Bir tarih yolculuğu yapalım… Devir Osmanlı’nın cihana hakim, aleme sözünün geçtiği devir. Dünya adeta İstanbul merkezli yönetilmekte. Topkapı s

Bir tarih yolculuğu yapalım… Devir Osmanlı’nın cihana hakim, aleme sözünün geçtiği devir. Dünya adeta İstanbul merkezli yönetilmekte. Topkapı sarayından çıkan bir cümle diğer ülkelere ulaştığında, muhatabını mahkûm edici bir emre dönüşmekte… Sınırlar ülkelerden kıtalara yayılmış… Başta kim var? Kralların atının üzengisini öpmek için sıraya girdiği, Avrupalıların “muhteşem” dediği Kanuni Sultan Süleyman…
Fakat o da ne? Tüm bu ihtişama rağmen padişah ciddi bir sıkıntı içinde... Kafasını meşgul eden ciddi bir sualle meşgul,düşünüp durmakta… Kanunî Sultan Süleyman, zirvelerde kanat çırpan devletinin tüm bu ikbal içindeyken geleceğini merak etmekte. “Acaba bu büyük devlet, Osmanlı çöker mi?”
Yine aynı yıllarda İstanbul’da ikinci bir sultan daha var. O, Beşiktaş sırtarlında kurduğu evinde günüleri söz geçiren bir gönül sultanı… Padişahın sütkardeşi… Trabzon’dan birlikte gelip biri cihana biri gönüllere sultan olmuş. Bir alim: Yahya Efendi! Padişahı bu sual kuyusundan çekip kurtarsa işte bu âlim kurtarabilir. Nitekim sultan da aklına takılan soruyu ona sormaya karar verir. Yazdığı mektubu düşüncelerine inandığı ve saygı gösterdiği Yahya Efendi’ye gönderir...
“Sen ilâhî sırlara vakıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osman Oğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı? Yıkılır mı- çöker mi”?
Mektubu okuyan Yahya Efendi’nin yanıtı kısa fakat çok kafa karıştırıcıdır: “Neme lazım be Sultanım!” Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bir anlam veremez. Yahya Efendi gibi bir zatın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmek istemez. Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mana mı var bu cevapta?”
Nihayet kalkar, Yahya Efendinin Beşiktaş’taki dergâhına gelir. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:” Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al !” Yahya Efendi duraklar: “Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.” “İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece ‘nemelazım be sultanım’ demişsin. Sanki ‘beni böyle işlere karıştırma’ der gibi bir anlam çıkarıyorum.”
“Sultanım. Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de ‘neme lazım’ deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa… Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir.”