Suudi Arabistan'da Saudi 24 televizyon kanalında canlı olarak yayınlanan tartışma programında Orta Doğu'nun gidişatı konuşulurken konu Osmanlı-Türki

Suudi Arabistan'da Saudi 24 televizyon kanalında canlı olarak yayınlanan tartışma programında Orta Doğu'nun gidişatı konuşulurken konu Osmanlı-Türkiye ve Fahrettin Paşa'ya geldi. Medine'nin koruyucusu Fahrettin Paşa'ya ilişkin BAE Dışişleri Bakanı'nın paylaşımı hatırlatırken bu sözlere Suudi bir siyasi analist sahip çıktı. "Osmanlı sömürgeciydi" diyen Amid El-Şehri, Osmanlı'nın hilafet devleti olmadığı, bölgede yaşananların sebebinin yine Osmanlı olduğunu iddia etti. Osmanlı yönetimindeki Arap topraklarında büyük felaket zincirlerinin yaşandığını iddia eden El Şehri, "Fahrettin Paşa, Araplara karşı terör eylemlerini organize eden kişilerin başında geliyor." ifadelerini kullandı (26 Aralık 2017 Dünya Basını).
Ben şimdi; kendini bilmez, tarih bilmez ve dahası nankör beyefendiye aşağıdaki belgeleri sunarak diyorum ki; bu belgeleri oku da “sömürgeci” diye suçladığın Osmanlı’nın senin dedelerinin bir kuruşuna bile tenezzül etmeyip tam tersine; senin dedelerine milyarlarca altın yığdığını göreceksin!.. Üstelik diğer eyaletlerde vergi alınırken senin dedelerinde bir kuruş vergi bile alınmamıştı. İşte ispatı!..
“Osmanlı imparatorluğu idarî teşkilâtında eyalet teşkilatı dışında kalan, Bunlardan başka Rumeli'de Voyvodaları Osmanlı Devleti tarafından tayin edilmek üzere iç işlerinden serbest olan, muayyen bir vergi verdikten başka, savaşta Osmanlılar yanında yer alan Erdel, Eflâk ve Boğdan Voyvodalarıyla Ragüza ve Sakız Cumhuriyetleri de bu gibi imtiyazlı hükümetlerdendi. Bu eyaletler iç işlerinde serbest sayılan, ancak devletin yüksek hakimiyetini kabul etmiş özel statülü hükümetler de bulunmaktaydı. Bunların “Kralları veya Beyleri” kendi asilzadeleri arasından Osmanlı Devleti tarafından seçilmekteydi. Bu hükümetler, gördükleri himayeye karşılık belirli miktarda vergi vermekteydiler.
Ancak Kırım Hanlığı ile Mekke-i Mükerreme Emirliği bu statü dışında tutulmuştur. Bunlardan Kırım Hanlığı Osmanlı himayesini kabul ettikten soma iç işlerinde serbest bırakılmış, hutbelerde önce Padişah’ın daha soma da hanın adı okunmuştur. Buna mukabil hanlar kendi adlarına para bastırmıştır. Kırım Hanları on yedinci yüzyıla kadar “Mirzalar” tarafından seçilmiş, bu dönemden itibaren ise tayin ve azilleri Osmanlı hükûmetince yapılmıştır. Hükümet merkezi Bahçesaray olan Kırım Hanlığı savaş zamanında bütün kuvvetiyle orduya katılırdı.
Mekke-i Mükerreme Emirliği ise Yavuz Sultan Selim'in Mısır'da bulunduğu sırada Osmanlı hakimiyetini kabul etmiştir. Osmanlılar Hicaz’ı nüfuz ve idareleri altına aldıktan sonra Mekke Emirleri’ni Memluk Devleti zamanından beri devam eden bir gelenek üzerine görevlerine devam ettirmeyi uygun görmüş ve bunların yetkilerini kabul etmişlerdir. Osmanlı Devleti bu emirliğin inzibat ve asayişini sağlamak üzere her sene değiştirilmek suretiyle askerî kuvvet göndermiştir. Mekke emirlerinin gerek Mısır hazinesinden ve gerekse Cidde gümrüğü gelirinden tahsisatı vardı. Mısır’dan gönderiler paraya Atiyye-i hümayun denirdi, ayrıca Sürre-i hümâyûn ile de altın yollanırdı. Mekke emirleri Hazreti Peygamber’in soyundan geliyorlardı. Osmanlı bunlara büyük hürmet ve itibar göstermiştir. Emirlikleri sürekli olduğu gibi bunlara para yardımı da yapılmıştır.
Hicaz’ı Abbasîler zamanından beri Mekke-i Mükerreme’de oturan ve Hazret-i Peygamber soyundan gelme Şerîfler Emîr-i Mekke-i Mükerreme unvanıyla idare ederdi. Hicaz bilahare Mısır’daki Memlûk idaresine bağlanmış; sonra da Osmanlı hâkimiyetine geçmişti. Osmanlılar burada eski düzeni devam ettirdiler. Hicaz Kadıları merkezden tayin edilmekle beraber, Mekke-i Mükerreme şehri, Vezir rütbesindeki Şerîfler tarafından idare olunurdu. Mekke kışlık, Tâif yazlık merkez idi. Vefat veya istifa ile boşalan Şerâfet-i Mekke’ye (Mekke Şerîfliği’ne) Mekke Kadısı ile Mısır, Şam ve Cidde Valileri’nin arzı üzerine Padişah tarafından aynı aileden bir tayin yapılırdı. Hicaz gelir getirmeyen, fakat masrafı çok bir eyaletti. Mısır gelirlerinin büyük bir kısmı Hicaz Eyaleti’ne tahsis edilirdi. Hicaz’a verilen ehemmiyet ve muhtariyet, Halifelik statüsünün bir neticesi ve devletin itibarının bir göstergesi idi. Ayrıca Mısır’a bağlı Cidde Sancakbeyliği vardı. Bazı defalar eyalete çevrilen bu sancakbeyliği, Mekke şerîfleri üzerinde murâkabe makamı idi. Medine-i Münevvere’ye de mâzul (emekli) Dârüssaade Ağaları’ndan Şeyhülharem tayin olunurdu.
Sultan Abdülaziz zamanında Cidde Livâsı ile Mekke-i Mükerreme Şeyhülharemliği birleştirilerek bu makama merkezden bir vali tayin edilmiş; 1882’den itibaren Cidde Vâliliği yerine Hicaz Valiliği denilmiştir. Hicaz Valisi artık Mekke’de oturmaya başlamıştır. Mekke Şerîfi’nde yalnızca Hazret-i Peygamber soyundan gelenlerin işleri ile bedevî aşiretlerin idaresi kalmıştır. Cidde’de vali kaymakamı bırakılmış, bilahare bu unvan Cidde Mutasarrıflığı’na çevrilmiştir. Medine-i Münevvere’nin mülkî ve askerî işleri de Medine-i Münevvere Muhafızı unvanını taşıyan ve merkezden tayin edilen bir zata bırakılmış; ayrıca Şeyhülharem de varlığını devam ettirmiştir. Mekke 1916, Medine 1918’de Osmanlı hâkimiyetinden çıkmıştır. Son Mekke Şerîfi Hüseyin Paşa, İngilizler tarafından 1926’da sürgüne gönderilmişse de, 1908 Osmanlı Parlamentosu’nda mebus olan iki oğlundan Abdullah Ürdün, Faysal da önce Suriye, sonra Irak Meliki yapılmıştır. Hicaz, İngiliz desteğiyle kurulan Suudi Arabistan Krallığı tarafından işgal ve ilhak edilmiştir.”
Şimdi soruyorum; “Batı’nın Petrol Kuyusu Bekçileri Arap Şeyhleri’ne” bugün sizin petrolünüzü ve dolarlarınızı alan “Batı’mı” sömürgeci? Yoksa yüzyıllar boyu size altın aktaran Osmanlı mı? Unutmayın ki, Osmanlı Devleti Mekke de bulunan “Kâbe” kutsal bir yapı olduğu için her yıl gülsuyu ile yıkama geleneği başlatmış, örtüsünü altın ibrişimle işlemiş, yağmur oluklarını ise altın ile kaplatmıştır.
Ey kendi kendini yönetemeyen Batı’nın oyuncağı “şeyhler,” vazgeçin şu Türk Milleti karşıtlığından! Artık kendinize gelin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin politikalarına kulak verin de belki o zaman sizi Batı nasıl yönetiyor, nasıl sömürüyor az da olsa anlamış olursunuz!..
Kısacası: Gerçek şudur ki, Osmanlı sömürgeci değildir ve de “Osmanlı Arabistan’da vergi almamıştır!”