Eskiden,  biz  çocukken yani, hac ya da umreden dönen büyüklere  sorulurdu: '' Nasıldı oralar? Neler hissettiniz anlatın? '' diye.. Genelde gözü ya

Eskiden,  biz  çocukken yani, hac ya da umreden dönen büyüklere  sorulurdu: '' Nasıldı oralar? Neler hissettiniz anlatın? '' diye..
Genelde gözü yaşlı '' ah ah ne anlatayım? anlatılmaz yaşanılır'' diyerek geçiştirilirdi sorular...
O günlerde söz vermiştim kendime. Birgün gidersem o topraklara, duygularımı olduğu gibi anlatacağım...
Çok şükür görmek nasip oldu. Şimdi sıra duygularda..

İlk durağımız Medine'ydi.
 Medine.. güller  Efendisinin şehri..
Gerçekten görülesi, sevilesi bir şehir..
Nasıl sevmez ki insan
 Sevgililer sevgilisini bağrında uyutan bu şehri?...
Medine'de olmak zaten inanılmaz  güzeldi. Fakat Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) doğum gününde orada bulunmak hayâl edilemez bir güzellikti.

Mevlit Kandili'nde Efendimiz'in yanında olmak çok büyük bir onurdu.
O gece içimden defalarca tekrarladım:
''Rasulullah'ın doğduğu gün, bizi O'nun yanında misafir ettiğin için  binlerce şükür sana Allah'ım!''
''Habibine de binler salat-u selâm olsun''

Medine;

sakin, kendinden emin, çok heybetli bir insan gibi düşünün onu.
 Hem heybetli, bir o kadar da güvenilir,  sığınılacak bir liman sanki.

Mescid-i Nebevi;
içinde huzuru, mutluluğu ve güveni bulduğunuz o heybetli insanın yüreği...

Kalpte ne varsa dile o dükülürmüş.
Medine'nin kalbi de  Efendimiz.
Bu şehrin insana hissettirdiklerini, siz düşünün artık...
Orada birçok güzel anımız oldu.
İçlerinde en unutamadığım birkaç an var ki, yazmadan geçemeyeceğim.
Gidenler bilir, mescid-i nebeviye girerken kapıda, bayan polislerin kontrolünden geçerek giriyorsunuz. Günde binlerce insanın ziyaret ettiği bu mekânda haliyle yorgun ve bazen agresif olabiliyor görevliler.

Biz pek öylesine rastlamadık ama 1-2  bayan  polis kalbimizde farklı bir yer edindi doğrusu.  Biri ''Ehlen ve sehlen Türkiye'' diyerek karşıladı bizi. Çantamızı kontrol edince de ''maşallah temiz Türkiye'' diye kendince takdirini belirtti.

Çünkü birçok insan, çıplak ayakla dışarda gezip, yine o kirli ayaklarla mescide giriyordu.
Bizler Efendimiz'e duyduğumuz saygıyı, giydiklerimizle ve temizliğimizle  belli etmiştik demekki...


Diğer görevliler de sevgi ve takdirlerini hareketleriyle belli ettiler.
Dünyanın her yerinden Rasulullah'ın misafirleriydik.
Ama bize karşı bir başkaydı herkes.
Bir kez daha milletimiz ve devletimizle gurur duyduk.

Gönül dili ile anlaştığım Endonezyalı 3 can arkadaş edindim.
Yine bir sabah namazı sonrası, çat pat konuştuğumuz ingilizcemizle,   bir anne ve kızı ile kırk yıllık dost olduk sanki.
Cezayirli anne, hemen çantasından çıkardığı ay-yıldızlı tesbihi hediye etti bana. Çok mutlu olmuştum.

Tüm bunları niye anlatıyorum?

Aradan geçen bunca zaman,
 Peygamber Efendimizin ve İslâm'ın birleştirici ruhundan hiçbir şey eksiltmemiş.

Allah'ın en sevdiği kulun,  misafirleriydik. Yaptığımız her harekette, baktığımız her yerde bize kendini hatırlatıyor, sevgisiyle kalbimizi yumuşatıp bizi birbirimize yaklaştırıyordu bu güç.
 İnşallah bizi burada topladığı gibi, ümmeti de tek bir çatı altında toplar diye çok dua ettim.

Özellikle Ravza'da, yani herkesin cennet bahçesi diye bildiği yeşil halıda çok dua ettik.
Yeşil halı;  Efendimiz'e en yakın olduğumuz yer...
Yalnız
 orada namaz kılmak, bir nevi ölümü göze almak gibi birşey.
Bu kutsal mekâna hiç yakışmayan hareketler gördük. Herkes nefsi için uğraşıyordu. İki rekât namaz kılayım da cennete giderim umuduyla din kardeşini ezenler bile oldu.

Ravza'da o kargaşa içinde çok düşündüm. Herkes kendi  için çabalıyor. Kendini kurtarmak adına türlü zorluklara katlanıyordu.

Günümüzde  müslümanların yaşadığı hayat gibi.
İşte bütün mesele buydu.
Hayatı ve  düşünceleriyle Efendimiz'e yakın olmayı başaramayan bizler. Mekân olarak ne kadar yaklaşsakta,  aslında ruhen uzaklaşıyorduk. Rahmet yağmurunda ıslanmaktan korkup, şemsiye açmak gibi bir şeydi yaşadıklarımız..

Biz Türkiye'den giden gruplar oldukça mütevazi ve saygılıydık diğerlerine göre.
Bu yüzden olacak,  ravza ziyaretinde genelde,  bizi en sona bırakıyorlardı.
Daha rahat ziyaret edelim diye.

Anlayacağınız,

sevgi, saygı ve hoşgörü dini İslâmı, en güzel şekilde temsil eden bir milletiz.
Bunu hem kendimize hem de Efendimiz'e ispatladık inşallah.
İslâm sancaktarlığını asırlar boyu taşıyan bir millete de bu yakışırdı.
Selam ve dua ile...