“Anlattıklarınız beni derinden etkiledi. Benim de pek iyi bir hayat hikayem yok aslında ama bunu sonra anlatırım. Şimdi söylemek istediğim başka şe

“Anlattıklarınız beni derinden etkiledi. Benim de pek iyi bir hayat hikayem yok aslında ama bunu sonra anlatırım. Şimdi söylemek istediğim başka şeyler var. Size bu kötü dönemden kurtulmanız için yardımcı olmak istiyorum.”
Kadının bakışları sertleşti itiraz edecek oldu. Baran “İtiraz yok” dercesine keskin bir el hareketiyle kadını susturdu. Daha ciddi bir tavırla devam etti.
“Yarın birlikte bankaya gideriz detayları orada anlatırım.”
Çenesi titreyen zavallı anne lavaboya gideceğini söyleyip kalktı. Sefa’nın gözleri parlıyordu. O çok zeki bir çocuktu, iyi şeyler olacağının farkına varmıştı. Elini Sefa’nın omzuna atıp,
“Tekrar söylüyorum Sefacığım sadece derslerine odaklan bundan sonra. Ve anneni hayatının sonuna dek yalnız bırakma. Hiçbir kadın ve hiçbir iş için...” dedi Baran, işaret parmağını başına şakak hizasında dayayarak devam etti; “Bu dediklerimi asla unutma!”
Baran, o gün eve gittiğinde kendini çok yorgun hissediyordu. Duru’nun birkaç dakika gördüğü yüzü tekrar tekrar gözünün önüne geliyordu. Diğer yandan Sefa için yapacağı iyiliği planlamaya çalışıyordu. Öncelikle Sefa’nın annesine masa başı bir bulacaktı. Bunun için ilk olarak aklına dedesinin muhasebe işlerini yapan Kemal Bey'in bürosu geldi. İçeride birkaç kadının çalıştığı şirin bir ofisti. Sonra şu ev sorununu çözmek gerekiyordu, o küflü evde köpek bağlasan durmazdı. Bunu çözmek kolay oldu, Özlüce’deki dairelerden birini verecekti. Tabii ki yeni eşyalar alıp... Son olarak Sefa’nın geleceği için bankaya yüklü miktar para yatıracaktı... Hepsini hatırlamak için detaylarıyla bir kağıda yazdı. Kağıdı baş ucuna bırakıp arkasına henüz yaslanmıştı ki kalemi alıp ‘Not: Annesini döven iş yerindeki adamı öğren.’ diye ekledi. Derin bir nefes alıp “peki ya benim meselemi kim çözecek?” diye geçirdi içinden. Duru’ya bir daha nasıl rastlayacaktı. Bunun bir yolunu bulmalıydı. O hilal çeneyi tekrar görmek için neler vermezdi. Boşluğa bakarak geçirdiği bir saatin sonunda telefonun sesiyle irkildi. Arayan Ragıp’tı. Dedesinin sağ kolu, yardımcısı, danışmanı... Ne derseniz deyin.
“Deden bekliyor abicim. Araba gönderdim seni alması için.” dedi gür bir sesle.
“Tamam, hemen iniyorum kapının önüne. Bu arada yarın senden özel bir isteğim olacak, gelince konuşuruz.”
Telefonu kapatıp cebine attı, yatarken dağılmış olan koyu kumral saçlarını tek hamlede düzeltip hızla evden ayrıldı.
Baran annesinin ölümünden dedesini sorumlu tutuyordu, bu yüzden uzunca bir süre dedesinden nefret etmişti. Nefretinin sebebi özetle şöyleydi:
Baran'ın babasıyla annesi evlilik kararı verdiğinde kızın ailesi buna razı olmamıştı. Kızın babası fakirliğini lüzumsuz bir gurur haline getirmiş cahil bir adamdı. Daha da beteri akrabalardan birinin oğluna kıza hiç sorulmadan söz verilmişti bile. Sözünden dönemezdi artık, kızının namusu ancak o akraba oğluna gidebilirdi. Bu konudan kıza hiç bahsedilmemişti. Sadece olanlardan habersiz olan kızcağız ne zaman izdivaç konusunu açmaya kalksa “Kazaskeroğulları’na kız vermem ben - Zengin züppesi namusunu elinden alır iki sene sonra boşar seni - Onların hayatı başka bizim başka.” tarzında cehalet klişesi cümlelerle savuşturuluyordu. Zekeriya baba (Baran’ın dedesi) oğlunun ısrarına karşılık kızın babasıyla görüşme talebinde bulundu. Cahil adam istemsizce kabul etti, kabul etmesinin sebebi konuşmak istemesinden ziyade Zekeriya Baba'dan olan korkusundandı. Ama bu korkusu maalesef saygıya dönüşmemişti. Görüşme sırasında aynı küçümseyici cümleleri Zekeriya Baba'nın suratına söylemiş, gençlerin bir araya gelmesi şöyle dursun, mesele tümüyle iki baba arasında kişisel bir düşmanlığa dönüşmüştü. Aslında Zekeriya Baba, böyle küçük adamları dikkate alıp karar verecek biri değildi ama genç yaşının verdiği sinirle, oğluna sevgilisiyle görüşmesini yasaklamıştı. Bu kararı için hayatı boyunca pişmanlık duyacağını bilmiyordu tabi … Ailelerin arasında kalan aşıklar, benzer aşk hikayelerinde olduğu gibi büyüklerini reddedip ayrı bir hayat kurmuşlardı kendilerine. Zekeriya, oğlunun bu saygısızlığı üzerine, biricik evladını tüm mal varlığından men etmiş, tabiri caizse bir piç gibi sokağa atmıştı. Kötü şeyler hep üst üste olur derler... Ekonomik anlamda sıfıra inen zavallı çift farklı işlerde çalışarak geçirmişti evliliğinin ilk yıllarını. Sonra Baran doğmuştu, birlikte çok mutluydular ama hayat her detayında çok bunaltıyordu onları. Sonrasını biliyorsunuz, mutluluk kırıntılarıyla doyulan bir hayata kötü kader hiç karışmasa keşke dedirten o kaza...



Haftaya devam edecek...