Yoğurdu yumruğuyla yemiş, yerde alıp gökte tükettiği için ömrü hayatında gerçek kıtlık nedir bilmemiş, 21. Yüzyıl insanları… Suları boşa a

Yoğurdu yumruğuyla yemiş, yerde alıp gökte tükettiği için ömrü hayatında gerçek kıtlık nedir bilmemiş, 21. Yüzyıl insanları… Suları boşa akıtabilirsiniz. Aman diyeyim gereksiz akan, suyu telef olan çeşmeleri kapatmayın. Boş verin, ne diye hassasiyet gösteriyorsunuz. Dert etmeyin kendinize...

Dişlerinizi fırçalarken, ellerinizi yıkarken ve tıraş olurken, her defasında musluğu açma zahmetinde bulunamayacağınız için, hatta çeşmeye uzanamayacak kadar yorgun olduğunuzdan ve kafanız da başka yerlerde gezindiğinden dolayı çeşmeler, siz işinizi bitirinceye kadar, açık dursun.

Banyoda keyfini çıkarın, tüm gözeneklerinize su gitsin… Saatlerce dinlenin, uyuyun kalın… Her damlası petrolden daha değerli olan su, vücudunuzdan aşağıya inip lağım çukurlarına aksın.

Lüzumundan fazla su harcadıktan ve duştan rahatlamış (!) bir edayla çıktıktan sonra “Ooh be, su gibisi yok!” deyin. Gamsız olun, nemelazım canım. Bu kadar ince düşünmek, birilerinin susuz inim inim inlediğini irdelemek ve suyun artık ‘dünya serveti’ olduğunu bellemek sizin neyinize.

Bozuk musluklar tamir ettirildiğinde, duş süresi bir dakika kısaltıldığında, bulaşıklar elde değil makinede yıkandığında, sifonlar lüzumsuz yere çekilmediğinde, ekonomik duş başlıkları takıldığında, saç şampuanlanırken duş kapatıldığında, musluktan sıcağı beklerken akan su biriktirildiğinde ve kaçaklar/sızıntılar engellendiğinde TONLARCA SU TASARRUFU YAPILDIĞINI nazarı itibara almayın.

Dakikada 50 ila 100 damla arası su akan bir musluktan, ayda bin litreyi geçkin su telef edildiğini, diş fırçalama esnasında açık bırakılan çeşmeden ortalama 15 litre boşa gittiğini, tıraş olurken veya yüz yıkanırken günde 15-35 litre su israfı yapıldığını bilmezlikten gelin.

2030 yılında, artan nüfus ile birlikte, Türkiye’nin su sıkıntısı çeken bir ülke haline geleceğini, aslında kullanılabilir su miktarı bakımından ‘fakir ülkeler’ arasında yer aldığımızı da bir kenara fırlatın.

Sizi, suyu idareli kullanmanız için uyaranlara, az aç diyenlere, Afrika’dan ve gelecek nesillerden bahsedenlere, “Memleketi sen mi kurtaracaksın?” diyerek, soruya soruyla cevap verin. Ardından kaşlarınızı çatıp böyle ters ters, böyle eğri eğri bakın onlara.

Dünyanın birçok yerinde insanların temiz suya hasret olduğunu, kimilerinin kör kuyularının bile bulunmadığını, susuzluk yüzünden insanların, küçük çocukların can verdiğini hiç düşünmeyin.

Sokaklarda, köşe başlarında ve umuma açık yerlerde patlayan bir boru gördüğünüzde kimseye haber vermeyin. Patlaklar, çatlaklar, sızıntılar gayret gösterilip hemen tamir edilmesin. Birilerinin keyfi yetince, sorumlular kendini iyi hissedince gelsinler, arızaya baksınlar. Çarçur olan suyun beyanatını kimse yapmasın, ne de olsa toprak, doğa tekrar verir diye düşünülsün.

Cami şadırvanlarında bile açık musluk gördüğünüzde hiç burmasını sıkmaya çalışmayın onun. Ne lüzum var canım buna. Durumdan vazife çıkarıp kimse suçluluk duygusuna kapılmasın hem, herkes kendine göre mazeret bildirsin. Zaten hayatta her şeyin bir açıklaması vardır öyle değil mi?

Sonrasında ise, yazları kuraklık olsun, barajlar kurusun… Akşam haberlerinde muhabirler boş baraj yataklarına gitsin. Arda kalan küflenmiş malzemeleri, sular çekilince ortaya çıkan acayip şeyleri göstersinler ve ağıtlar yaksınlar, ahlar/vahlar havalarda uçuşsun.

Bir süre sonra sokak çeşmeleri önlerinde, ellerinde bidonlarla/bakraçlarla bekleyenler olsun. Omzunda variller, kan ter içinde fedakar anneleri görün. Seksenli yıllardaki gibi leğenlerin içinde banyo yapan çocuklar çıkınca da karşınıza, başka kanala geçin, adam sende deyin.

Afrika’da insanların; hayvanların barındığı yerlerdeki çamurlu sularla yemek yaptığını, yıkandığını, bulaşık yıkadığını ve hatta bunları sorgusuz incelemesiz içtiğini görmezlikten gelin.

‘Sonraki kuşaklar, doğal kaynaklar, üzerine titrememiz lazım gelenler’ ne demek diye kafa yormayın. Bunlar fani şeyler takmayın kafanıza… Hatta bu düşüncelerinizi, “Hayat herkese adil davranmıyor,” diye başlayan beylik laflarla süsleyip savunabilirsiniz.
***
Siz, hayattan; sizin daha fazla hakkınız olduğuna inandırılmış bir devrin çocuklarısınız, belki sizin de suçunuz yok, öyle yetiştirildiniz. Elindekiler; kaybolmadan değil de varken tasarruf edileceği, kaynaklar yok olmadan ona göre harcanacağı size öğretilmedi. Size model olması gerekenler de, daha dün kurnalardan, pınarlardan su taşıdığını unutup küvetleri tonla su doldurup banyo yapıyor şimdi.

(Benzer kelimelerle birbirine yakın cümleler kurduğumun farkındayım) ama unuttuğumuz, gözden kaçırdığımız bir şey var. Bizim bilmediğimiz yerlerde, insanlar bir yudum su için yollar, kilometreler kat ediyor, saatlerce sıra bekliyor... Kirli temiz bakmıyor, yeter ki su olsun diyor.

Ve bizden sonrakiler, başta su olmak üzere hayatiyet arz eden kaynakların ihtiyacını, eksikliğini daha çok çekecek, ne yazık ki... Ve önceki insanlara (yani bize) sunturlu küfürler edecekler.

İş o kadar ileriye gitti ki doğal zenginlikleri harman harman savurduğumuz için günün birinde devletlerarasında ‘Su Savaşları’ olacak belki de… Ülkeler ardı ardına savaşa girecek… Hatta üçüncü veya dördüncü dünya savaşı bu yüzden çıkacak... Müttefikler ve İttifaklar… Ve adı üstünde, bu su savaşları; çocukların su tabancalarıyla oynadıkları kadar masum olmayacaktır, zannımca...

Fakat bunu engellemek bizim elimizde… Sahip olduklarımızdan; gelecek nesillerin de hakkının olduğunu aklımızdan çıkarmazsak, ona görev davranırsak bir şeyleri değiştirebiliriz belki…

İstersek ‘İki hidrojenle bir oksijen atomundan oluşan, doğal sıcaklıkta sıvı durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tatsız ama tüm canlılara hayat veren maddeyi’ sonrakilere bırakabiliriz…