İstemsizce açtım gözlerimi. Tek gözümü tekrar kapatıp, diğer gözümle baş ucumda duran saate uzattım kolumu. Üstteki düğmeye bastığımda, saati

İstemsizce açtım gözlerimi. Tek gözümü tekrar kapatıp, diğer gözümle baş ucumda duran saate uzattım kolumu. Üstteki düğmeye bastığımda, saatin ışığının diğer gözüme yansımasıyla tüm uykum bölünmüştü.

Henüz neredeyse gece yarısıydı. Sonbahar eteklerini toplamış, gitmeye hazırlanıyordu. Kış mevsimi neredeyse gelmek üzereydi. Yüksek yerlerde, ağaçların yaprakları beyaza bürünmüş, sabahları soğuk ve karanlık olduğundan, yataktan kalkıp güne başlamak oldukça zor geliyordu.

Madem bu gün de yaşıyordum, önce şükretmeli sonra kaldığım yerden devam etmeliydim yaşama. Şöyle derin bir nefes alıp, gözlerimi ovaladıktan sonra kalktım yataktan. Pencereye doğru yönelip, sonuna kadar açtım. Soğuk rüzgar olanca hızıyla, şiddetli bir tokat gibi çarptı suratıma. Odam birden soğudu ve güneş yine nazlanmıştı doğmak için. Hafif sisliydi hava. Geceden yağan yağmur damlaları, ağaçların yaprakları ile cilveleşiyordu.

Yatak odamın penceresinden, sağ tarafa başımı uzattığımda, parkta dolanan güvercinleri gördüm önce. Sonra yaşlı bir teyzenin yanındaki güvercinlere ekmek atan, tahminen 3- 4 yaşlarında olan, kız çocuģu çekti dikkatimi. Bukle bukle, sarı saçlarıyla hafızamda bir resim belirdi. "Bu çocuk kime benziyor böyle?" diye sordum kendime. Bir kaç dakikalık maziye yaptığım yolculuğum da, kendime benzetmiştim bu sevimli çocuğu. Böyle bir kaç siyah beyaz fotoğrafım vardı. Saçlarım sarıydı, onlarda zamanla renk değiştirmişti.

Sahi ne çok değişimler oluyor hayatımız da. Hiçbir şey sabit kalmıyordu. İnsan doğuyor, yaşıyor ve ölüm kapımızı çalıyordu, vakitli, vakitsiz.

Sevdiklerimiz de olmuyordu hayatımız da, yaşarken onlarında değerini bilemiyorduk. Saatler çok hızlı koşuyor, zaman avuçlarımızın arasından akıp gidiyordu.

Ya saatlerin pillerini çıkarmalı, zamanı bodrum katına hapsetmeli, ya da temize çekmeliydik hayatı. Hatalardan ders çıkarıp, dargın olduklarımızla barışıp, büyükleri daha sık ziyaret etmeliydik. Son günlerinde yüzlerini güldürüp, mutlu etmeliydik. Aslında birilerini mutlu etmek, kendimizi de mutlu etmekti bir bakıma.

Yapılan bir araştırmaya göre; para harcamak insanı kısa bir süre mutlu ederken, birilerine yardım etmek, herhangi bir şekilde mutlu etmek, kişinin kendisini de o anlar aklına geldikçe, mutlu edermiş. Düşünsenize, birinin gülümseme sebebi oluyorsunuz…

Rahmetli ninem geldi aklıma ve tekrar çocuk olup, o parkta zaman geçirdiğimi, beni salıngaçta salladığını hayal ettim. Hafiften bir an tebessüm yayıldı yüzüme. Havanın soğuğu, yerini sıcacık duygulara bırakmış, güneş sanki bulutların ardından çıkmış, bize göz kırpıyordu. Ben, ninem ve güneş. Biz ne güzel üçlüydük böyle...