Mekke-i Mükerreme, Peygamber Efendimizin doğduğu, kendisine peygamber olduğunun bildirildiği, ilk vahyin indiği ve İslam dinini yaymaya başladığı mü

Mekke-i Mükerreme, Peygamber Efendimizin doğduğu, kendisine peygamber olduğunun bildirildiği, ilk vahyin indiği ve İslam dinini yaymaya başladığı mübarek şehirdir. Hac ve umre için buraya gelen talihli Müslümanlar bu şehrin, Kâbe-i Muazzama, Hacerü’l-Esved, Hira Mağarası, Sevr Mağarası, Cennetü’l-Mualla Kabristanı, Cin Mescidi, Arafat, Mina, Müzdelife ve Cemerat gibi pek çok yerinde Peygamber Efendimizin mübarek izlerini sürmekte, kokusunu hissetmektedir.
BEKKE: GÖZYAŞI VADİSİ
Kur’ân-ı Kerîm’de Mekke şehri, birinde “Bekke” şeklinde olmak üzere iki ayette zikrediliyor. Fetih suresi 24. ayetinde mealen “O, Mekke’nin göbeğinde, sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.” buyurulmaktadır. Âl-i İmrân suresi 96. ayetinde ise mealen şöyle buyurulur: “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Bekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir.” Tabii Mekke şehri kastedilerek “beled”, “beledü’l-emîn” ve başka kelime ve ibarelerin geçtiği ayetler de mevcuttur.
Bazı rivayetlerde, Kur’ân-ı Kerîm’den önce indirilmiş, ancak insanlar tarafından daha sonra tahrif edilmiş diğer semavi kitaplarda geçen bazı ifadelere atıfta bulunularak “Bekke”nin, Kâbe’nin içinde bulunduğu “Gözyaşı Vadisi” olduğu bildirilmiştir. Mekke ise Kâbe’nin içinde bulunduğu vadi ile beraber diğer mücavir vadileri de içine alan şehirdir.
HAZRETİ ÂDEM’İN GÖZYAŞLARI
Mekke-i Mükerreme ile ilgili “Gözyaşı Vadisi” rivayeti doğru olsun veya olmasın bu şehrin tarihinin gözyaşıyla başladığı bir gerçektir.
Allahü Teâlâ hazretleri âlemi yoktan var etti ve ilk insan olan Hazreti Âdem’i topraktan yarattı. Sonra cesedine ruh verdi ve “Ona secde ediniz” diye meleklere emretti. Bütün melekler Hazreti Âdem’e secde ettiler. Fakat İblis, kibir ve hasedinden dolayı ona secde etmedi. Bunun için Hakk’ın huzurundan kovuldu ve lanetlendi. Bu sebepten o da Hazreti Âdem’e düşman oldu. Ondan sonra Cenabı Hak Havva validemizi yarattı ve Hazreti Âdem’e nikâh etti. İkisini de Cennet’e koydu ve ‘‘Yiyiniz, içiniz, lakin şu ağaca yaklaşmayınız.” dedi. Şeytan ise bir yolunu bularak Cennet’e girdi ve Âdem ile Havva’nın yanına gitti. Onlara dedi ki: “Allah sizi o ağaçtan niçin men etti biliyor musunuz? Eğer siz ondan yerseniz, artık sizin için ölüm olmaz, ebediyen Cennet’te kalırsınız.” Böylece önce Havva validemizi, onun vasıtasıyla da Hazreti Âdem’i aldatıp ikisine de o ağacın meyvesinden yedirdi. Bunun üzerine Allahü Teâlâ ikisini de Cennet’ten çıkardı ve yeryüzüne indirdi. Hazreti Âdem Hindistan taraflarına, bir rivayete göre Serendib yani Seylan Adası’na ve Havva validemiz Cidde’ye düştü.
Hazreti Âdem ve Havva validemiz çok ağladılar ve Allahü Teâlâya yalvardılar. Birbirlerinden iki yüz sene müddetle ayrı kalan Âdem Aleyhisselam ve Havva validemizin tövbe ve duaları sonunda kabul oldu. Hazreti Âdem’e Mekke tarafına git diye vahiy geldi. Âdem Aleyhisselam da oraya gidip bir rivayete göre Arafat’ta bugün Cebel-i Rahme denilen tepede Havva validemiz ile buluştu. Sonra bütün insanlar onlardan üredi, birçok kavimler, sınıf sınıf milletler türedi. Şeytan’ın da zürriyeti çoğaldı ve Hazreti Âdem’in evlatlarını, torunlarını azdırmakla meşgul oldu.
HAZRETİ İBRAHİM’İN İMTİHANI
Asırlar sonra İbrahim Aleyhisselam, Cenabı Hakk’ın kendisine ihtiyarlık devresinde ihsan ettiği gözünün nuru oğlu Hazreti İsmail’i kurban etmesi emredilince, hanımı Hazreti Hacer ile oğlunun yaşadığı Mekke’ye gelir. Babasına büyük bir metanet ve teslimiyetle “Babacığım, sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.” diyen Hazreti İsmail, Cenabı Hakk’ın emrine iç tereddüt etmeden uyan Hazreti İbrahim ve hanımı Hacer validemiz gözyaşlarına boğulur, hatta melekler de onlarla birlikte ağlar.
Ancak bıçak Hazreti İsmail’in boğazını kesmez, imtihanı kazandıkları için kurban edilmesi için gökten bir koç indirilir. Nitekim Saffât suresinde bu hadise şöyle anlatılır: “Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca, ‘Ya İbrahim!’ diye nida ettik. ‘Rüyaya sadakat gösterdin.’ Biz ihsan sahiplerini böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır. Biz ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim’e selâm olsun. İhsan sahiplerini işte böyle mükâfatlandırırız.”
İLK MÜSLÜMANLARIN GÖZYAŞLARI
Nihayet ahır zaman Peygamberi Muhammed Aleyhisselam Mekke’de zuhur eder. Kırk yaşındayken peygamber olduğu bildirilir. İlk Müslümanlar çok sıkıntı çekerler. Müşriklerin akıl almaz işkencelerine maruz kalırlar. Otuzuncu Müslüman Hazreti Yaser’i dininden dönmesi için çıplak olarak kızgın taşlara yatırırlar. Dönmeyince ellerini ve ayaklarını iplerle dört deveye bağlayıp aksi istikametlere sürerler. Kocasının böyle vahşice şehit edildiğini görmesine rağmen sabreden ve dininden yine dönmeyen Sümmeye Hatun da Ebu Cehil’in mızrağıyla can verir. Müslümanların gözyaşları kırkıncı Müslüman Hazreti Ömer’in kelime-i şehadet getirmesiyle biraz hafifler.
HACILARIN GÖZYAŞLARI
Hicret’ten hicri 1438, miladi 1395 yıl sonra hacılar yine bu mübarek Mekke şehrinde Kâbe-i Muazzama etrafında tavaf ediyor, bu mübarek binanın duvarlarına yüz sürerek gözyaşı döküyorlar. Âdem, İbrahim, İsmail ve sevgili peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam ile mübarek arkadaşlarının hatıralarıyla dolu bu mukaddes şehrin manevi havasını doyasıya teneffüs ediyorlar.  Gözyaşı şehri Mekke-i Mükerreme’de bu doyumsuz nimetlere kavuşanlara afiyet olsun.