Hafıza üstüne ne vakit korkulu düşüncelere girsem aklıma Aziz Kendirci’nin Üstat Sevada’ya söylediği ve beni hakikaten etkileyen o cümleler gelir

Hafıza üstüne ne vakit korkulu düşüncelere girsem aklıma Aziz Kendirci’nin Üstat Sevada’ya söylediği ve beni hakikaten etkileyen o cümleler gelir. Neden bilmiyorum hafızası kuvvetli okurum, Kendirci’nin Sevada ile o müphem konuşmasından sonra bu kelime üzerinde daha ziyade kafa yorar oldum. Konuşmayı nakletmeden evvel bu müthiş kelimeye bir göz atalım:
Dünyanın en etkileyici dillerinden (Farsça da var elbet) Arapçanın en anlamlı kelimelerinden biri olan ‘’hafıza’’ tahmin edeceğiniz üzere ‘’korumak’’ sözcüğüyle bağıntılıdır ve aslen ‘’hıfz’’ kökünden türemiştir. Dolayısıyla da hafız, muhafız, hafıza, muhafaza gibi kelimeler aynı kök etrafından izhar olmuş kelimelerdir. Bu minvalden şimdi hafıza nedir, diye sorsam aklınıza pek çok sembol gelecektir. Hatta Kara Kitap’ı okuyanlar, Celal Salik’in hafızayı bir bahçeye benzettiğini anımsayacaklardır. Hafıza bir bahçe midir hakikaten? Öyle ise eğer çoğumuzun bahçesinin hali içler acısı olmalı. Bakarsan bahçe, bakmazsan keçe… E teşbihte hata olmazmış ya, kafiye tuttu en azından değil mi? Tabiatın bahçelerinde her türlü ağacı, otu, meyveyi görürsünüz de hafıza bahçelerinde suyu çekilmiş kuyu misali birkaç kuru söze, eksik şiirlere, kahramanları unutulmuş romanlara ve yazarları hatırlanmayan hikayelere rastlamak çölde vahaya rastlamak kadar mucizevi ise Celal Salik’in bu mecazı biraz noksan kalıyor ki, en iyi ifade: Hafıza, içinde seraplı vahalar olan bir çöldür, şeklinde olabilirdi ki zaten hafızamızın, içinde birkaç kaktüs ve sürüngenden başka bir şeyin yaşamadığı bir çöl misali bir iki kelime ve yüzden ibaret bir oluşa dönmesi, ilahi ey okur, inan ki bir kaderdir kader.
Hafıza aslen bir labirenttir. Hafıza kör bir kuyudur, içinde gün gelecek kime ait olduğunu dahi unutacağın anıları, suretleri, gölgelerini yitirmiş ölüleri, anlamca fakirleşmiş kelimeleri ve birilerine benzettiğin kendi yüzünü sırı dökülmüş ama hafızasından bir şey yitirmemiş aynalarda arayacağın ucu bucağı olmayan bir labirent, bir kuyu… Şimdi dilersen okur, Aziz Kendirci’nin Üstat Sevada’ya hafıza üstüne söylediği ve hepimizin uğrayacağı o mutlak ve acı sona dair sözlere bakalım:
‘’…Lafı dolandırıp beni köşeye kıstırmaya niyetlendiğini bildiğim için hiç bozuntuya vermeden devam ettim. Geçenki güzel sohbetimizi bakıyorum da unutmamışsınız Sırrı Hocam. Galiba tahminimden de öte önemsiyorsunuz beni. İnanın ben de çok kıymet veriyorum size Hocam. Sizin gibi bir alime insan bir laf edeceği vakit en az iki kere düşünmeli derim, iki kere... Yoksa az uyuduğunuz için mi bu kadar akıllısınız Hocam? Ama sizin Fazlullah Esterabadi gibi uyumaya uyumaya sonunda uykusuzluk hastalığına yakalandığınızı söyleyenler var. Eğer öyleyse bir vaha kadar büyüleyici hafızanız bu âlemde çok yakında seraplardan bile mahrum bir çöle dönecek demektir. Hayal dahi edemiyorum, bir Hurufi için tek hakikat olan harfleri ve tabi kelimeleri unutmaktan daha beter ne olabilir ki Allah aşkına? “Ha’dan, Elif’ten, Fe, Zı ve He’den” yoksun bir hayatın sizin için nasıl bir manası olabilir? Katran misali bir boşluk… Daha acı olanıysa harfleri unutmaya başladığınızda kim olduğunuzu da unutacak olmanız tabi. Harflerle dolu suretinizin aks ettiği o aynalarda gün gelecek hiçbir şey göremez olduğunuzda yalnız kim olduğunuzu değil, ele geçirdiğinizi sandığınız esrarı da unutacak, âlem-i manayı yitireceksiniz sonra. Harfler, kimselerin göremeyip sırf sizin görebildiğiniz o esrarlı hallerinden çıktığında Sırrı Hocam, o vakit canınızdan kıymetli Cavidanname’nin yerini, ismi azamı ve gaybın sırlarını da unutacaksınız değil mi? Aynaya her baktığınızda karşınızda aynı boş ifade; bu yüz, bu suret kimin, diyen yabancı bir çift göz göreceksiniz yalnız; bizim gördüğümüz gibi bomboş bir çift göz… Ne hazin, vah vah! Ben sizin hele de bu yaşta hafıza sorunları yaşayıp o esrardan uzak kalmanızı hiç istemem doğrusu. Allah muhafaza, böyle bir şey olursa elinizde olduğu rivayet edilen Cavidan’a n’olur sonra. Şu soruma samimi bir cevap verin, telefonu şimdi kapatıp evime gideyim ve bir daha rahatsız etmeyeyim sizleri Hocam…’’
Katılır ya da katılmazsınız fakat Aziz Kendirci bence haklı.
Haftanın Kitabı: Hüseyin Albayrak’tan Sükut-u Harf. Hafıza sorunları yaşamamanızı dilerim.
Not: Korsan kitap satmayan kitapçı olur mu hiç? Tamam, tanınmış markalar satamaz fakat küçük kitapçılar satar genelde, bilinir. Ama varmış hakikaten. Evet, ben de şaşırdım, ben korsan kitap satmıyorum, deyince. Malatya’da İstanbul Pasajı’nda Sina Kitabevi’nin sahibi Sayın Yusuf Dursun her şeye rağmen korsan kitap satmıyor. Bu değerli kitap insanını görmezden gelemezdim. Üstelik yerli ve yabancı orijinal, eski yeni pek çok kitabı uygun fiyata bulacağınız bir yer. Uğrayın derim. Şimdiden orijinal okumalar…