2017 yılının son günü özel bir televizyon kanalındaki Hafta Sonu programına katılan bir jeoloji profesörü, büyük Osmanlı padişahı Fatih Sultan M

2017 yılının son günü özel bir televizyon kanalındaki Hafta Sonu programına katılan bir jeoloji profesörü, büyük Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmed Han’a yapılan çirkin bir iftirayı, iki yıl önce yaptığı gibi tekrar ısıtıp piyasaya sürdü. Ateist olduğunu, katıldığı pek çok televizyon programında göğsünü gere gere ilan eden bu şahıs şu talihsiz cümleleri kurdu: “Fatih'in Müslümanlığı dahi tartışılıyor. Sekreterine ‘Ben Muhammed'in dediklerine inanmıyorum.’ demiş. Bunu söyleyen de Bayezid'in kendisi, oğlu…"
Ülkemizde rastladığınız herhangi bir kişiye “En sevdiğiniz ve saygı duyduğunuz Osmanlı padişahı hangisi?” diye sorsanız muhtemelen Fatih Sultan Mehmed diyecektir. Bu gerçeklik ülkemizde milyonlarca kişinin isminin Fatih veya Mehmet Fatih olmasından da bellidir. Halkımız bu isimleri çocuklarına seve seve ve iftiharla koymaya devam etmektedir.
İnsanımızın nezdinde çok yüce bir konuma sahip Müslüman bir hükümdara, örümcek ipliğinden çürük birtakım dedikodulara dayanarak böyle bir isnatta bulunmak, en azından içinde yaşadığı halkın değerlerine saygısı olan birinin yapacağı şey değildir.
BOZACININ ŞAHİDİ ŞIRACI
Mahut şahıs iki sene önce bu konuyu gündeme getirdiğinde yine infial uyandırmış ve kendisine delili sorulmuştu. Delil diye önümüze koyduğu şey, Julian Raby isminde bir profesörün 1982 yılında Oxford Art Journal dergisinde yayınlanan “A Sultan of Paradox: Mehmed the Conqueror as a Patron of the Arts” yani “Bir Paradoks Sultanı: Sanatın Hamisi Olarak Fatih Mehmed” başlığını taşıyan makalesiydi. 1930’lu yıllarda Cambridge’te hukuk tahsili görmek üzere İngiltere’ye gelmiş Iraklı bir Yahudi’nin oğlu olan Raby, makalesinin sonunu şöyle kafa karıştırıcı ifadelerle bağlıyor:
“Mehmet, oğlu Bayezid tarafından Muhammed'e inanmamakla suçlanmıştı; başkaları ise, belki de daha isabetli olarak, onu hiçbir dine iman etmemekle suçlamışlardı. Herhangi bir kültüre inancı olmadığı eklemesini de yapabiliriz. Bu da bir suçlama mıdır?”
Raby makalesinin sonunda verdiği kaynakların başına, Alman tarihçi Franz Babinger’in (öl. 1967) ilk defa 1953’te yayınlanan Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı isimli kitabını yerleştirmiş. Bu kitaba baktığımızda aynı isnatlarla karşılaşıyoruz. Halil İnalcık tarafından da güvenilmez bir tarihçi olarak nitelenen Babinger, bir ilim adamına yakışmayacak şu muğlak ifadeleri kullanıyor:
“Mehmed'in kişisel sohbetlerinde sapkın fikirlere karşı büyük sempati sergilediğini biliyoruz. Ama devletin başı olarak İslam’ın Sünni mezhebini katı bir biçimde dayattığını ve halk arasındayken kendisinin de bu kurallara uyduğunu biliyoruz. Ayrıca yıllar geçtikçe farklı dinlere ilgi duymaya başlamış olabilir.”
Babinger’in büyük hükümdarı pervasızca, iki yüzlü ve yalancı olarak sunduğu bu hezeyanlarının kaynağı ne peki? İşte o zaman karşımıza Giovanni Maria Angiolello (öl. 1525) isimli Venedikli bir seyahatname yazarı çıkıyor.
KUYRUK ACISI OLAN BİR VENEDİKLİ
Angiolello, Fatih Sultan Mehmed Han’ın 1470’teki Eğriboz kuşatması sırasında kardeşi Francesco ile birlikte esir alındı. Kardeşi idam edildi, kendisi ise İstanbul’a getirilerek Fatih’in oğlu Şehzade Mustafa’ya İtalyanca hocası olarak görevlendirildi. Şehzade’nin 1474’te ölmesi üzerine İstanbul’a getirildi. Burada bazı devlet hizmetlerinde bulundu ve maliye ile ilgili bir dairede görev yaptı. Fatih’in vefatından sonra Sultan İkinci Bayezid Han’ın hizmetine girdiyse de 1488’de ülkesine döndü.
İşte asırlar sonra Babinger’in kitabına, ondan da Raby’nin makalesine aldığı söz konusu çirkin isnatların kaynağı, Angiolello'nun kaleme aldığı Historia Turchesca (Türk Tarihi) isimli kitabıdır. Dedikoduya dayanan sübjektif değerlendirmelerin ve kasıtlı tahminlerin yanı sıra kitapta daha başka yanlışlık ve tutarsızlıkların da bulunduğu, eser üzerinde incelemeler yapan tarihçiler tarafından ifade edilmektedir.
OSMANLI TARİHÇİLERİNİN HİÇ Mİ KIYMETİ YOK?
Kendisini esir, kardeşini idam eden bir hükümdar hakkında akla ziyan ifadelerde bulunan birinin sözüne inanıvermek nasıl bir ilim adamlığıdır? Böyle kuyruk acısı olan birinin iftira etmeyeceğini düşünmek safdillik olmaz mı? İstanbul’u fethederek Hristiyanlığın kalbini ele geçiren, Ayasofya’yı derhâl camiye çevirerek kıyamete kadar cami olarak kalmasını vasiyet eden bir padişaha böyle iftira edene gereken cevap verilmez mi? Fatih Camii, Yedikule Camii, Kireç İskelesi Camii, Şehremini Camii ve daha nice camileri yaptıran, hocaları Akşemseddin Efendi, Molla Gürânî, Molla Hüsrev gibi büyük İslam âlimleri olan, cenaze namazını Şeyh Vefâ Hazretlerinin kıldırdığı, pek çok ilimde olduğu gibi din ilimlerinde de âlim olduğu bildirilen bir padişaha yapılan iftira karşısında yüzlerce Osmanlı tarihinin ne yazdığına bakmak icap etmez mi?
TÜRK TARİH KURUMUNUN AÇIKLAMASI
Halk arasında büyük tepki toplayan ve infiale sebep olan bu isnatlarla ilgili olarak pek çok yetkin tarihçimiz açıklamalar yaptılar, yazılar yazdılar. İsnatların ilmi bir dayanağının olmadığını beyan ettiler. Bu arada Türk Tarih Kurumu da bir açıklama yayınladı. Açıklamada özetle şöyle denildi:
“Türk Tarih Kurumu olarak tarihimizin önemli şahsiyetlerinin ilmi ciddiyetten uzak, toplumu ayrıştıran bir dil ve üslupla tasvir edilmesini tasvip etmiyor, bu durumu büyük bir esefle karşılıyoruz. Tarihe mal olmuş, tarihî hafızanın şekillenmesinde mutlak etkisi olan devlet adamlarının mesnetsiz itham ve temelsiz isnatlarla karalanması, maşerî vicdanı yaralamaktadır. Bilhassa son günlerde İstanbul’un fethiyle çağ açıp çağ kapamak suretiyle dünya tarihinin akışını değiştiren, Müslüman bir Türk hükümdarına, Fatih Sultan Mehmed’e karşı tevili mümkün olmayan, ecdadı incitici, milletimizi rahatsız eden beyanatları kınıyor, tarih ilminin büyük bir ciddiyetle tahriften uzak, ilmi düsturlar çerçevesince yapılması gerektiğini kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.”
Yazımı, aynı zamanda güçlü bir şair olan Fatih Sultan Mehmed Han’a nispet edilen bir şiirle bitiriyorum:
İmtisâl-i “Câhidû fi'llâh” olupdur niyyetim
Dîn-i İslâm'ın mücerred gayretidir gayretim
Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricâlullâh ile
Ehl-i küfrü ser-te-ser kahr eylemekdir niyyetim
Enbiyâ vü evliyâya istinâdım var benim
Lütf-i Hak'dandır hemân ümmîd-i feth ü nusretim
Nefs ü mâl ile n'ola kılsam cihânda ictihâd
Hamdüli'llâh var gazâya sad hezârân rağbetim
Ey Mehemmed mucizât-ı Ahmed-i Muhtâr ile
Umaram gâlib ola a'dâ-yı dîne devletim