Duru’ya öyle bir sessizlik çökmüştü ki. Sanki nefesi bile yarım alıyordu. Bu sevdiği adam, bu göğsünde ağlarken kalp atışını duyduğu insan

Duru’ya öyle bir sessizlik çökmüştü ki. Sanki nefesi bile yarım alıyordu. Bu sevdiği adam, bu göğsünde ağlarken kalp atışını duyduğu insan… Nasıl bu kadar çok, nasıl bu kadar büyük olabiliyordu. Baran’a olan hayranlığının, aşkının, bağının, sadakatinin doruklarını hissediyordu artık. Ve bu his, bu konuşmanın ardından öyle coşkulu bir hal almıştı ki, sanki soyut kavramlardan sıyrılıp bir cisme girmiş, damarlarındaki debiye hükmediyordu. Daha da sıkı sarıldı, Baran’ına. Hiç konuşmadılar, yarım saat sonra uykuya daldılar. Uyandıklarında Duru hala gözlerini kaçırıyordu, Baran onu cesaretlendirecek esprili bir tavır takındı. Evine kadar beraber yürüdüler, birbiriyle alakasız farklı konulardan kısa kısa bahsederek. İkisi de o meselenin etkisinden tümüyle sıyrılmış gibi vedalaştılar. Duru kendini hafiflemiş hissediyordu, daha cesur, daha güçlü hissediyordu. Onu asla hayal kırıklığına uğratmayan ve uğratmayacak mükemmel bir insanı seviyordu çünkü o. Şimdiye dek yaşadığı aile ve diğer ilişkilerindeki güvensiz ortamın, hayatına örttüğü tül perde birden kalkıvermişti. Baktığı her yer daha aydınlık, daha berraktı sanki. Yaşadığı toplumun bu husus üzerindeki tepkilerini düşündükçe, ve birkaç arkadaşının aynı konu için çektiği büyük sıkıntılara canlı şahit olunca, kendisinind e aynı karanlık kuyuya atılacağı fikrini iyiden iyiye benimsemişti. Bu mevzuu kabuslara sebep olmuş, kötü olasılıkları düşündükçe onu karamsarlığa itmiş, gözünde günden güne büyümüş ve içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Medikal bir müdahale yaptıracak kadar da aşağılık görmemişti asla kendini. Aslında hepsinden öte, onu en çok rahatsız eden bu meselenin Gökhan’la gerçekleşmiş olmasıydı. Yani her açıdan berbat, lanet bir sorundu bu. Ama Baran, ne toplumun kültüründen ne de başka bir adamın isminden söz etmişti. Sadece, “biz” demişti “biz! gerisi teferruat!”
Eve girer girmez poşeti sıyırdı, sandığı eline alıp şaşkınlık ve mutlulukla seyretti bir süre. Kapağını kaldırmaya çalıştığında kilitli olduğunu fark etti. Kilidini açacak deliği göremeyince evirip çevirdi, kapağının sıkıştığını ya da yaylı olduğunu düşündü. İyice zorladı yine açamadı. Daha önce hiç bu tarz bir şey görmediği için şifreli bir açılma yöntemi olduğunu ancak anladı. Açmaya çalışmaktan vazgeçip sedef kakmalarını ve el oymalarını iyice inceledi sandığın. İçinde sallanan bir şey olduğunu fark etti, bir kez daha zorladı açmak için, olmayınca – Her şeyim bu harika bir şey, inanılmaz el işçiliği var, çok severim böyle şeyleri. Açamadım ama söyle lütfen nasıl açılıyor : ) – diye yazdı Baran’a. Baran hatırladığı kadarıyla tarif etmeye çalışırken, diğer yandan da içinden çıkacak olan soğanın Sümbül soğanı olduğunu açıklamak için hazırlanıyordu. Ama beklediği gibi olmadı, sandık açılınca – Sümbül ! – diye yazdı Duru – Bahsetmiş miydim en çok Sümbül’ün kokusunu sevdiğimi, yoksa tesadüf mü bu! –
- Hayır hiç sözü geçmedi sevdiğim : ) – diye yanıtladı Baran şaşkınlıkla.
- İkimiz de aynı çiçeği seviyormuşuz bakar mısın yaa! İnanamıyorum! Bu detayların hepsi bizim aşkımızın kanıtı işte! –
- Evet sevdiğim, yaşadığımız her güzel şey, bana en ufak dokunuşun, bakışın, hepsi aşkımızın kutsalları, kanıtları hepsi! – dedi Baran katıksız bir mutlulukla, ardından bir mesaj daha attı.
- Beğenmene nasıl sevindim bilemezsin, böyle yemek soğanı gibi görüntüsü olunca, ne olduğunu soracaksın sanmıştım. Ama benim akıllı bebeciğim biliyormuş : )
- Bilmez olur muyum bitanem, çok ince düşüncelisin. Baran Baykurt farkı işte. (Soy isminin dedesinden farklı olmasının sebebi, babası aileyle bağları kopardığında soy adını da değiştirmiş, en sevdiği yazarlardan biri olan Fakir Baykurt’unkine karar vermişti.) Kadınların çiçek sevdiğini herkes bilir ve en cahil erkek bile sevgilisine çiçek alabilir. O çiçekler iki gün yaşar, sonra kurur gider. Verildiği gün de unutulur, o çiçek de. Ama bir çiçeğin tohumunu hediye etmek kimin aklına gelir ? Şimdi ben bunu ekerken de, suyunu verip büyümesine şahit olurken de, sonra kokladıkça… hep bu günü hatırlayacağım. Her şeyimsin benim! Gerçekten çok seviyorum seni! –
Baran, pek emin olmayarak aldığı hediyesinin bu denli değer gördüğüne çok sevinmişti.