Not: Bu yazıyı hayatının baharında, 31 yaşında Hakka yürüyen babam için yazmıştım. Ruhu için el-Fatiha… Hem de gencecik öldü… Daha hayatın

Not: Bu yazıyı hayatının baharında, 31 yaşında Hakka yürüyen babam için yazmıştım. Ruhu için el-Fatiha… Hem de gencecik öldü… Daha hayatının baharındaydı… Her şeyi yarım kaldı mesela, Soğuk su içemedi aldığı buzdolabından doyasıya, Oğlunu, kızını sevemedi, öpemedi, Oğlunun düğününde oynayacaktı Kızının kına gecesinde yüksek yüksek tepeleri söylerken göz yaşı vanasına hakim olamayacaktı Korktu! Belki de çok sevdirmek istemedi ölümlü bedenini, Kim bilir kendinden sonraya hazırladı sevdiklerini, Bir düşünce anaforunun içinde, Karanlık akşamlarda ağladı için için, Kimseye çaktırmadan Babalar ağlamazdı hani ya! Güçlü olmalıydı, Ölümde ne imiş? Korkulacak bir tarafı yoktu ya, Ya o geceler yok mu? O geceler, Katran karası geceler… Kireç kaplı beyaz duvarın krater görünümünü andıran çopurunda, Kaybediyordu çoğu zaman kendini akşamlarda, Saatlerce çaresiz düşünüyordu, Tavanda bir tarafı kurtlar tarafından yenilerek yıpratılan kalın ağaca bakarak, Soğuk kışa yaklaşan, Kasım gecelerinde, Ama o da biliyordu bu durumdan çıkamayacak, Artık toplanmıştı etrafına akraba taallukat, Hepsinin gözlerinin içinden o acıyı okuyordu zaten sancılanarak, Ziyarete gelenlerin riyakârca iyi gördüm demelerine sözde aldanarak, Saatlerini tüketiyordu yatakta kıvranarak, Belki o an ruhunu Rahman’a verse rahatlayacak Allahtan, Ama olamazdı ölümün vakti vardı. İmtihanın sırrını kaçıramazdı. Yatıyordu yatakta bir o tarafa bir öbür yana… Artık sayılı dakikaları kalmıştı hissediyordu soluk alıp vermesinden, Süzülen gözyaşları kifayet etmiyordu acılarını dindirmeye belki… Ancak bir nebze olsun ferahlıkta hissediyordu. Zordu anadan, eşten evlatlardan ayrılmak, Takdirat buydu elden bir şey gelmezdi. Gözlerini tavanın boşluğuna dikerek soluk alıp vermesinin yavaşlaması ile birlikte hafif bir tebessümle kalın kaşlarının altındaki ıslak kirpiklerinden naçar bir gözyaşı süzüldü yastığa kıvrılarak… Elden bir şey gelmedi, yapacak bir şey yoktu. Hayat sanki durmuştu. SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ? BENİM BİR KERE ÖLDÜ. Felç oldum sağ tarafımdan… Hayır, hayır sol tarafımdan; en kötü ihtimalle tüm vücudumdan? Hissiyatsızlığın ne demek olduğunu kanıksadınız mı? Ağladığınızda, gözyaşlarınızın yüzünüzde yer yer akarken bıraktığı tuzlu hissiyattan insan olmanın anımsamasını unuttunuz mu hiç? Bakımlı bahçenizin, babanızın yokluğunda nasıl viran olduğunu, sizinle konuşan bitkilerin bile yasa girip boyun büktüklerini ve dahası yaşama küstüklerini, meyve ağaçlarınızın babanız varken ki gibi meyve vermediğini anbean izlediniz mi? SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ? BENİM BİR KERE ÖLDÜ. Herkes babasından bahsederken sınıfta öğretmene, Konu oraya gelince çarçabuk geçiştirmek istediniz mi siz hiç? Sanki babanın katilinin sen olduğunu tüm suçun sende olduğunu düşündün mü hiç? Gözlerini başka yerlere çevirdin mi? Sıranın sana gelmemesi için, zilin çalmasına dua ettin mi? Sanki öyle yapınca gelmekte olan gözyaşlarını içine akıttın mı hiç? SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ? BENİM BİR KERE ÖLDÜ. Dağlar başıma yıkıldı, Ambulansın sarıdan maviye çalan ışığı ve içini acıtan sesini uzaklardan duyup bu babamı almaya geliyor dedin mi hiç? Minik bedenine rağmen bacının içini ferahlatmaya çalıştın mı sen komşunun loş ve is kokan odasında? Korkma bacım ben varım. O gitse de ben seni asla bırakmam dedin mi hiç? Annen kafasını istemsizce kireç kokan duvarlara vururken ne olduğunu anlamlandırmaya çalıştın mı hiç? Mahallenin çocukları senin etrafını çepeçevre sarıp sana şebeklik yaptılar mı hiç? Kırmızı ve kötü görünümlü kamyonun kasasında Aralıkta yolculuk yaptın mı hiç? Çomar adlı köpeğin hikâyesini okurken kendini yapayalnız ve savunmasız hissettiniz mi? Arkadaşlarının bunun babası ölmüş derken ki acıyarak bakışlarını, Sınıfındaki Elmas kız sana iyilik yapmak amacıyla pastel boyalarını verdimi hiç? SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ? BENİM BİR KERE ÖLDÜ. Damarından kan, ruhundan can çekildi.