İnce tiz bir sesi vardı. İlk merhaba değişini hala yüreğimin en ücra köşesinde saklıyorum. Nasıl unutabilirdim ki o cennet misali güzel gülüşler

İnce tiz bir sesi vardı. İlk merhaba değişini hala yüreğimin en ücra köşesinde saklıyorum. Nasıl unutabilirdim ki o cennet misali güzel gülüşleri. Peki ya gözler, gözleri insana şiirin en güzel kafiyelerini yazdıran cennet kokusundan dünyaya gelmişti. Çıkmaz bir labirente dalar gibi dalmıştım aşkın girdabına. Bir demli şiir yazsam, okusam duygularımı gözlerine yeter miydi acaba? Duygularımı dile getirmekle çarpışırken yüreğim beynimle tam da karşımda buldum onu mum alevi gibi titreyen bakışlarla. Beni beklemiyor gibi davrandı yine her zaman ki gibi. Bense yüreğimin uçuşuna engel olmaksızın âdeta kanatlandım sarhoş edici kokusuna. İlk defa öpüyordum ateşin dikenlerini hasretin parçalanmış dudağıyla. Usulca ona doğru yol aldım. Bir cam parçası gibi kırıktı, kahverenginin en güzel tonuyla boyanmış kocaman gözleri. Merhaba dedim sesimin özlem buğusuyla. O da aynı edayla merhaba diye karşılık verdi. Tedirgindi sanki, rüzgârda uçuşan saçlarını toplarken. Nasılsın, hayırdır bu saatte burada ne yapıyorsun? Diye sordum. Benim bu ışıklı yolu çok sevdiğimi her iş çıkışında yolumu uzatıp buradan geçtiğimi bilmemezlikten gelircesine, iyiyim, hava almak istedi canım, bende dışarı attım kendimi dedi. Ardından ekledi sen nasılsın? Günün nasıl geçti? İyim bende güzel geçti iş hayatı işte, hep monoton dedim. İyi bakalım, çok yormadılar seni değil mi? dedi cennet kokan gülüşleriyle. Yok, işimi yaptım sadece dedim bende gülümseyerek. Ayaz var üşütme eve doğru yürüyelim mi? dedim. Olur, cevabını aldıktan sonra onu hemen sol yanıma aldım ne oldu? Dedi. sol yanımda yürü çünkü orada kalbim var seninle atsın dedim. Utanan bir tebessümle baktı yüzüme. Kalbim, cennetin güneşine çıkmış gibi sımsıcak kesildi bu buzdan şehirde ve heyecandan hızlı hızlı atmaya başladı. O da kalbimi hissedercesine sahip çık kalbine çok hızlı atıyor dedi. Huzuru buldu o, ondan bu mutluluk bu coşku dedim. Gülümsedik yine bir aşk edasında. İkimiz de birbirimize hayrandık, birbirimizi deliler gibi seviyorduk ama gel gör ki bunu söylemeye ikimizin de cesareti yoktu. Kaybetme korkusuyla yaşıyorduk aşkımızı ama her fırsatta şakalaşırcasına küçücük itiraflarda da bulunuyorduk birbirimize. Bu gece yine öyle olmuştu. Valeria yine bana inceden inceye aşkını dökmüştü kelimelere. Benden de cesaretli olup ona olan aşkımı itiraf etmemi bekliyordu. Hızlı bir iki adım atıp önüme geçti yüzüme baktı ve neden bu ışıklı yolu bu kadar seviyorsun? Kesik loş bir ışıktan başka bir şey yok dedi. Evet, ona göre öyleydi belki ama bana göre çok farklıydı bu ışıklı yol. Çünkü Valeria vardı bu yolda. Onu bulduğum ilk adresti. Ona olan sevdam, aşkım, hayranlığım vardı. Kısacası burası benim özlemimin nokta bulduğu duraktı…