1956' dan bu yana Eurovision şarkı yarışması yapılır malumunuz. 1975' ten beri kâh "seninle bir dakika" dedik, kâh İngilizce okuduk kâh türkçe,

1956' dan bu yana Eurovision şarkı yarışması yapılır malumunuz.
1975' ten beri kâh "seninle bir dakika" dedik, kâh İngilizce okuduk kâh türkçe, olmadı da olmadı.
Bir türlü istediğimiz gibi sesimizi duyuramadık. Kendimizi tanıtmak için çırpınıp durduk yıllarca. Aslında amaç Avrupa' nın hatta dünyanın ilgisini çekmek takdirini kazanmaktı.
N’oldu?
Koca bir hiç.
Yaşam tarzları, giyimleri, müzikleri, kısacası onlara ait herşeyi taklit ede ede vardığımız sonuç koca bir hiç.
Düşünün,
AB kapısında yıllarca ezile büzüle , el pençe divan beklediğimiz yıllarda kim takardı Türkiye'yi size soruyorum?
Resti çekince durumlar değişti.
Şimdi şu son olaylara bakınca şaşırmamak elde değil.
İlkleri yaşadık.
Avrupa gazeteleri sür manşet verdikleri haberleri bile Türkçe yazmaya başladılar. Adımızı da şanımızı da iyice bir ezberlettik onlara. Bunu nasıl yaptık?
Güçlü bir lider ile özümüze dönüp, kendimiz olarak..
Aslında meselenin özü, şu sözde saklı.
"Avrupa bir İslam devletine, Osmanlı da bir Avrupa devletine gebe"
Said Nursi Hazretleri' nin bu müthiş sözünü hep düşünürüm.
Gerçekten Osmanlı Devleti yıkılınca kurulan Türkiye Cumhuriyet'i, tam anlamı ile bir avrupa devleti olmak üzere kuruldu. İç ve dış politikalar bu minvalde şekillendi. Dolayısıyla;
İslam ve onunla ilgili herşey tam 80 sene, bu kendini avrupalı sanan yeni ülke Türkiye'nin, aşağılık kompleksi oldu.
Taa ki Tayyip Erdoğanlı yeni Türkiye' ye kavuşuncaya kadar...
Muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızdaki asil kanda olmadığını, insanın soyu ile değil insani değerleri ve inancı ile asil olduğunu öğrenmemiz tam 80 yılımızı aldı. Çok sancılı bu sürecin ardından şimdi tamamen askeri vesayetten kurtulmak, kendi sivil anayasamızı oluşturmak ve din, dil, ırk ayrımı yapmadan insanca yaşamak için önümüzde bir seçenek var.
Yıllarca Avrupa'nın ve Dünya' nın gözüne girmek için yapmadığımız şarlatanlık kalmadığı halde, kimsenin umrunda bile değildik. Şimdi referandum sayesinde Dünya' nın gözü kulağı bizde.
Neden?
Çünkü aslını kaybetmiş, dejenere olmuş bir milletin uyanışı, onları korkutuyor!
Aslına dönen, değerlerinin farkına varan bir millet, onların işine gelmediği için de, Yeni Türkiye' nin tekerine çomak sokmaya çalışıyorlar.
Avrupa' da yaşayan milyonlarca insanımız da bizim gibi aslına rücu ettiği için "evet" kampanyaları yasaklanıp" hayırcılar" destekleniyor. Kimbilir belki biz sınır kapılarını ardına kadar açtığımızda uzun vadede, avrupanın tarihi bile değişebilir. Bosna'da bir milleti yok ettikleri gibi kendileri de yok olmaktan korkuyorlar kimbilir?
Bize karşı yürütülen tüm bu karşıt kampanyaların, aslında İslam korkusundan olduğu apaçık ortada.
Fakat biz biliyoruz ki, eğer bir milleti Allah destekliyorsa, kim ne yaparsa yapsın sonuç değişmez.
Allah' ın gücü kudreti karşısında durabilecek güç tanımıyoruz. "Zulüm ile abad olanın ahiri berbad olur. "
Biz ülke olarak mazlumlara kucak açtığımız sürece, ahirimizden kuşku duymayacağız inşallah.
Dünyada yaşanan birçok kaosun ve fitnenin başrolündeki ülkeler, bizim içimizdeki figüranlarını oynata dursunlar.
Bu ülke 15 Temmuz ruhunu bulmuşken, bir daha asla kendini kaybetmez.
Evet...
Gerçekten milli birlik ve beraberlik için, milletin kendini yönetmesi için,
16 Nisan'da dünyaya sesimizi tekrar duyuralım... Selam ve dua ile...