Zaman zaman çevreme şöyle bir bakıyorum;da sokaklarda, caddelerde, her köşe başında bir çığ gibi büyüyen mutsuzluk topundan başka bir şey göremi

Zaman zaman çevreme şöyle bir bakıyorum;da sokaklarda, caddelerde, her köşe başında bir çığ gibi büyüyen mutsuzluk topundan başka bir şey göremiyorum. İnsanların çoğu mutsuz, umutsuz, bitkin ya da bezgin görünüyor gözüme. Ve ne yazık ki bir çok tanıdığım anti-depresanlarla içiçe bir yaşam mücadelesi veriyor ya da içki masalarında dertlerinden uzaklaşmaya çalışıyor. 



İnsan hayatı bir kitap. Kiminin bir satırlık, kiminin bin sayfalık. Ben hayatımın hüzün dolu binlerce sayfadan oluşan bir  kitap olduğunu düşünür yana yakıla ağlardım. 

Çocuk aklı işte. Dünyadaki tek dertli insan kendin olduğunu sanıyorsun o yaşlarda. Dışarıdaki gerçek acılardan bihaber. 

O yıllardan bu güne bir hayli yaş aldım. Geçen onca  zaman zarfında acılarımla yüzleşmeyi, dahası o acılarla yaşamayı öğrendim. Üstelik daha da büyük acılar yaşadığım halde.

Dedim ya büyüdüm artık. 

Mesela derdimi ulu orta dillendirmek yerine, dert dinlemeyi tercih ediyorum. Ve bu durum dertlerimi büyük ölçüde unutmamı sağlıyor. 

Nasıl mı?

Çok basit. Dinlediğim her derdi,kendi  dertlerimle mukayese ediyorum. Ve her defasında meğer ne çok gereksiz şeye üzülmüşüm diye hayıflanıyorum. 



İsterseniz  bu formülü bu haftaki yazımda hep beraber deneyelim. Ne dersiniz?

Hepiniz çıkartın heybenizden dertlerinizi, dökün ortaya. Teker teker dinleyeceğim sizi bugün. Ancak öncesinde müsadeniz olursa aizinle tanıştırmak istediğim üç değerli insan var. Sonrasında konuşma sırası sizde olacak. 



Nazlı Gök Gülcan: 

55 yaşında Ev hanımı. Yüzünden gülümsemeyi eksik etmeyen, Bıcır bıcır diye tabir edilen, yerinde duramayan kadınlardan bir tanesi. Dışarıdan göründüğünde dünyanın en mutlu insanı diye düşünülür. Ancak gerçeği pek de öyle değil. 



Doğuştan  "duchenne musküler distrof DMD" yani kas erimesi hastalığı olan evladını  19 yıl boyunca yaşatmak için büyük bir mücadele veren, fakat ne yazık ki, hastalığa karşı duramayan ve evladını kendi elleriyle toprağa veren acılı bir Anne. 

Nazlı Gök Gülcan, yaşadığı tüm bu acılara meydan okurcasına hayata dört elle sarıldı. Evladının acısını ülkemizde bulunan binlerce kas hastası olan çocuklara annelik yaparak gidermeye çalışıyor. Ve bunu da şu sözlerle dile getiriyor. Gülüm soldu diye gül bahçesini terk etmedim. 

Ve bugün hala KASDER. derneğinin gönüllü üyelerinden  bir tanesidir. 



Nevin Ayyıldız. 

58 yaşında ev hanımı. Hayatın gerçekten yorduğu insanlardan bir tanesi. 

O da Nazlı Gök Gülcan gibi acılı bir anne. Üstelik acısı henüz çok taze. 

İki ay evvel 34 yaşında olan kızını, Meme kanserinden kaybetti. 

Durun bakalım nereye?  henüz bitmedi anlatacaklarım. Dahası da var. 

Kendisi  ve 38 yaşında olan başka bir kızı da aynı lanet hastalıkla savaşıyorlar. 

Öyle ağlayarak, sızlayarak da değil. Kansere inat dimdik ayaktalar ve Kanserle olan savaşlarını kazanacaklarına onlar kadar ben de inanıyor, dualarımı onlardan eksik etmiyorum. 



Şemsettin Akkuş 

Dünyalar güzeli iki kız babası. Muhakkak ki her baba evlatlarına karşı çok iyidir. Ancak bazı babalar var ki, onlar iyinin de  ötesin de mükemmel babalardır. 

Şemsi Akkuş'da mükemmel babalardan bir tanesidir. 



Evlatlarının en iyi şekilde eğitim almalarını sağlamış  vatana, millete hayırlı birer evlat olarak yetiştirmişti. Sıra da onları telli duvaklı gelin olarak görmek vardı.

Ancak kader buna izin vermedi. Ve Hemşire olan kızı Canan Akkuş, 1999 yılında Siirt'e bağlı Pervari ilçesinde askeri helikopterin düşmesi sonucu Şehit oldu. Antalya garnizon şehitliğinde yatan Şehit Canan Akkuş, terörle mücadelede şehit olan ilk ve tek hemşiredir. 



Şemsettin Akkuş, yüreği yanmış bir  Şehit babasıdır. Yaşadığı onca acıya rağmen bir Şehit babası olmanın onuru ve gururuyla dimdik ayakta kalmayı başarmıştır. 

Bugün hala Şehit Aileleri Federasyonun da yönetici olarak görev yapmaktadır. 



Tüm Şehitlerimizi rahmetle anmadan geçmek istemiyorum. 



Evet sevgili dostlarım! Anlatacaklarım bu kadar. 

Şimdi sıra sizde. Siz anlatın biraz da. Neydi derdiniz?  

Ya da durun  ben tahmin edeyim. 

Sevgilinizden ayrıldınız değil mi Ayşe hanım?   Hayatı yaşanmayacak kadar sıkıcı buluyorsunuz. Hatta nefes bile almak istemiyorsunuz. 

Mehmet bey. peki ya siz. Nakit sıkıntısı çekiyorsunuz,  ödemelerinizi yapamıyorsunuz, ve iflasın eşiğindesiniz. Bu nedenle ailenizle yeterince ilgilenemiyor, hatta hayatı onlara zindan ediyorsunuz. Yanılıyor muyum? 



Arkada sus pus oturan genç arkadaşım. Evet evet sen. lUmutsuz bakan gözlerinden, en büyük derdinin işsizlik olduğunu görebiliyorum. 

Bu dünya senin için dönmüyor gibi hissediyorsun değil mi? Tabi o nedenle de asla iş bulamacağını düşünüyorsun. Umudun yok, yarının yok. İntiharın eşiğindesin. 



Peki sevgili çok dertli okurlarım. Şu an yazdıklarımı okuya biliyorsunuz değil mi?

Bu da demek oluyor ki hala hayattasınız. Anlatıklarıma rağmen hala en büyük derdin siz de olduğunu düşünüyor musunuz?



Evet mi?

O halde lütfen yazdıklarımı tekrar okuyun. Ve kendi dertlerinizle kıyaslayın. 

Mesela bir sevgiliden ayrılmak dert değildir. En azından dertten sayılmamalıdır. 

İyi veya kötü bir beraberlik yaşadınız ve olmadı bitti. Toplayın yaşadığınız acı tatlı anıları, saklayın yüreğinizin en masum köşesine. Kapatın sayfayı ve yolunuza devam edin. 



Ve insanoğlunun en büyük derdi. Para! Elin ayağın tutuyor mu, çalışacak gücün kuvvetin hala yerinde mi? o halde çalışmaya devam edeceksin. Yok öyle kendini bırakmak, depresyona girmek. 

Belki sıfırdan başlayacaksın evet ama çalışarak kaybettiklerini geri  kazanacaksın.

Yeter ki vazgeçme. 



Demem o ki, her şey gelip geçici. 

Ya Ölürse sevdiğiniz ne yaparsınız? Hiç düşündünüz mü? Çürürse bir yanınız, kaybolursa can özünüz ne yaparsınız? Ya da düşüverirse ansızın elinizdeki gül, dökülüverirse en nadide gözyaşlarınız ne olur haliniz? 



Bu düşünceleri sadece elinizde tutmayın. Gönderin, uygulayın anlamsız olmayacaktır. 

Az şikayet edelim.

Daha fazla şükür edelim. 



Büyük dertler yaşanmaması dileğimle.