XIII. yy’da yaşamış büyük mutasavvıf, şair ve düşünür Mevlana’yı bu hafta gerçekleştirilecek Şeb-i Arus törenleri vesilesiyle yazmak istedim

XIII. yy’da yaşamış büyük mutasavvıf, şair ve düşünür Mevlana’yı bu hafta gerçekleştirilecek Şeb-i Arus törenleri vesilesiyle yazmak istedim. Ama hemen belirteyim ki bu cümleler Mevlana’ya dair çok şey söylemeyecek çünkü söyleyemeyecek. Yani bir kifayetsizlikten bahsediyorum.
Kimdir Mevlana Celalettin Rumî ya da Rumî? İsmini işitmeyen, ona ait bir sözü okuyup da bir süre düşünmeyen birine rastlamadım. Bugün sosyal medyada dahil, her mekan ve zamanda onun her biri dipsiz birer kuyu derinliğindeki sözleri yazılıyor, paylaşılıyor ve onun üzerinden kâr amacı güdenler bile oluyor. Neden böyle? Çünkü o, evrensel biri ve her çağa hitap ediyor. Yaşadığı zamanı delip geçmiş, uzak bir geleceğin içine erişmiş. Bu nedenle Rumi’yi anlar ve anlatırken birkaç cümle kafi gelmez. Hayatımızı bu derece aydınlatan kaç şahsiyet vardır şu dünyada?
Sözü fazla uzatmayacağım. Son olarak Şeb-i Arus törenine değineyim: Farsça bir kelime olan şeb, gece manasına gelir; arus ise Arapçadır ve gelin manasındadır. Dolayısıyla Şeb-i Arus tamlaması gelin yahut düğün gecesi demek olup Mevlana’nın kendi ölümüne verdiği isimdir. Mevlana için ölmek bir acı, keder, yas değil, tam aksine gerçek sevgiliye yani Allah’a kavuşma manasına geldiği için bir düğündür. Yine bu nedenledir ki, yeryüzündeki (Konya) mezarına sembolik olarak bakar ve bunu müthiş sözlerle ifade eder: “Duydum ki bizim mezarımı yerde arayanlar varmış; boşa aramasınlar, çünkü bizim mezarımız ariflerin gönlündedir.”
Ama Mevlana’yı Mevlana yapan, onun içindeki o saklı cevheri ortaya çıkaran elbette biricik dostu, hocası Şems-i Tebrizi’den başkası değildir. Mevlana perdenin önünde dururken ona Batıni alemin kapılarını açan ve onun perde gerisinde bir hayal aynasında gerçek kendini görmesine vesile olan Şems’tir ve o, Mevlana’nın sevgilisi (dar kafalı zavallıların anlayacağı minvalde değil tabii!) canı, ruhu, hayatı, her şeyidir. Şems, Mevlana’nın kendini doğurmasından olandır ve yine ondan başkası da değildir.
Şimdi Mevlana gibi bir ışık üstüne meşhur rüya yorumcusu M.Sırrı Sevada’nın zamanında bir şeyler yazmadığına inanmak da saflık olur doğrusu.
“Sende sonsuzluğun özü varken neden ölümden korkarsın
Sende Tanrı’nın nuru varken hangi mezara sığarsın?”
Mevlana bu müthiş beyti Şems ile tanışmadan evvel söylemiş olabilir miydi? Şemsi Tebrizi’yle karşılaştıktan sonra mana âleminin kapılarını ardına kadar açan Mevlana’nın, yalnız ve gezgin bir dervişte hangi tanrısal sırları görmüş olabileceğini anlamak için Mesnevi’den birkaç beyit okumak dahi kâfi geliyordu. Öyle bir sarraf, öyle bir zanaatkârmış ki Şems, bildiği hakikati taşıyabilecek birini arayıp durmuş senelerce. O gün, o tozlu yolda Mevlana’yı karşısında görür görmez de işleyeceği cevheri nihayetinde bulduğunu hissetmiş hemen. Öyle şekil verilmeye müsait bir cevhermiş ki Rumi, ne pahasına olursa olsun onu işlemekten vazgeçmemiş Şems.
Yılmaz Erdoğan’ın okumasıyla her kesimin haberdar olduğu Mevlana’nın bir şiiriyle yazıyı noktalayalım.


ETME

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Sen yad eller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

Çalma bizi bizden, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

Ey ay, felek harap olmuş, altüst olmuş senin için
Bizi öyle harap, öyle altüst ediyorsun, etme.

Ey, makamı varla yoğun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaşla dolu ediyorsun, etme.

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.

Şiiri iki usta sanatçımızdan dinlemenizi de şiddetle değil, sevgiyle öneririm: Tuncel Kurtiz ve Kenan Işık.
Sanırım bu haftanın kitap tavsiyesini de tahmin etmişsinizdir. Evet, Mesnevi… Abdülbaki Gölpınarlı’nın çevirisi gerçekten çok iyi. İdrakli okumalar.
Mevlanalar kadar dünya döndükçe Şemsler de olacaktır. Tabii, mesele birini olabilecek yüreği gösterebilmekte. “Ne olursan ol, gel” kelamı “Olmak ya da olmamak mıdır?” Mevlana’yı anlamanız dileklerimle…