Bir konuşmasında, Başbakan Sn. Davutoğlu, İstanbul’daki sağlıksız ve çarpık yapılaşmadan şikayet ediyor, ‘İstanbul’un sülietini, doğasın

Bir konuşmasında, Başbakan Sn. Davutoğlu, İstanbul’daki sağlıksız ve çarpık yapılaşmadan şikayet ediyor, ‘İstanbul’un sülietini, doğasını, güzelliklerini bozan inşaatlara artık müsaade etmeyeceğim’ diyor.
Hatta daha da ileri giderek, “Yapılacak TOKİ inşaatlarının projelerini, önce ben göreceğim’ buyuruyor. Demek ki artık, İstanbul’un,elden çıktığını, gün geçtikçe yaşanamaz olduğunu, kendileri de anlayabilmişler.
Ancak bunu anlamak, iş işten geçtikten sonra, biraz geç olmadı mı? Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir, inşaatçılar, rantlarını elde etmişler, ceplerini doldurmuşlardır. Doğa ve Çevre Hakkı, İnsan Hakları gibi, fertlerin vazgeçilmez haklarıdır.
Nasıl İnsan Hak ve Özgürlükleri kutsaldır, kısıtlanamaz, dokunulamaz, fertlerin ellerinden alınamaz, doğa, çevre, yeşil alanlar da fertlerin vazgeçilemez haklarıdır.
Bu hakkı korumak ve kollamak, devletin görevidir. Medeni, çağdaş ülkeler, doğayı, çevreyi, yeşil alanları, ormanları, tarihi yapı ve eserleri gözleri gibi korurlar. Esasen, bizde olduğu gibi bunları talan etmek, imara açmak, birilerinin ceplerini doldurmalarına göz yummak, izin vermek suçtur.
Türkiye, fert başına 2 metrekare yeşil alan ile dünyanın çok gerisindedir. Bu, utanılacak bir durumdur. Gelişigüzel inşaatlar, bu oranı, hergün azaltmaktadır. Kentsel dönüşüm, rantsal dönüşüme dönmüştür.
Doğaya, çevreye, saygılı inşaatçılara, iş verilmemektedir. İş, çığrından çıkmıştır. Kadıköy’de, Belediye Başkan Adayı olarak, yerel seçimlere katıldım. İş başına gelirsem, doğaya, çevreye zarar veren, tüm inşaatları durduracağımı, seçim kampanyasında deklare ettim. Seçimleri kaybetmem için, herşey yapıldı. Benim hayret ettiğim husus, ben, bu vaadleri halkımın menfaati için yaptığım halde, beni seçmediler.
Türkiye’de garip bir durum var. Devlet çevreyi, doğayı koruyacağına, tersi oluyor. Çevreyi korumak için, canını dişine takan vatandaşı ezip geçiyor. Biber gazi sıkıyor. İşte İğneada, işte Cerettepe, işte Fırtına Vadisi vs. yüzlerce misal vardır. Kentsel dönüşüm yutturmacası altında, iş kamyonları, her yerde saygısızca, dolaşıyor, trafiği, felç ediyor, vatandaş bunlardan nefret ediyor. Dur diyen, müeyyide uygulayan yok. Kent sahipsiz…
Yapılan residansların, AVM lerin, iğrenç beton yığınlarının, sade vatandaşa hiç yararı yoktur.
Şimdi, tüm rezaletler, sorumlu makamların, gözü önünde, onların izinleri ile yapılırken, şimdi sen çıkmış, buna mani olacağım diyorsun.
Eğer, sen, doğa ve çevre dostu olsan, alayı ile açılışını yaptığınız, Dolmabahçede’ki stadyuma izin vermezdin. Orası, Dolmabahçe Sarayı, sit alanı olup, şehrin tam göbeğindedir. Orası, yemyeşil park olup, vatandaşlarımızın, çocukların emirlerine sunulmalıydı. Beşiktaş Kulübüne de, münasip bir yerde, yeni bir stad yapılabilirdi. Mecidiyeköy, eski Ali Sami Yen arazisi ve likör fabrikası da, halk aldatılarak, yeşil alan olacak diyerek, beton yığını olarak birilerine peşkeş çekildi.
Eski karayolları arazisi, Mecidiyeköy iftar çadırı arazisi, her yer inşaat oldu. Şimdi ise, Ataköy sahili, beton yığınları ile dolduruldu. Halkın, denizle alakası kesildi. İstanbul’u silüetini tahrip eden, camilerin görüntülerini mahveden, inşaatlara ne yapacaksınız? Birisi gibi, sadece küsecekmisiniz?
Etrafında, 18 cami olduğu halde, Çamlıca’da, yeşil alan tahrip edilerek, devasa bir cami yapıldı. Sayın Başbakan, İstanbul’un güzelliklerini korumak için biraz geç kalmadınız mı?

NOT: Maalesef, Mülkiyeli sınıf arkadaşımız, BEYCİM/Ergün Erişen’i, 18 Nisan 2016 günü kaybettik. Ailesine ve Mülkiyelilere başsağlığı dilerim.