1-Garsonları izliyorum son birkaç aydır. Masada 4-5 kişi de olsa siparişleri akıllarında tutuyorlar. Hiç karıştırmıyorlar. En lüks olanı da, olmay

1-Garsonları izliyorum son birkaç aydır. Masada 4-5 kişi de olsa siparişleri akıllarında tutuyorlar. Hiç karıştırmıyorlar. En lüks olanı da, olmayanı da, içkilisi de içkisizi de nerede çalışırlarsa çalışsınlar cümle kalıpları hep aynı. “Her sipariş servis edilene dek aklımda tutarım” Verilen siparişi, hangi masadan ne sipariş verildi? Hesap nedir? Hep takip halindeler ve hiç atlamıyorlar, unutmuyorlar. Ancak o müşteri hesabı ödeyip çıktıktan sonra hızla unutuyorlar. Sipariş servis edilene kadar bitmemiş, tamamlanmamış olarak kalan servis kafaya takılıyor. Hiç unutulmuyor. İş bitince tüm kayıtlar hızla terk ediyor onun zihnini. 2-Bir danışanım, “hocam bir arkadaşım sürekli benimle yarışma halinde, rekabet içerisinde ne düşünmeliyim?” diye soruyor. Danışanımı kafaya takan arkadaşının onunla arasında bitmemiş iş olduğunu gösterir. Çünkü dinlediğim kadarıyla o ne yaparsa, arkadaşı da onu yapmaya çalışıyor, o ne söylerse arkadaşı da söylüyor. Danışanımın tabiriyle biraz kaba da olsa, “sürekli benimle sidik yarıştırıyor” diyor. Arkadaşının onu kafaya takmasına sebep dipte yatan bir sorun bitmeyen iş olduğunu gösteriyor. Yarım kalmış, yenilgi, hırslı kişilik, yaralı ego oldukça ağır ruhsal bir yüktür. 3-Ve dizilerin en çok izlenenleri kitapların en çok okunanları beynimizin bu yönünü kullanıyorlar. Filmin en heyecanlı yerinde reklam giriyor araya ve “bitmemiş iş” olarak kalıyor takılıyor kafaya. 4-Son bir kaç aydır işimi gücümü bıraktım, onlarca yıl önce beni çok saran kitapları, romanları tek tek incelemeye başladım… Ve gördüm ki başlayan bir konudan başka bir yerde başka bir olaya geçerken o anda en heyecanlı yerinde bırakılıyor merak uyandırılıyor ve okuyucu, “acaba ne olacak” diye oradan oraya açılan konularla sürekli heyecanı yüksek tutuluyor. Roman bittiği zaman merak edilecek bir şey kalmıyor işler bitiyor ve unutmaya bırakılıyor. Kafaya takacak konu kalmıyor yani. 5-TV de seyrettiğimiz tartışma programlarını yönetenler en merak edilenleri sona bıraktığı yetmezmiş gibi tam reklam arifesinde tartışmayı en heyecanlı yerinden kesiyor, “az sonra bizden ayrılmayın…” diyorlar. İş bitmiyor, merak ediyor takıyoruz kafaya ve reklamları seyretme işkencesine tabi tutuluyoruz. Geçmişe ya da geleceğe takılan kafalarda yarım kalan aşklar var, yaralı egolar var… Bitmeyen işler sürekli enerji tüketen açık kalmış cep telefonu uygulamaları gibi bizim ruhsal yapımızı bozarlar, konsantrasyon sorunu yaşarız, zihin yorgunluğu ve iradesizlikler yaşarız. Bitirilen işler kritik olmaktan çıkarken, zihnimizi meşgul edenler yani kafaya taktıklarımız bitmeyen işler. Yarım bırakılan kapanmamış dosyalar, projeler, planlar, programlar kafamıza takılan bitmemiş işlerimizdir. “Yahu ben bu işi nasıl yapamam, taktım yani kafaya, illaki bitirmem lazım” Bu tip cümleler hırslı, pimpirik sıkıntılı tipleri tarif eder. Bazen de geri de kalmışlık, yenilmişlik duygusu kafaya takma nedenidir 6-Seminerlerim süresince izleyicilerimin dikkatini sürekli canlı tutmak için çok dikkat çeken akılda kalan kısa bir öyküden bahsediyorum. Hikaye bitmeden en heyecanlı anında sunuma geçiyorum. İzleyici seminer boyunca konuyla bağlantısını anlamaya çalışırken dikkatini konuya odaklayabiliyor. 7-Yapılan araştırmalar göstermiştir ki uyku öncesine kadar geliştirici eğitici makaleler okumak, uyku süresince beyne atılan format etkisi yapmakta ve mantık kalitemizi yükseltmektedir. Çünkü Okuduğumuz konuyla ilgili eksik kalan yönler uyku anında tamamlanma yoluna girer. Bu konuyu tam anlamak için, “dikiş makinesinin icadı öyküsü”nü okumak yeterlidir Kafaya takılan tamamlanmamış işlerin etkisini nasıl azaltacağız? Rahatlama tekniklerinden haberdar olma gereği vardır. Gecenin bir yarısında kafaya takılan konular yazıya dökülürse sizi çok rahatlatacağını görürsünüz. Bkz. Google “ Newyork kötü anılardan kurtulma günü” Her yılın sonunda Times Meydanına toplanan Amerikalılar “Good Riddance Day” adı altında gün düzenlerler. Kötü anılar bir kağıda yazılır ve çöp bidonuna atılır. Ayrıca: Egzersiz yapın. Olayları daha farklı, yani sizi rahatlatacak yönlerden bakmayı öğrenin, en olumlu bakış açısını yakalayın. Çocukluğunuzun geçtiği yerleri ziyaret edin. Şükürlerinizi yazın, beklentilerinizi azaltın. Soruna ve geçmişe değil, çözüme ve geleceğe odaklanın. Mizah yeteneğinizi geliştirin. Diyafram nefesi daha fazla oksijen alınmasına neden olacağından bizi rahatlatıcı etkiye sahiptir. Güzel anılarınızı güçlendirin. Bunun için de yaşadığınız o anların içinde olun renkler, sesler görüntüleri daha canlı tutun. O güzel günlerinizi anlatın, yazın ve hayal edin ki size hep lazım olacak kaynağınızı güçlendirin. Sizi kötü hissettiren, kafanızı taktığınız kötü anılarınıza ait anın filmini bedeninizin dışından kendinizi seyredin, sizi bozan o anlara ait resimleri silikleştirin, görüntüleri küçültün, komikleştirin gülüp geçecek hale getirin filmi. Affedin kurtulun… Ve hissettiğimiz gibi davranırken davrandığımız gibi de hissederiz, taklit ettiğimiz bedenin ruh haline bürünürüz. Ör. Mutlu olunca güldüğümüz gibi gülümsediğimiz için de mutlu olmaya başlarız. Duruşunuz neşeli insan profili çizsin. Sosyalleşin, sizi iyi hissettirenlerle daha çok zaman geçirirken bozanlarla daha az görüşmeye çalışın, uzak durun. Çünkü kimseyi ne değiştirebilirsiniz ne de haddini bildirebilirsiniz. İşinize bakın yani…