Kadın çiçektir, kadın anadır, eştir, sırdaştır, doğan güneştir. Kısacası kadın yeryüzü-ne indirilmiş değerli bir varlıktır. Bu kadar güze

Kadın çiçektir, kadın anadır, eştir, sırdaştır, doğan güneştir. Kısacası kadın yeryüzü-ne indirilmiş değerli bir varlıktır.
Bu kadar güzel kelimeleri bir araya sadece bir satırlık yazıda toplayabildiğim için hanımlarımızdan özür diliyorum .
Haklısınız ben bile yazarken biran inandım bunlara, sonra da gerçekler bir bir yüzüme tokat gibi çarptı.
Kendine gel hanım, o kadar özgüven senin neyine? toparla kendini ve özüne dön.
Doğruya, bizim gerçeğimiz bu değildi ki. Biz çoğu zaman bir hizmetçi, aşçı, erkeğin çocuğunu karnında taşıyan taşıyıcı anne. İşte biz kadına yüklenen misyon bunlar. Tüm bu saydıklarıma itiraz etmeden, başkaldırmadan ya uyacağız veya gösterilen kapıdan çıkıp dul kadın olmaya mahkum edileceğiz.
Ben bu haftaki yazımda Eşinden ayrılmış halk tabiriyle dul olan hanımlarımızın hayat mücadelesi verirken yaşadıkları zorlukları, karşılarına çıkan engelleri kısada olsa onları anlamamız açısından anlatmaya çalışacağım.
Kapalı kapılar ardında kim bilir kaç kadın hayat mücadelesi veriyor ve ne yazık ki biz çoğundan haberdar değiliz.
Ömür boyu birlikte olmayı düşlediği insanı hiç beklemediği bir anda kaybeden veya umutlarla başladığı evliliğini anlaşamadığı için ayrılarak sonlandıranlar. Yalnız ve bir başına kalan kadınlar. Çocukları olsa da yanlarında geceleri buz gibi yatakta uykuyu hasretle beklerler.
Gözyaşlarını yastığa akıtırken, bedenlerinin isteklerini çaresizce susturan kadınlar onlar.
Toplumun Dul kadın damgası ile dışladığı ülkemin kadınları.
Türkiye’de dul kadın olmak gerçekten zordur. Gerek çalışma, gerekse diğer alanlarda sürekli önünüze engeller çıkarılır.
Bu tür durumlarda hayata tutunmak zorlaşır kadın için. Sığınacak başka bir liman çıkmayacakmış gibi hiseder.
Ve çoğu kadın kendisini dış dünyaya kapatır, tüm duygularını baskı altına alır ve kilit-ler.
Toplum dul kadına her zaman boşta kalmış, kaybedecek bir şeyi olmayan bir cinsel obje olarak görür. Sürekli dul kadından bir hamle bekler veya bir
işaret yollar. Çünkü erkeğe göre dul kadın muhtaçtır, çaresizdir, sahipsiz ve cinselliğe açtır.
Yavaş, yavaş tüm kapılar yüzlerine kapandığı için yapayalnız kalmalarına mahkum edilen dul kadınlar..
Tüm bunlar yetmezmiş gibi tek derdi evlatlarına bir lokma ekmek alabilmek için çalışmaya başlamasıyla iş yerinde farklı bakışlara, anlamsız imalara maruz kalan dul kadınlar adete isyana teşvik edilir.
Kendi ayakları üzerinde tek başına durmak için verdikleri onca çabanın görmezden gelinmesine, toplum tarafından çaresizliğe itilmelerine bir anlam veremeyen yorgun, bitkin, umutsuz dul kadınlar...
Bunca tepki neden?
Kendimize ait dar bir pencereden baktığımız için elbette anlamaya çalışmayız hayatlarını, yapmak istediklerini görmezden geliriz, yaptıkları her hareketten bir mana çıkartır, bin bir kulba sokarız.
Oysaki birde onlardan dinlesek hayat hikayelerini, yaşamlarını, verdikleri mücadeleyi daha kolay anlayacağız.
Kim bilir belki de suçlayarak toplumdan uzaklaştırmak daha kolayımıza geliyor.
Önyargılarımız, kalıplaşmış düşüncelerimizle değer yargılarımıza aykırı hareket edenleri ayıplamaktan geri kalmaz, üstüne birde kendimizi haklı çıkartmaya çalışırız.
Oysa bizlerden bekledikleri biraz umut ve cesaret. Bizlerin yakacağı küçücük bir ışıkla onları tekrar topluma kazandırabilir ve hayata devam etmelerini sağlayabiliriz.