Yaşananlardan ders çıkarabilmek akıllı insanların işidir. Aynı formülü ülkeler için uyguladığımızda sonuç değişmez. Hatta akıllı milletler

Yaşananlardan ders çıkarabilmek akıllı insanların işidir. Aynı formülü ülkeler için uyguladığımızda sonuç değişmez. Hatta akıllı milletler sadece kendi değil geçmiş milletlerin tarihinden de ders çıkarabilmelidir. Çıkarılan dersler sayesinde yaşanması muhtemel tehlikeler daha rahat atlatıldığı gibi gelecek daha güvenli ve emin olacağı aşikâr değil midir? Bugün bir konu hakkında tarihten ders çıkarmayı deneyeceğiz.
Pençik, Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde kendisinden önceki devletlerin tecrübelerinden yararlanarak geliştirdiği, uyguladığı bir sistemin adıdır. I. Murat zamanında oluşturulan bu sisteme, Hıristiyan çocukları arasından seçilen zeki ve yeteneklilerinin mükemmel bir eğitimden geçirilerek Yeniçeri olması da denilebilir. Seçilen bu çocuklardan sadece asker değil, Sadrazam Sokullu Mehmet örneğinde olduğu gibi devrin süper gücü Osmanlı’da ikinci adam bile olanlar vakidir. Osmanlı bu yolla müthiş bir sistem kurmuş, muazzam bir askeri güce sahip olmuştur. Tarihin garip bir cilvesi bu ocak daha sonraları bozulmaya yüz tutacak ve Devlet-i Aliye’nin başına bela olacaktır.
İşte yazımızın esas konusu tam burasıdır. Yeniçeri ocağı neden bozulmuştur ve biz de bu bozulmadan günümü- ze dersler çıkarabilir miyiz?
Tarihte vuku bulmuş bir hadiseyi tek bir nedenle açıklamak olsa olsa cahil cesareti olabilir. Buradan hareketle çok rahat Yeniçeri Ocağının da tek nedenden dolayı bozulmadığını söyleyebiliriz. Fakat nedenlerden birisi var ki oldukça önemli ve üzerinde düşünecek kadar manidardır.
Yukarıda da az çok anlatmaya çalıştığımız Pençik sisteminin beli bir sistemi, kuralı vardı. Kimlerin bu ocağa alınacağı ve Yeniçeri olacağı belli şartlara bağlanmıştı. Fakat III. Murat, oğlunun sünnet düğününde hünerbaz (belki de gösteri yapan soytarılar) bazı kişilere lütuf göstererek(!) Yeniçeri yapmıştır. İtirazlar sonucu değiştirmemiş asker- likle ilgisi olmayan kişiler belli bir maaş ve statüye kavuşmuştu. Maalesef bir kere kapı açılmış ve gelen yıllarda askerlikle ilgisi olmayan birçok kişi torpil ve kayırmayla Yeniçeri olmuştur. O muazzam güç artık ehil olmayan, ilgisiz kişilerin mekânı haline gelmiş ve savaşta düşmana göstereceği ezici gücünü, barışta kendi halkına gösterir olmuştu. Osmanlı’nın yıkılma sebeplerinden birisi işte buradan kaynaklanan ordunun bozulmasıdır.Peki yukarıda sorduğumuz ikinci soruya, günümüze bakan yönleri kısmına gelirsek nasıl dersler çıkarabiliriz?
Doğru işe doğru kişiyi getirmek, işi en çok hak edene, ehline teslim etmek! Sert, keskin aynı zamanda adil ve emniyetli bir düstur. Kim alır bu kadar keskin kılıcı eline? Tabiî ki cesur, gözü kara ve yiğit adamlar.
Bir kere daha geçelim resmin üzerinden. Ortada bir makam, iş, yetki görev olacak Ve biz o noktaya en uygun kişiyi seçmede yetkili olacağız. İşte burada işin hakkını verebilen en doğru kişiyi, kim olduğuna, hangi siyasi görüşü taşıdığına ve daha bilmem ne kadar Allah’ın cezası ayrım kokan sıfatlara bakmadan, gözümüzü kırpmadan verebilir miyiz? Yoksa genlerimize işlemiş torpil, adam kayırma burada da kendini gösterir mi?
Soruyu yönelttiğim çevremdeki herkes, içlerinde uç görüş ve sosyal tabakadakiler da dâhil, doğru kişiye doğru iş diyor. Peki pratikte öyle mi? Koca bir hayır. Maalesef ilmimizle amel etmiyor, işi ehline vermiyoruz. Dolayısıyla aynı hatalara tekrar düşüyoruz. Mükemmel işler yapmaya aday müesseseler zarar ediyor, süper beyinler köreliyor son tahlilde de ülkemiz, milletimiz kaybediyor…
Yazımızı bir soru ve cevapla bitirelim. İyileşmenin ilk şartı nedir? İyileşmenin ilk şatı hastalığı kabul etmektir. Tarafçılık vücudumuzu derinden sarsan bir hastalıksa ve eğer bu illetten, dertten kurtulmak istiyorsak hastalığımızı kabul edeceğiz. Parmaklarımızın ucu karşıdakini gösterip suçluyorsa, kendimizi görmeden “Onlar böyle yapıyor” diyorsak, hala iyileşmeyi istemeyen hastalarız demektir.
Sahi iyileşmek istiyor muyuz?