Ha Haaa Yok daha ölmeye niyetim yok bu genç yaşta… Yeni vizyona giren bir filmin adını söyledim. “Ben ölmeden önce” Seyredin. Sanki senaryo

Ha Haaa
Yok daha ölmeye niyetim yok bu genç yaşta…
Yeni vizyona giren bir filmin adını söyledim.
“Ben ölmeden önce”
Seyredin.
Sanki senaryosunu ben yazmışım gibi özdeşleştim.
Başlarda pek sıkıldım, hatta çıkmayı bile düşündüm. Bir iki kişi terketti salonu ancak sabredenler güzel mesajlar aldılar ve eminim ki herkes yaşamına ait bir sahne yakaladı.
Gençliğin farklı yerlerde hayatı yakalamaya çalıştığı, davranışların altında yatan travmaları, iyi- kötü ruhları, çevreden etkileşimleri, monoton koşturmalarda nelerin es geçildiğini, anın kıymetini güzel işlemişler.
Tek taraftan değil birçok açıdan yaklaşımlar etkili olmuş.
Şans, kader, kısmet, hayatta bize verilen hediyelerimiz !
Kıymetini bildiklerimiz bilemediklerimiz.
Yine kazanan sevgi tabii.
Bir kelebek etkisi, bir dejavu… film güncel bir konuyu güzel harmanlayıp işlemiş.
Lise öğrencisi kız, güzel bir aile, yaşantı, sevgili, arkadaşlara, olabilecek herşeye sahip ama bir parti çıkışında yaşadığı bir olay yüzünden kısır döngüye girip gizemi çözmeye çalışması. İyiydi.
Çağımızın hızlı ve teknolojik yaşamında şehir hayatının gençler üzerinde ki etkisi şüphesiz ki çok büyük.
Bir rüzgara kapılıp dağılan kafalar, şanslı bazen de şanssız sonlar.
Bilmem bayağı etkilendim. Tavsiye ederim.

Bu vesileyle, epeyidir canımı acıtan bir konu var onu da paylaşayım.
Birincisi, başımızın belası; uyuşturucu madde
İkincisi dijital uyuşturucu…
Geçenlerde bir açıklama yapan İstanbul Balıklı Rum Hastanesi Alkol ve Madde Bağımlılığı Araştırma Tedavi ve Eğitim Merkezi kurucu hekimi Prof. Dr. Özkan Pektaş, “Şu anda başımızın en büyük belası uyuşturucu madde” dedi.
Yeni icat sentetik uyuşturucular… Felaketin iç dağlayan bilgilerine bakın.
Uyuşturcu madde içinde 19 sentetik madde varken 2013’te bu sayı 113’e çıkmış. Daha fenası bu maddelerin çoğu tarım ilacı. Havuz temizleme deterjanı, floresan tozu bile var. Tercih sebebi ucuz ve kolay pazarlanabilir olması. Kullananlarda psikoz ve şizofren olma ihtimali çok yüksek. İki yıl önce yapılan tetkiklerde uyuşturucu madde kullanan beyinlerin MR ında, beyin hacmi ve bazı büyük merkezlerinde küçülmeler olduğu görülmüş.
Kalpte çarpıntılar, halüsiyonasyonlar, ağız köpürmesi, el ayak titremesi. konuşma biçimi bozukluğu vb…
Ya allah aşkına nedir bunların dertleri.
Doğa var çıkın yürüyün insanlara yardım edin hedef koyun ya! İnsanın insana yardım etmesi kadar güzel birşey yok.
Elinizi uzatın ikinizde kurtulun.
Ne o, kafa yaşıyorlarmış. Hay kafanız batsın.
Batıyor bir şey…sağlıklarının zenginliği…
Bu maddeyi üretenler de ki allah belalarını versin, kişide nasıl bir yoksunluk duygusu ve bağımlılık yaratacağını çok iyi bilenler.
Avrupa’dan soğuk hava dalgası gelirdi eskiden, şimdi de bunlar maalesef. Sağımda solumda ot içen çok kişi var. Göya ot, zararı yok düşüncesindeler. Ama risk ve bağımlılık ve de yeni arayışların kapıları.
Uyuşturucu bağımlılığı 10 yaşında başlıyormuş. Bağımlılar…
Kurtulan var tabii ama ama kumar gibi değer mi bu riske?

Son yıllarda başka bir bağımlılık da ekran önü, yani Dijital uyuşturucu.
Çocuklar günlük yaşamlarının neredeyse üçte ikisini bilgisayar, akıllı telefon ne bileyim tablet gibi, mavi ekran radyasyonuyla sevişerek geçiriyor. (Sadece çocuklar demek de yanlış oldu galiba)
Pedagoglar günde bir saat derken, çocuklar fırsat buldukça bu tehlikeyle yüzyüze geliyor. Aslında anne babaların yanlışını onlara çektiriyoruz.
Ne derlerse alıyoruz. Kim ne yapmışsa yapıyoruz. Ana-baba ters düşüyoruz. İşte arayışlar böyle başlıyor.
Burada;
Psikiyatr Dr. C. Onur Noyan’a katılıyorum.
“ Ne çok demokrat, ne çok otoriter, ne çok sevecen. Arkadaş gibi olmadan anne-baba olabilmek ve sınırları çizebilmek.”
Hadi bundan sonrasına bakalım millet;
Geç vakit diye birşey yoktur, kaybedilmiş vakit vardır.