Bosna’da Sırplar tarafından yapılan soykırım sırasında  Srebrenica’da vurulan dört yaşında bir çocuğun ölmeden önce annesine sorduğu "ÇOCU

Bosna’da Sırplar tarafından yapılan soykırım sırasında  Srebrenica’da vurulan dört yaşında bir çocuğun ölmeden önce annesine sorduğu "ÇOCUKLARI KÜÇÜK KURŞUNLA ÖLDÜRÜRLER DEĞİL Mİ ANNE?" sorusu, gözlerimizi buğulandırıp, yüreklerimizi yakıyordu...

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da en büyük katliam 11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da kendilerini korumakla görevli Hollandalı askerlerin gözleri önünde yaşanmıştı. Savaşın toplamında öldürülen 200 bin Bosnalı’nın yanında, 8.372 sivil, kin ve nefretle katledilmişti.

Balkanlar son iki yüzyıldır Türk ve Müslümanlara yapılan etnik temizliğin en etkili uygulama sahası olmuş, 1821 ile 1922 yılları arasında beş milyondan fazla Müslüman Türk,ülkelerinden sürülüp atılmıştır. Beş buçuk milyon Müslüman Türk’te kimi savaşlarda öldürülerek,kimi de sığıntı durumunda iken açlıktan ve hastalıklardan canını yitirerek ölmüştür. Bu süreçte 1878-1879 Osmanlı-Rus harbi ile 1912-1913 Balkan savaşlarında yaşanan büyük SOYKIRIM örneklerinin, tarihin karanlık sayfalarında kaldığı zannedilirken insan kasaplığı 20.nci yüzyıl sonunda Balkanlarda yeniden hortlamıştı.

Batı Dünyası, geliştirdiği insan hakları, hukuk, adalet ve demokrasi gibi kavramlara rağmen diğer milletlerin acı ve sorunları karşısında son derece duyarsız ve acımasız olmasının izahı çok zor bir çifte standarttır. Küresel güçler, çıkarlarını elde etmek için ahlaki, insani, dini, vicdani hiç bir kural tanımazken yaşanan her türlü kötülüğün faturası , masum ve mazlum milletler tarafından ödenmektedir.

Masum bir çocuğun ağzından çıkmış bu soruyu, bugün Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Libya vb. gibi ülkelerde kimbilir kaç çocuk daha soruyordur acaba, hiç düşündükmü???

Günümüzde Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyası, ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında getirilen sözde demokrasi (!) sayesinde milyonlarla ifade edilen can kaybı ve yaralısıyla kan ağlarken, Karabağ’ı işgal eden, Hocalı ve benzeri katliamlara imza atan Ermeniler’e Batı’lı ülkeler destek olmakta, Kırım’da Rus işgali Stalin dönemini andırmakta,  Burma'da Budist çetelerin terörü ile zor günler yaşayan müslümanlar, Çin zulmü altında ezilen Doğu Türkistan'daki Uygurlar ise dünyanın sessizliğinin gölgesinde yaşam mücadelesi vermeye devam etmekteler.

Yakın geçmişte Dünya, İkinci Dünya Harbinin yarattığı korkunç kıyımın ve peşinden gelen Soğuk Savaş döneminin etkisindeydi. Nazi Almanya’sının krimatoryumlarında insanların gazla zehirlendiği, fırınlarda yakıldığı, sabun yapıldığı, kobay olarak deneylerde kullanıldığı, soykırım acı hatıralarının çok taze olduğu günlerdi. Dolayısıyla ABD öncülüğünde Batı Dünyası  tarafından savunulan  insan hakları ve demokrasi kavramları önemli ve anlamlıydı. Üyesi olduğumuz Batı Blokunun savunduğu değerler kutsal kavramlar gibiydi. Ancak işin perde arkasında İngiliz Başbakanı Loyd George’un dediği  gibi “ülkelerin dostlarının değil menfaatlerinin olduğu” gerçeği, tokat gibi yüzümüze vuruyordu.

Amerika kıtasının yerlileri olan Kızılderililerden, Doğu Türkistan’a, İsveç’teki Taterlerden Afrika’ya, Balkanlar’dan Ortadoğuya her köşede yaşanan dramın temelinde kendi ulusal çıkarlarının peşindeki devletler vardı. Yarattıkları kan denizinin kasapları ise, kimisi ırk ve etnisite, kimisi din ve mezhep penceresinden baktıkları dar açı nedeniyle aslında küresel efendilerin maşası olduklarının bile farkına varamıyorlardı. Kendilerince ülkelerinin-halklarının veya taraf oldukları inanç gruplarının yüksek çıkarları veya dini aidiyetlerine göre Allah yolunda savaşmakta oldukları inancıyla bir anlamda seve seve katliam yapmaktaydılar.

Malesef, ölen de öldüren de “Allahüekber” diyerek din kardeşini bile düşman görerek katletmekte ve ne acıdır ki, farklı din ve milletler kadar  genellikle katlettikleri insanlar genellikle konuyla ilgisi olmayan masum ve mazlum sivillerdi. Ya radikal İslamcıların yaptığı gibi kendi dindaşları ya da Balkan ülkelerindeki gibi yüzlerce yıllık komşularını katleden bu acımasız vahşet, hangi sinsi odakların maşası olduuklarının bile farkına varamıyorlardı.

Türklerin/Müslümanların etnik temizlik gayesiyle bilinçli ve sistematik olarak katledilmelerinin ilk örneği 1821 Mora isyanıdır. Tripoliçe'de; Cuma gününden Pazar gününe kadar bölgede; kadın, çocuk, yaşlı demeden 35.000 Türk ve Müslüman Yunanlılar tarafından son derece vahşice ve alçakça katledilmişti. Ondan sonra  kendi ulus kimliğinin inşası için yöntem olarak benimsenen etnik arındırmayla sık sık karşılaştı masum ve mazlum Türk ve Müslümanlar...

20.nci yüzyılın sonlarına gelindiğinde Balkanlar’da 100 yıl önceki etnik temizlik hayalleri hortlamış, Bulgaristan Türklerine uygulanan isim değiştirme kampanyasının akabinde “89 zorunlu göçüyle” 350 bin insan yerlerinden yurtlarından sürülüp atılmış, Bosna ve Kosova’da yüzbinlerce insanın katledilerek SOYKIRIM yapılmıştı.

11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da kendilerini korumakla görevli Birleşmiş Milletlere bağlı Hollandalı askerlerin gözleri önünde 8.372 Bosnalı sivil, katledilirken duyulmayan “ÇOCUKLARI KÜÇÜK KURŞUNLA ÖLDÜRÜRLER DEĞİL Mİ ANNE !!!” sorusunun bir daha sorulmasına gerek kalmaması  dileğiyle, tüm soykırım kurbanlarını ile vatan ve millet uğruna kendilerini feda eden tüm şehit ve gazilerimizi rahmet  ve minnetle anıyorum.