmiş oluyor. Öyle bir illet ki diyelim ki sigaradan esrar ya da eroine bir geçiş olabiliyor. Onunla tatmin olamayınca bir yukarısına kokaine ya da daha etkin bir şeye gitmek ya da onun miktarını arttırmaya yönelmek gibi bir durum oluyor. Sizi böyle bir yakaladı mı, pençelerini bir geçirdi mi bir daha bırakmıyor. Onun için sigara kendi zararının yanı sıra nikotin ve diğer maddelerin verdiği zararların yanı sıra uyuşturucuya götüren yolda bir basamak."

"Deprem haritalarını yeniledik"
Başbakan Yardımcısı Akdağ, depreme hazırlık çalışmalarına ilişkin bir soruyu yanıtlarken, depreme müdahale ve depremden sonra afet yaşanan bölgenin iyileştirmesi konusunda Türkiye'nin çok önemli bir konuma geldiğini söyledi.

Hazırlık ve riskin azaltılması konusunda alınması gereken önemli bir mesafe olduğunu aktaran Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Özellikle daha eski binalar, yönetmelikler değiştirilmeden önce yapılmış binalarla ilgili sıkıntıların varlığını biliyoruz. Nerede? İstanbul'da, İzmir'de. Buralar çok büyük kentler. Başka kentlerimiz de var. Şimdi deprem haritalarımızı yeniledik. Benden önce başlamış çok kıymetli bir çalışmaydı. Yakın zamanda kamuoyuna takdim edeceğiz. Eskiden Erzurum '2. derece deprem bölgesi' diye geçerdi. Erzurum'da birinci derece deprem bölgesi olan ilçe var, iki olan var, üç var. Çok daha ayrıntılı hale getirildi teknolojinin yeni imkanları kullanılarak. Burada en önemli iki konu, depremin zararlarını azaltmak için depreme dayanıklı olmayan binaların depreme dayanıklı hale dönüştürülmesi, ikincisi de eğitimle farkındalığın artırılması. Buna ilkokullardan başlamak lazım. Ciddi bir eğitim hamlesi içerisindeyiz. Çevre ve Şehircilik Bakanımızla çok yakın çalışıyoruz. Bu hususta Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın ciddi desteği var. Önümüzdeki 5 yıl içinde en riskli binalara yoğunlaşarak deprem sırasında yıkılan, ağır hasar gören binaların sayısını büyük ölçüde azaltacağız."

Kıbrıs meselesi
Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, Hakan Çelik'in Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin, "İyimser bir şey görüyor musunuz?" sorusu üzerine, "Ben son derece iyimserim çünkü konu hep Rumlarla anlaşma üzerine tartışılıyor. Rumların bu konuda bir anlaşmaya gelmeyecekleri, en azından yakın zamanda belli." diye konuştu.

Sorunun kendisine göre büyük ölçüde çözüldüğünü dile getiren Akdağ, şöyle devam etti:

"Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kişi başına gelir 13 bin dolara ulaşmış durumda. Biz bunu 25 bin dolara ulaştıracağız. Bütün mesele bu. Orası çok daha iyi yaşanan bir ülke olduğu zaman, sorun büyük oranda çözülmüş olacak. Halkın en büyük taleplerinden biri sağlık. Birinci talebi, Kıbrıs Türk halkının. Aslında Rumların da öyle. Burası bir ada. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Allah nasip ederse önümüzdeki 2 senede sağlığı tamamen ayağa kaldıracağız, mükemmel bir hastane yaparak. Sistemi de iyileştiriyoruz, onlarla iş birliğiyle elbette. Ekonomik iş birliği ve kalkınma programımız var. Bu programın en başına koyduğumuz hususlardan biri de sağlık şu anda. Çünkü vatandaşın talebi bu, Kıbrıs halkının talebi bu."

Erdoğan-Trump görüşmesi
Hakan Çelik'in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki telefon görüşmesi sonrasında, Trump'ın "Artık YPG'ye silah vermeyeceğiz." dediğinin söylendiğini ancak kamuoyunda, ABD'ye derin bir güvensizlik olduğunu söylemesi üzerine Akdağ, şu değerlendirmede bulundu:

"Vatandaş uzun zamandır ABD'nin yanlışını, bu husustaki derin yanlışını gördüğü için öyle düşünüyor muhtemelen. Biraz zaman ister, göreceğiz, bakacağız. Bir anlamda verilen söz elbette yerine getirilmeli. Biz de bunun takipçisi olacağız. Hep şunu söyledik biliyorsunuz, kanı kanla yıkayamazsınız. Bir terör örgütünü başka terör örgütüyle falan temizlemeye çalışmak doğru bir davranış değildir. Burada müttefikimiz olan Amerika Birleşik Devletleri'nin sağduyuyla hareket etmesini elbette ki bekliyoruz."

"Türkiye'ye giren uyuşturucunun ufak bir kısmı Türkiye’de kullanılıyor"
"Türkiye'de uyuşturucu ile mücadelede devrim niteliğinde bir çalışma yapacak mısınız?" şeklindeki soruya Başbakan Yardımcısı Akdağ, şu cevabı verdi:

"Bir arz, piyasaya verilişi tarafı, bir de talep yani kullanılış tarafı var. Tabii, talep eden ve kullanan kişilerin korunması ve rehabilitasyonları var. Arz tarafından şunu yapıyoruz. Üç büyük çalışma ile bir defa olayın büyüklüğünü ortaya koyuyoruz. Gençlerde lise çağında bütün Türkiye'de yaptığımız üç çalışma ile temeli göreceğiz ki, gösterge koyalım. Yani, açık sözlü bir biçimde önümüzdeki yıllar için gösterge koyalım. Ne kadar bunu azaltacağız ya da yükselişi nasıl durduracağız. Bunu kontrol edelim. Bu çok önemli. Verisiz yola gidemiyorsunuz. İkincisi, arzın azalması için gerçekten İçişleri Bakanlığımız, müthiş bir mücadele veriyor. Şu anda Türkiye’de yakalanan uyuşturucu miktarı, Avrupa’nın bütününde yakalanandan fazla. Çünkü, burayı bir transit yol olarak kullanıyorlar. Ama bu bizim İçişleri Bakanlığımız ve Emniyetimizin büyük başarısını gösteriyor. Türkiye’ye giren uyuşturucunun ufak bir kısmı Türkiye’de kullanılıyor. Büyük bir kısmı Avrupa’ya doğru gidiyor."

"Doğu Avrupa'dan Türkiye'ye sentetik haplar getiriliyor"
"Şimdi hep Doğudan Avrupa'ya uyuşturucu gider diye biliriz" diyen Akdağ, "Şimdi, Batıdan, Doğu Avrupa'dan Türkiye’ye uyuşturucu geliyor. Sentetik hapları getiriyorlar. Avrupa'nın da aynı Türkiye’nin gösterdiği hassasiyeti göstererek, bunların üstüne gitmesi gerekiyor. Sentetik uyuşturucuların çok fazla çeşidi var. Dolayısıyla Avrupa’nın bu konuda hassasiyet göstermesi gerekiyor. Bugün Türk milletinin yaptığı gibi etkin bir mücadele yürütmesi gerekiyor. Biz işi takip etme açısından özellikle seçtiğimiz belli büyük şehirlerde ki, bunların başında İstanbul, İzmir, Adana, Ankara var. Bu şehirlerde atık sularda uyuşturucu ya da uyarıcı maddeleri izlemeye başlayacağız.” değerlendirmesinde bulundu.

Atık sularda analiz yaparak uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin ilk uygulamasını Adana’da gerçekleştirdiklerinin altını çizen Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Böylece bir şehirde atık sularda kullanılan uyuşturucu miktarı ki, ayrı ayrı hepsini analiz etme imkanı var. Nihayetinde o uyuşturucuları, vücuttan atılanlarını takip etmiş oluyoruz. Bunun neticelerini alarak bahsettiğimiz şekilde büyük şehirlerimizde bunu izlemeye başlayacağız. İstanbul, Ankara, Adana, İzmir gibi şehirlerimizde bunu izlemeye başlayacağız. Birtakım tedbirler alıyoruz. Acaba uyuşturucuyu azaltıyor muyuz, ya da artışı azaltıyor muyuz? Bunu takip etme imkanımız olacak.”

"Bu insana zulümdür"
Malatya’da bazı alevi vatandaşların evlerinin kapılarına çarpı işaretlerinin konulduğu haberlerinin hatırlatılması üzerine Akdağ, şu değerlendirmede bulundu:

“Bu hangi ahlaksızlık, hangi provokatif yaklaşım neticesinde yapılıyor tabii, şu anda bende bu bilgi yok. Mutlaka emniyetimiz ve savcılıklar meselenin üstüne gittiler veya gidecekler. Ama şunu söylemek lazım. Türkiye’de bugün, Türk ile Kürt, Türk ile Arap, Sünni ile Alevi ya da Alevi ile Sünni arasında halk olarak hiçbir sorun yok. Biz Erzurum’da yaşadık senelerce. Komşuluklarımız oldu. Ve bu komşuluklar gerçekten samimi komşuluklar. Dolayısıyla böyle bir durum asla kabul edilemez. Söylediğim gibi ilgili savcılıklar takip ediyorlar ve gerekenleri de yapmalıdırlar. Bu insana zulümdür. Bizi birbirimizden ayıramazlar. Nasıl ayıracaklar? Bu topraklar üzerinde 1000 senedir beraber yaşıyoruz. İnsanlar, şu veya bu inanca, şu ya da bu mezhebe kendilerini bağlı hissedebilirler. Bu onların özgürlük alanlarıdır. En tabii insanlık haklarıdır. Ama bu bizim ortak tarihimizi, ortak kültürümüzü, birlikte yaşama kararlılığımızı, daha parlak bir geleceğe birlikte bakışımızı asla değiştiremez. Bunlar, kabul edilemez. Bugüne kadar nasıl bu işlerin üstüne hassasiyetle gidildiyse, bundan sonra da o hassasiyetle gidilecektir, gidilmelidir."
Editör: TE Bilisim