Köşe yazarlığı bambaşka bir mevzuu olduğundan daha bir kafa yorar oldum haliyle. O sebepten bu haftaki yazımı perde bahsinden açmak istedim. Efendim,

Köşe yazarlığı bambaşka bir mevzuu olduğundan daha bir kafa yorar oldum haliyle. O sebepten bu haftaki yazımı perde bahsinden açmak istedim. Efendim, dilimize Farsçadan girmiş bu kadim kelimeyi şahsen pek bir severim; zira o denli mana ve deyimlere konu olmuş ki hatırını saymamak kabil değil vesselam.
Perde deyince aklımıza neler gelmiyor ki? Mesela en başta görüneni gizlemek geliyor değil mi? Sonra tiyatro ve sinema gibi müthiş sanatlar… Yine sonra Hacivat ile Karagöz’de Hacivat’ın oyun başında söylediği hikmetli sözler ve en çok da Sevada Hocamın bahsettiği “sır” geliyor herhalde. Aslında biz âdemler, bir zamandan bir başka zaman ya da zamansızlığa ve mekana geçmek için çıktığımız şu adem yolculuğunda yahut adına hayat denen şu gölge oyununda ilahi bir ışığın düştüğü bir hayal perdesinde bize biçilmiş rolleri -kader diyelim adına- iyi kötü oynayan birer oyuncu değil miyiz bir yerde? Bana öyle geliyor ki bu roller, varlığımızın gölgeleri daha hayal perdesine düşmeden bizlere verildiğinden olmalı ki, çoğumuz istemediğimiz halde -çünkü figüranların sayısı çok fazla-rolümüzü oynayıp duruyoruz. Nihayetinde bizler, aslında hayal perdesinde gerçek sandığımız bir oyunu oynamaktan değil, rollerimizden şikayet ediyoruz daha çok. Hepimizin aklında fikrinde bir şekilde figüranlıktan kurtulup artist olmak var. Ama ne mümkün… Gölgeler, hayaller ve suretler birbirine bu kadar karışmış, üstümüze başka hayatların izleri her perdede belli belirsiz de olsa düşer ve bizler sonsuz kâinatın boşluğunda bir hiç olup hayret, gene de varken, düşler görüp nice keder, mutsuzluk ve sonu gelmeyen bir yolculuğa ta en başından ne yazık ki mahkûmken artistlik hayalleri kuranların esasen kendilerini bilmeyen, kör olmadığı için gördüğünü zanneden zavallılar olduğunu söylemeye bilmem hacet var mı?
Bahsi biraz uzattım sanırım. Dilerseniz şimdi bir başka perdeye geçelim. Ama öncesinde şunu ifade edeyim ki, bilinen manada bir hayat yaşamadığımız gibi rollerimiz de tek bir perdeden ibaret değil yalnız. Düşüneniniz oluyordur muhakkak, bilhassa akşam vakitlerinde yürüdüğünüz bir sokakta eğer efkâr sisleri zihninizi kuşatmışsa ve tabii yalnızsanız başınızı kaldırır, gayriihtiyarî perdeleri çekilmiş evlere bakarsınız bazen ve merak edersiniz, o perdelerin arkasındaki hayatların nasıl olduğunu. Karton kutular misali istiflenmiş kat kat evlerin her birinde kimler, nasıl bir hayat yaşıyorlar yahut rolleri ne, iyi oyuncular mı, yoksa kötüler mi, diye garip sorular dolanır durur içinizde. İnsanı bu tür düşüncelere sevk eden şüphesiz aradaki o perdedir işte. Çünkü perde, görüneni gizler ve gizlediği için de peş peşe sıralanır hayaller. Görünenin ardındaki o gizi kaldırmak için akıl, çeşitli yollar dener ve kaçınılmaz olarak hayale başvurur. Hakikaten o perdeler ardında en tuhaf haliyle nasıl hayatlar yaşanabilir ki? En önce ordakilerin huzurlu, rahat bir hayat sürdüklerini düşünürüz. Fakat ihtimaller âleminde yaşıyoruz madem mutsuzluk ve yalnızlığı da katarız hesaba hem de en ağır haliyle. Açlık, sefalet ve belki de insanoğlunun en çabuk alıştığı o müthiş his yani acıyı da…
Bizler için belki de en acayibi, hep perde arkasında olduğumuz, yani evvelden yazılmış bir oyunu oynadığımız halde gerçeği yadsıyıp kendimizi perdenin dışında olduğumuza inandırmak galiba. Oysa bilinenin aksine hem oyuncu hem de yönetmen olamazsınız; çünkü oyun için sahneye çıktığınızda hayatınızı başka birileri kayda almaya başlar.
Sonuç olarak “perde” her mealde derin bir gerçekliktir ve bir yönüyle de hayatımızda olacaktır hep: Sır… Diyeceğim odur ki, zihinlerimizin, rüyalarımızın ve en bilindik yanıyla evlerimizin pencerelerine çektiğimiz perdeler, bir yerde birer hayal perdesi olup hayatlarımızı sahneliyorlar. Fakat çoğumuz bu hakikati göz ardı edip pencerelerimizi örten perdelerin güzelliğine takılıyoruz. Özellikle kadınlar için perde pek mühimdir. Renklerinden desenlerine, şekil ve isimlerine dek çeşit çeşit perdeler çekiyor hayatlarımıza kadınlar. Bildiğiniz üzere son dört beş senedir bir store perde modası var. Aslen II. Cihan Harbi’nde hava saldırılarına karşı karartma amacıyla kullanılan bu sırsız perdelere bu yazımda yer vermemin sebebi ise meydanda tabii: İlk gördüğüm zamandan bu yana zihnimdeki perde imajına ters düşüyor kesinlikle. Sizleri bilmem ama bizler storsuzlarız; evet, Kaygısızlar misali.
Perdede güzel hayaller görmeniz dileklerimle…