Yazar olmak, sırtında çöğürlü (dikenli), çangallı odunlarla dolaşmak ve hayatı o şekilde yaşamak demek... Israrla yazmayı sürdürmek, en yak

Yazar olmak, sırtında çöğürlü (dikenli), çangallı odunlarla dolaşmak ve hayatı o şekilde yaşamak demek...

Israrla yazmayı sürdürmek, en yakınlarının bile alaycı laflarına, tavırlarına maruz kalmak ve hiçbir zaman gerçek manada anlaşılamamak… Yani bir nevi, modern bir dervişlik hâli… Yazarlık…

Belli bir yaştan sonra yazar olanlar vardır belki ama ben ‘öyle’ doğulacağına, sonra da bu durumun fark edilip ona göre davranılacağına inanıyorum. Çünkü ben de yıllarca bu yazınsal nevrotikliğimi görmezden geldim, öteledim, farkına varmamış gibi yaptım…

Fakat huzursuzluklarım, açmazlarım, çıkmazlarım ve çeşitli manevi hastalıklarım vardı; küçüklüğümden beri ruhumda, bünyemde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu sezinliyordum.

Yıllar sonra, belki de biraz geç kalarak, olması gereken oldu. Yazmaktan başka çarem kalmadı. Sait Faik’te vücut bulmuş, aslında gerçek yazarların hepsinde yaşanan “Yazmasam deli olacaktım,” hâline büründüm ben de.

(Bu arada, kendimi hâlâ yazar kabul etmiyorum. Çalışıyorum, manevi büyüklerimin yolundan gidiyorum. Daha yemem gereken çok fırın ekmek olduğunu da çok iyi biliyorum.)

Bu yüzden yazar doğulacağına inandım. Tabii bu arada, yaratıcı yazarlık kurslarına katılıp, zerre kadar yatkınlığı olmamasına rağmen yazan ve kitapları çok tutan yazarlar da vardır.

Yalnız bu konu benim anlayışımın ve idrakimin dışında. Dediğim gibi ben, tesadüf eseri, kurslarla, zorlamayla ve sonradan yapılan yüklemelerle yazar olunmayacağına inananlardanım.
***
Bir insanın (gerçek) yazar olması için kitabının olması da gerekmez.

İlla yazar olduğunun tasdiklenmesi ve tescillenmesi için de piyasaya kitabının sürülmesi lazım gelmez. Çünkü bu durum biraz Türkiye şartlara, ekonomik duruma bağlı… Kitaplarını çıkarmanın, ülkemizde sesini duyurmanın ne kadar zor olduğunu hepimiz az çok biliyoruz.

40 kitap meydana getirmiş olmak - hissetmedikten, gereklerini yerine getirmedikten ve bu durumu üzerinde taşımadıktan sonra - kimseyi yazar yapmaz. Bir kıymeti harbiyesi yoktur yani.

Harper Lee, tek kitapla yazar olmuştu. Ömrünün sonuna kadar başka roman yazmadı. Sadece, ölmeden bir yıl önce, Tespih Ağacının Gölgesinde’nin yayınlanacağını duyurdu.

Elli beş yıl sonra, heyecanla Bülbülü Öldürmek’in devamını yazdığının haberini vermişti. Ama kitabını piyasada görmeye ömrü vefa etmedi. Şimdi Harper Lee’nin büyük yazar olmadığını ve Bülbülü Öldürmek’in klasikler arasında yer almadığını kim söyleyebilir.
***
Yazar hem halk için hem de sanat için yazmalı, ikisinin de hakkını vermeli…

Toplumun sorunlarına odaklanmayandan, ötekinin acılarına uzak kalandan, kendi kişisel dünyasının doyumlarıyla uğraşandan ve bu işin popüler tarafıyla cilveleşip dedikodusunu yapandan yazar olmaz bence. Hayat, yaratıcı sana bir yetenek vermişse, onu insanlar için kullanman gerekir.

Gerçek yazar, hassasiyet sahibi, duyarlı, kelimelere sevdalı, edebiyata tutkun, bilmediği şeylerden acı çeken, herkes uyurken, gezerken, eğlenirken çalışan, hep içindeki doymaz, laftan anlamaz, obur bir yazarla uğraşan, mutsuz ve sezgileri kuvvetli bir insandan olur.

Ben bir yazarın bir yeteneğin, istidadının olacağına inanıyorum. Nasıl ki sanatın başka dallarında bu var, yazarlıkta da yetenek olmadan olmaz.

Ama çok çalışmak, zahmet, gayret, kendine inanma, fedakârlık, gece gündüz harcanan mesai ve bir odada, kırık dökük bir masanın başında yılların geçirilmesi hayatiyet arz ediyor tabi…

Sonrası kitaplarla olan içli dışlılık... İlk önce kitap okuyacak bir insan, çok okuyacak... Hatta kimi kitaplar birkaç kere bitirilecek. Tabii hep dediğim veya bir yerlerden okuyup öğrendiğim bir şey var, yazarak öğrenilir.

Yazmak; kitap çıkarmayla, şanla, şöhretle, ilgiyle, övgüyle falan alakalı olmayan kişisel doyuma odaklı bir tutkudur ve acının dışa vurumudur. İçten, derinlerden bir yerlerden gelir bu. Kimi zaman, yazmayı anlatmak için o işin merkezi olan kelimeler bile - klasik söylemle - kifayetsiz kalabilir.

Bazan imza günlerinden, röportajlardan, fuarlardan yani seni yazmaktan alıkoyan her şeyden sıkılırsın. Bir an önce kaçıp masanın başına oturmaktan başka bir şey istemezsin hayattan…

Ve sen yazıya ne kadar kıymet verirsen yazı da o derece sana karşılık verir. Eline piponu, içi kırmızı şarap dolu kadehini alıp “Ne kadar rahat yazıyorum yahu, ben ne büyük yazarım,” diyerek kahkaha atarsan o yazının ve kitabın hayrını görmezsin.

Çünkü kolay yazılmaz, kimi kandırıyorsun. Yazmak en az kök kazmak, tuğlalarla duvar yapmak, taş taşımak ve sıcağın cav cavında ovada çalışmak kadar zordur.

Yazar, sırtında çöğürlü (dikenli), çangallı odunlarla dolaşan ve hayatı o şekilde yaşayan kişi demek… Bir nevi modern bir dervişlik hâlidir yazarlık… Ruhun; kerpetenle ezilmesi gibi bir şey işte…