Sadece ülkemiz de değil, Dünya genelindeki tüm insanların toplumsal barışa aşırı derece de ihtiyaç duyduğunu görmemek mümkün değildir. Halklar a

Sadece ülkemiz de değil, Dünya genelindeki tüm insanların toplumsal barışa aşırı derece de ihtiyaç duyduğunu görmemek mümkün değildir. Halklar arasın da yaşanan ayrışmaların en önemli sebebi haline gelen ve bunu ortaya çıkaran tek şey “farklı kimlik” ve “farklı dine mensup” olmalarından kaynaklanmaktadır. İşte bunun vereceği en büyük zarar, çatışma ve ayrışmaları yani “ötekileştirilen” toplumun yaratılmasına sebep olacaktır.
Düne kadar Kürt sorunu diye ezberletilmeye çalışılan senaryo bu gün itibariyle “Ötekileştirilenler” diye amacı aynı ama ismi değiştirilmiş bir şekilde karşımıza tekrar sunulmuştur. Oysaki aynı topraklarda yaşayan bizlerin her ne kadar dili, dini farklı olsa da aynı topraktan ekmek yediğimizi, aynı suyu içtiğimizi asırlardır kardeşçe aynı bayrak altında yaşadığımızı asla unutmaması gerekirdi. Üzerimizde uygulamaya çalışılan planlar bu derece ayyuka çıkmışken kendi aramızda çelişkiye düşmek yerine, bunun gerçekte bir oyun olduğunu hatırlayıp bize vereceği zararı yani devlet topraklarının bölünme tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuzu unutmamamız sağlanabilirdi. Dün Sovyetler Birliği’ni dağıtan model bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bölmek için uygulanmaktadır, Unutmayalım ki yıllardır Dost Müttefiklerimiz tarafından yazılan senaryoları oynayan birer oyuncu haline geldik. Olmayan bir ötekileştirme var gibi gösterilerek toplum içerisin de ister istemez acaba sorularının oluşmasına sebebiyet vermiştir.
İnsanlarımıza empoze edilmeye çalışılan “ötekileştirilen” toplum aslında bizim vazgeçemeyeceğimiz gerçekte var olan “bizimkilerdi.” Küreselleşen dünya içerisinde var olmak ve yaşamak hoş olmasa da aynı ortamda yaşamanın zorunluluğu kaçınılmaz bir gerçektir ve bu gerçeği görmezden gelmenin vereceği en büyük olumsuzluk çatışma ortamının yaratılmasına, huzurun bozulmasına ve kişilerin hayatını alt üst etmeye yetecektir. “Ötekileştirilen” lerle yaratılmak istenen kriz Türkler ve Kürtleri top- lumsal ayrışmanın eşiğine sürükleyerek topraksal bütünlüğümüzü ve sosyolojik yapımızı değiştirmeye yönelik olmuştur. Birlikte yaşama kültürümüzün günden güne azaldığı şu dönemler de toplum olarak bir birimize kenetlenerek uygulatılmaya çalışılan ötekileştirilen toplumun aksine, bir toplum olduğumuzu göstermenin gerekli oldu- ğu kanısındayım. Düne kadar Türk ve Kürt arasında yapılan evlilikler de sorun yaşanmazken bugün aynı ortamı paylaşmanın verdiği sıkıntıdan dolayı varmış gibi gösterilen ayrımcılık aynı toplum olduğumuzu unutturmuş ve kültürümüzün de giderek zayıflamasına yol açmıştır.
Her zaman olduğu gibi insanları bu çelişkiye sürükleyen ve bu zemini hazırlayan asıl kahramanlar perde arkasında kalıp yarattıkları tahribatın keyifini çıkarmaktan geri kalmazken ortada kalan yine halktı ve bu halkın bile bile çatışmanın içine sürüklenmesine seçilmişlerin sessiz kalması da çok ilginçti. Oysa ki seçilmişler Parlâmenter Demokrasiyi yani “Halk tarafından seçilmiş olan ve yönetenler ile yönetilenler arasında detaylı bir ilişki kuran demokratik bir yönetim” sistemi olduğunu bilseydi ötekileştirilen toplumun aslında bizim toplumumuz olduğunu halka anlatır, insanları çatışmaması için elinden geleni yapardı.
Bu da demokrasinin ve/veya parlementer demokrasinin ne anlam ifade ettiğini bilmeyen insanların 78 milyonu yönetmesi gibi birşeydi.