Gidiyorum, acının kokusu sinmiş yoluma, gece iliklemiş gözyaşı boyalı tüm  suskunlukları boğazıma… Gidiyorum gitmesine de nereye ,kime? Bilemiyo

Gidiyorum, acının kokusu sinmiş yoluma, gece iliklemiş gözyaşı boyalı tüm  suskunlukları boğazıma…
Gidiyorum gitmesine de nereye ,kime? Bilemiyorum, kelimelerin boynu kırılmış gibi yüzüme bakmıyor hiçbir satır. Ne yazsam, suskunluğumun önüme serdiği kayboluş heceli acı bezeleri bir tür yok olmuyor kalbimden.Ve siyah örtülü gecenin dilinden dökülüyor, üç hecelik bir kelime;Suskunluk!
 
Bilemiyorum dostlar,ben sadece susmanın limanına sığınmış, gözlerinden tut saç uçlarında var ettiğim kalbe kadar onu yazıyordum, oysa gün gelip onsuzluğu yazacakmışım.Meğer susmakmış dünyanın en kısa ama en acı şiiri. Yazıyorum diye suskunluk ülkesinde kendimi kaybetmemeliymişim.Ah,susmakmış gönül lügatında  kaybetmenin diğer adı.Düşünüyorum da şimdi hangi ilaç derman olur yüreğimdeki suskunluk heceli her gün biraz daha kanayan yarama.İnanın bunu zaman bile tedavi edemez,zaman sadece sahte aşkların yalan tutkulu bir ilacıdır oysa bendeki yara sustuğum için bir türlü yaşayamadığım bir aşkın acısı..Eğer hala varsa benim gibi susmanın kalesine sığınıp aşkını gizliden yaşamaya çalışan birileri aramızda hala dostlar, daha fazla susmasınlar!Susarak yaşamaya çalıştığınız hiç kimse size koşarak gelemeyecek,kim bilir tıpkı ben de olduğu gibi kayıp gidecek kaleminizin uçundan başka kalplere.Zaman pekte uzun değil, ömür deseniz kirpik ucu kadar bu yüzden susmayın, susmayın tam tersine yazdığınız kadar da haykırın çünkü yürekten gelen her kelime semaya uzanan bir el gibidir,geriye çevrileceğinizi düşünmüyorum.Bu yüzden susmayın denemeden bilemezsiniz,kaybedecek olsanız bile susmayın her kaybediş devrim niteliğinde bir dirilişin habercisidir.Demem şu ki susmamalı insan…