Yolculardan bir hoca: " Görüyorsun ki ben bir din adamıyım. Benim ilmimden başka bir şeyim yok." demiş.  Efe bu sözlere aldırmayarak yeleğinin cebin

Yolculardan bir hoca: " Görüyorsun ki ben bir din adamıyım. Benim ilmimden başka bir şeyim yok." demiş. 
Efe bu sözlere aldırmayarak yeleğinin cebinden kösteği sarkan saatini ve içinde bir miktar para olan cüzdanını da alınca; 
Hocaç "Bunları bana bırak; mademki hayatın tehlikeler içinde geçiyor sana bir ( kurşun geçirmez) muskası yazayım" der. 
Efe bu sözlerden memnun olarak; "Gerçekten böyle bir muska yazabilirsen sadece seni değil, diğer yolcuların da her şeyini geri vereceğim; Ama bu iş yüzde yüz mü? demiş. 
Hoca; "Ondan hiç şüphen olmasın, bu sarığı başımızda boşuna mı taşıyoruz Allah' ın Kur'an'ından yazacağım" diye cevap vermış. 
Efe,  hemen oracıkta oturup yazmasını ister, ısrarcı da olunca, hoca kabul edip, cebinden çıkardığı kalemle uzunca bir muska yazıp küçük küçük büküp, katlayıp eşkiyaya uzatmış. 
Eşkiya silahın namlusunu hocaya çevirir; 
Tak bakalım şunu üstüne denemesi senden, diye muskayı takan hocaya birkaç el ateş ederek; cansız bedenini yere serer.  Efe, lyaptıklarını korku ve heyecanla takip eden yolculara dönerek; Alın bunun ölüsünü çekin arabanızı; hadi bizim adımız eşkiya, bile bile soyuyoruz. Ama bunlar hoca kılığında Allah'ın kelamını yalana ortak ederek sizleri soyuyorlar! Onlar bizlerden daha günahkarlar demiş. 
O günden bugüne  bir asır geçmiş. İnançlar azalmış, değerler yitirilmiş, güzel olan ne varsa kaybolmuş veya bile isteye kaybedilmiş. Ancak gelin görün ki kaybedilen  onca şeye rağmen halk arasında yaygın olan bid'at ve hurafelere olan düşkünlük de  en ufak bir azalma, gerileme olmamıştır. 
Ölüden, türbeden, bazı yer ve mekanlardan medet bekleniyor. Hamurdan, çamurdan, havadan, sudan, ottan, çöpten, kuştan istenen yardım Allah'tan istenmiyor. 
Garip tabii.
Bid'at ve hurafeler, oldum olası benı hep rahatsız etmiştir. 
Bid'at ve hurafeler sanki ibadetmiş gibi yaşatan ve yaşamakla kalmayıp bunu geleceğin çocuklarına aşılayan insanları gördükçe ister istemez çileden çıkıyorum. 
Hurafelerden menfaat  bekleyen öyle çok insan var ki, sürüsüne bereket mi dersiniz, Allah akıl fikir versin mi dersiniz. Ne derseniz deyin. 
Yada isterseniz söylemek istediklerinizi yazımın sonuna bırakın. Çünkü birazdan okuyacaklarınız karşısında iyi temennileri rafa kaldırıp, yerini ağız dolusu küfürlere bıraka bilirsiniz. 
Neyse! 
Geçtiğimiz gece bir arkadaşımla konuşuyoruz. Laf dönüyor dolaşıyor bebek meselesine geliyor. 
Yıllarca  Anne olabilme umuduyla bir çok doktorun kapısını aşındıran ancak her defasında hayal kırılığı ile evine eli boş dönen arkadaşım, son çareyi  hacılardan, hocalardan medet umarak arıyor. 
Ve ünü hayli yaygın olan bir hocanın yanında alıyor soluğu. 
Ve bakın "Arkadaşımın anlatımıyla" neler oluyor. 
Hoca efendinin kerameti büyük. Başka başka şehirlerden otobüslerle, minibüslerle insanlar buraya akın ediyor. Onca kalabalığı gördükçe, orada bulunan insanlarla konuştukça umutlarım daha da artıyor. 
Hoca efendinin huzuruna çıkmak için sıramı bekliyorum. Önümde yetmiş küsür insan. Buda saatlerce bekleyeceğim anlamına geliyordu.  Vakit kaybetmeden caddenin karşı tarafında bulunan çay bahçesine giderek oturuyorum ve bir çay söylüyorum. Çayımı getiren garsona hocayla alakalı bir kaç soru soruyorum. 
Garson, alaycı bir tavırla sende mi abla? der gibi bakıyor  ve konuşmaya başlıyor. 
Hoca diye geçinen bu zat,ın aslında hocalıkla hiçbir alakası yoktur. Kur'anı gösterseniz bu nedir? diye sorar. Ne ayet bilir ne hadis. 
Kurmuş bir tezgah. Tezgahına uğrayan müsterileri de bol. Yalan dünyada işi iş. Ahirete inandığını da sanmıyorum Çünkü ahiret e inanan bu sahtekarlığı yapmaz. 
Bu adamın ününe ün katan işe gelince; çocuğu olmayanlara çocuk sağladığı gibi bir kerametle ün yapmış. Gelenlerden birkaçının  zamanla çocuğu olunca; tabi o çocuğu olanlar bunu Allah'tan değil o adamın kerameti olduğuna inanıp reklamını yapınca, gelenlerin sayısıda her geçen gün artmaya devam ediyor. 
Burada herkes bu zat'ın gerçek bir din adamı olmadığını bilir. Ancak kimse buna ses çıkartmaz. Özelikle kasabanın  ileri gelen esnafları. Çünkü bu işin  kaymağından onlarda nasiplenir. Başka şehirlerden gelen insanlar buradaki esnaftan bir şeyler alıyorlar. Lokantasından yemek yiyorlar vs. Bu şekilde ekonomik katkı sağlıyorlar. 
Garsonun anlatıkları karşısında kendimi aptal gibi hissediyorum ve evime geri dönüyorum. 
Evet sevgili okurlarım! 
Gördüğünüz gibi bir hurafe üzerinden ne menfaatler dönüyor ortalarda. Bir çoğumuz bundan ders alıyor muyuz. Hiç sanmam. 
Halbuki Kur'an'da bu konuda önemli ikazlar vardır. 
"Allah sana bir sıkntı verirse, O'ndan başkası bunu gideremez. Sana bir iyilik verirse , başkası onu engelleyemez. O, her şeye gücü yetendir" ( En'am; 6/17 
Bid'atsız, Hurafesiz geçen  mutlu günler diliyorum.