Sizi tanıyabilir miyiz? Kimdir Cengizhan Göçer?



Aydınlıkları karanlığın zifirinde anlatmaya çalışan nam-ı diğer GCE’yim. Antalya’nın güzel ilçesi Kumluca’da bir haziran gününde dünyaya geldim. Aslında öyle uzun uzun anlatılacak biri değilim. Henüz yirmi beş yaşında, yolun daha çok başında bir herkesim. Selçuk Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nü terk etmiş, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Bölümü’nden ise geçen sene mezun olmuş yeni yetme bir ekonomistim. Ekonomist dediğime de bakmayın, aslında böyle söyleyince daha havalı oluyor. Tabi bir de “Kelebeğin Son Günü” ve “Beni Ağlamayı Unutma” isimli kitapların yazarı olmam var. Uzun uzun Cengizhan Göçer, kısaca GCE. Bu kadar.

Yazın hayatınız nelerin etkisiyle başladı? Nasıl karar verdiniz yazmaya?

Yazmak insanın genlerine gizlenmiş. Allah vergisi bir yetenek bence ve bu yetenek keşfedilmeyi bekliyor gizlendiği o yerde. Yazmak nefes almak gibi bir şey benim için. Ben bu nefesi almaya ise yavaş yavaş lise yaşlarımda çocuk ruhumla hissettiğim duyguları şiir olarak kaleme sığdırmaya çalışarak başladım. O yaşlarda çoğu insanın yolu şiire düşüyor. Ben de onlardan biriydim ve bu durum kız arkadaşlarıma karşı bir adım öne çıkartıyordu beni ne yalan söyleyeyim. Fakat bugüne gelme noktasında deneme ve hikaye yazmaya üniversite yıllarımda başladım. Rabbim o yeteneği verdiği gibi keşfetmesi için de nedenler sunuyor kuluna. Sonra bir bakıyorsun sen yazıyorsun, okuyanlar cümle cümle yaşamaya başlıyorlar seni, kendilerini ya da yaşamak istediklerini. Ben o dönemde sosyal medyayı da iyi kullanarak hiç aklımda olmayan bir hayalin ortasında buldum kendini. Paylaşımlarıma gelen güzel yorumlar kendi içimi döktüğüm satırları toplayıp bir kitap haline getirmemde etkili oldu. Yoksa aklımda, hayalimde kitap yazmak gibi bir madde yoktu.

İlk kitabınız Kelebeğin Son Günü’nde genel olarak hangi konuda kaleme alınmış şiirler vardı? Kitap, ismini nereden alıyor?



Öncelikle Kelebeğin Son Günü bir şiir kitabı değil. Ben şiir yazmayı bırakalı çok oldu. Ama kullandığım dil şiirsel olduğu için denemelerimden şiir tadı almış olacaklar ki çoğu kitapçıda şiir kategorisinde yer aldı Kelebeğin Son Günü. İçindeki deneme, hikaye ve aforizmalar ile insanlara sevda denen kelimenin ne olduğunu kendine has üslubuyla anlatmaya çalışıyor. İsmini ise biraz derin bir düşünceden alıyor. Kelebeklerin ömrü bizlerin arasında genelde bir gün olarak bilinir. Normalde türüne göre değişiklik gösterir. Ben buradan hareketle koydum ilk kitabımın ismini. Kelebek sevgiliyi, son günü ise ayrılık vaktini simgeliyor. Aslında son günü ile ilk günü aynı gün olan kelebek için söylenen şu cümle ise ismin anlamını bence yeterince ortaya koyuyor: “Bugün senin son günün ve ben ilk günkü gibi seviyorum seni.”

Yazarken edebiyat dünyasında örnek aldığınız kalemler var mı? Bize kaleminizi anlatır mısınız?

Aslında öyle şu yazar ya da şair diyecek biri yok. Hepsinden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Ama bende Özdemir Asaf’ın yeri ayrı. Kalemime gelince de şiirsel bir yönü var. Yazdığım her cümlede kitap için olmasına gerek olmaksızın şiir lezzetini bulmak istiyorum. Sanırım bunda şiirselliği içselleştirmemin yanı sıra denemelerimi bir gün Allah’ın izniyle seslendirmek istememin de etkisi var.

Yazarlık haricinde neler yapıyorsunuz?



Şu an KPSS sınavına hazırlanıyorum. KPSS deyince kırk çeşit türü var günümüzde. Ben iktisat lisansımla uzman olabilmek için hazırlanıyorum. Türkiye’nin en zor sınavlarından birisi ve çok fazla açıkta mezun arkadaşım var. Dört yüz elli bin İİBF’li arkadaşım kadro bekliyor. İnşallah herkes hak ettiği yere gelebilir. Bunun haricinde öyle şunu yapıyorum dediğim bir işim ya da uğraşım yok. Zaten buna zamanım da yok. Bu sene KPSS çok fazla zamanımı alıyor. Öyle ki yazar arkadaşlarım kitap fuarlarında okurlarıyla buluşurken, ben dershanede ders dinlemek zorunda kalıyorum.

Beni Ağlamayı Unutma’ adlı kitabınızla okuyucuya neler anlatmaya çalıştınız? Kitaptan kısaca söz eder misiniz bizlere?

Anlatacaklarım yalnızca ‘Beni Ağlamayı Unutma’ için geçerli değil. Ben her kitabımda, insanların ancak elindekini kaybedip yokluğunu görünce kıymetini anladıklarını düşündüğüm için aşkı yokluk penceresinden bakarak kaleme alıyorum. Ayrılığı, vedaları anlatarak onlara belki geç kalmadan avuçları içinde duran elleri daha sıkı tutmaları gerektiğini iletiyorum. Bu bakış açısıyla ya da benim deyimimle bu bakış acısıyla okurlarıma sevmeyi anlatıyorum. Beni Ağlamayı Unutma da bu bakış acısıyla yazdığım; denemeler, 2 hikaye ve aforizmalardan oluşan bir kitap. Okuyan herkes kendinden bir şeyler bulabilecek ve gözyaşlarıyla kitabın çoğu sayfasını mühürleyecek. En azından aldığım yorumlar o yönde.

İyi bir yazar olmak, hangi yollardan geçer size göre? Bunun için hangi yöntemleri uyguladınız? Yazar olmak, kalemini daima güçlü tutmak isteyenlere bunlardan bahseder misiniz?

Bu soru çok sık soruluyor bana. Fakat verdiğim cevap değişmeyecek. Yazarlık bence daha önce de dediğim gibi doğuştan gelen bir yetenek. Öyle çalışmayla sonradan edinilecek bir yetenek olduğunu düşünmüyorum. Geliştirmek için tabi ki öncelikle bu yeteneğe sahip olmak, kelime haznesi ve kendi kaleminizi bulabilmek için bol bol okumak ve benim fikrim bir şeyleri yaşamak ve gözlem yapmak gerek. Çünkü yaşamadığınız, yabancı olduğunuz duyguları yazamazsınız. Yazsanız da okuyucudan karşılık alamazsınız. Bir süre sonra yaşadıklarınızı gözlemlerinizle birleştirerek başka hayatlardan da beslenmeye başlıyorsunuz. Bu yüzden gözlem de bence çok önemli yazarlık konusunda.



İlk kitabınızı, kaleminizle meydana getirdiğiniz ilk ürünü elinize aldığınız vakit neler hissettiniz?

Sabah kapının çalmasıyla uyandım ve yarı uykulu şekilde kargoyu teslim aldım. Aslında o gün gelmesini beklemiyordum. Koliyi açıp içerisinden bir tane Kelebeğin Son Günü çıkarıp masaya bıraktım. Öyle dakikalarca kitaba baktığımı hatırlıyorum. Farklı bir duygu, bir kitap var elinizde ve sizin isminiz yazıyor üzerinde. Hele bunu Allah’ın desteğini bir kenara alıp tek başıma başarabilmek çok güzel bir duyguydu.

Çalışmalarına başladığınız yeni bir eseriniz var mı?

Ben denemeleri ve aforizmaları yalnızca içimden geldikçe yazıyorum. Fakat bu sıralar içimden gelse de o yönde çok sık kalem tutamıyorum. Yine de kendi hayatımın bir parçasından, yaşanmış çok güzel bir hikaye var aklımda kaleme almak istediğim. Bakalım, şu sınav maratonunu bir atlatayım hayırlısıyla; inşallah yazmaya döneceğim tekrar.

Genç yaşınızda iki edebi eserin yazarı olmak, size neler kazandırdı? Edebi yaşantınızdan memnun musunuz?

Şükürler olsun her gün artan bir okur kitlesi ki ben onlara “Rabbimin Şiirleri” diyorum. Sanırım en önemli kazancım bu güzel insanlar. Kitap yazıyor olmak pek de bir şey değiştirmedi hayatımda, öyle ki dershanede arkadaşlarım dahi aylar sonra öğrendi kitaplarım olduğunu. İlk başta da demiştim ya “herkesim” ben. Kimseden farklı değilim. Günümüzde sanat farklı şekillerde ön plana çıkıyor. Kapitalist sistem kitapları da vuruyor. Emin olun hiç adını duymadığımız birçok arkadaşımız bugün hak ettiği yerde olamadığı için bu yeteneğini nadasa bırakıyor. Artık kalemlerin konuşması yerine başka şeyler konuşuyor. Ama ben bırakmak yerine bugün bir basamak yukarıda değil de buradaysam bunda da bir hayır olacağı inancındayım. Rabbim basamakları tırmanıp daha da üst sıralarda emeğimizin karşılığını almayı nasip etsin inşallah.

Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Allah’a emanet olun. Her şey gönlünüzce, hakkınızda en hayırlısıyla olsun.