İlk olarak oyunculuğunuzun temeli olan tiyatrodan başlamak istiyorum. Tiyatroya neden ve nasıl başladınız? Nedir size göre tiyatro?


Ben aslında ailemin zoruyla okumak zorunda kaldığım bir Turizm Meslek Lisesi mezunuyum. Tiyatroyla ilgilenmem ilkokul yıllarında, tiyatro kulübün de oynadığım oyunlar ile başladı. Ailem ne kadar istemese de turizmi bırakıp tiyatro okumak için İstanbul’da konservatuar sınavına girdim ve kazandım. Ardından profesyonel olarak tiyatroyla ilgilenmeye başladım. Tiyatronun benim için yeri çok farklı, küçüklüğümden bu yana insanlara hep anlatmak istediğim doğruları anlatabildiğim bir yer. Yani insanları insanlara insanlarla anlatabildiğim bir mecra. Sahnedeyken kendim olabiliyorum ve insanlar buna hiçbir şekilde karşı çıkmıyor, gerçek hayatta olmak istediğimi yaşadığım zaman ise insanlar hep, herkese olduğu gibi tepki gösteriyor. Gerçek kişiliğim tiyatro, oyunculuk yaptığım yer ise gerçek hayat. O yüzden tiyatro benim için bir yaşam.


Sabahattin Kudret Aksal imzalı ‘Kahvede Şenlik Var’ oyunu yer aldığınız önemli yapıtlardan biri. Bu oyun, sizin için neyi ifade ediyor, sizde bıraktığı bir anısı var mı?


‘Kahvede Şenlik Var’ oyununu ilk oynadığım zaman gerçekten heyecanlanmıştım. Bu kadar büyük bir yazarın eserini oynamak benim için bir onur ve oyunun içerisinde geçen ana karakter olmak, beni sahnede aşırı tedirgin etmişti. Zamanla oynadığım karakterin insanlara aksettirmek istediğini anlayarak karaktere daha da büründüm ve bağlandım. Benim konservatuar giriş sınavımda oynadığım oyundur. Oyunun komedi olması ve ben oynarken insanların kahkahalarını duymak beni bir süre sonra daha da bu oyunla yakınlaştırdı. Yaşadığımız bu günlerdeki zorluklardan insanları arındırıp, biraz olsun yüzlerinin gülmesini görmek gerçekten en büyük tecrübem ve mutluluğum oldu. Ve zaten bir süre sonra oyunla bağdaştığım için, insanlar beni bu oyun ve oynadığım karakterle tanımaya başladı. Bendeki en büyük anısı ise, oyunu interaktif tiyatroya (seyirci ile iç içe) dönüştürmek oldu, attığım bir tiratta oyuncunun yanına gitmektense ön sırada oturan bir seyircinin yanına gittim ve ona durumu değerlendirmesini söyledim. Bana verdiği yanıt ise tüm oyundan daha dramatik ve komikti: “Kardeşim sen sadece bir garsonsun, maaşını al gerisine karışma.” dedi. Bu benim için büyük bir anı oldu.


‘Kahvede Şenlik Var’ ile devam edelim. Oyun hakkındaki fikirleriniz neler? Oyuna gelen yorumlar nasıl?


Oyunun komedi olması ve insanların gülmek istediği için bu oyuna gelmeleri beni hep daha da oyuna bağlamıştır. Oyunun interaktif hale gelmesi ve sadece 3 kişilik bir oyun olması, gerek sahne önü gerek sahne arkasında aile gibi bir grup olmasını sağladı. Tiyatro bittikten sonra sahne arkasına gelen tiyatro severler olsun, sokakta görüp selam verenler olsun hepsinden duyduğum yorumlar hep olumlu yönde, kahkahalara boğulduklarını ve diğer oyunun nerede olacağını sormuşlardı hep.


‘Kahvede Şenlik Var’ adlı oyundaki rolünüz neydi? Oyunda yer alırken neler hissettiniz?


Oyundaki rolüm “Garson” karakteriydi. Birbirlerini daha önce görmemiş ve görücü usulü evlenen bir çiftin, hayatlarında ilk kez birbirleriyle kafede buluşmasını anlatan bir oyun. Aslında ülkemizde çoğu kez yaşanan bir durumu, drama yerine komedi haline getiren bir oyun. Garson karakteri ise yeri gelince çılgınlık yapıp yeri gelince romantizme bağlayıp çifte birbirini anlatan bir karakter. Bugüne kadar oynamaktan en keyif aldığım oyun diyebilirim. Seyircinin reaksiyonu olsun, yönetmenimizin ve rejinin enerjisi olsun oyundaki karakterle beraber kendimi eğitmemi sağladı.


Tiyatro ile sürdürelim sohbetimizi. ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ adlı oyundaki karaktere nasıl büründünüz? O oyunda yer almak size neler hissettirdi?


Victor Gogol’un bu eserinde yer aldığım dönemlerde tiyatroyla daha yeni buluşuyordum. Şu anda bunu üstatlarımız oynuyor ve benim de böyle bir eserle adımın geçmesi beni oldukça onurlandırıyor. Oyunun tek kişilik olması ve ‘standup’ diye tabir ettiğimiz meddah sanatını, drama olarak seyirciye aksetmesi beni hep heyecanlandırmıştır. O dönemlerde daha tiyatroya yeni başladığım ve bu oyunun daha tiyatro severler dışında kimse tarafından bilinmemesi nedeniyle oyuna hazırlanmam kolay oldu. Oyunun sonunda attığım annemle alakalı tirat hep seyircinin kalbine dokunan nokta oldu ve bu beni derinden etkilemişti.


‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ adlı oyunun ilginç ve etkileyici bir hikayesi var. Bu oyun, sanat yaşamınıza neler kazandırdı?


Victor Gogol oyuncu olmak isteyip, çevre baskısından kaçan ve yazarlığa sığınan bir sanatçı. Bu zaten bu oyunda yer almam için önemli nedenlerden bir tanesi çünkü bende aile baskısından kaçıp bu yola girdim. Rusya’da yazdıkları yüzünden dışlanıp, kendini eve kapatıp oyunlar yazan bir sanatçının oyununu oynamak, o dönemlerde beni derinden etkiliyordu. Kendi yaşamımda daha da azimli olmamı sağladı diyebilirim..


‘Gönül İşleri’ adlı dizide yer aldınız ‘Murat’ karakteriyle. Bu dizi ve canlandırdığınız karakter sizin için neyi ifade ediyor?


Bu güne kadar ‘Kördüğüm, Paramparça’ gibi birçok dizinin setinde oyunculuk yaptım ama Türkan Derya gibi bir yönetmenle çalışmak benim için büyük bir tecrübe oldu. Murat karakteri annesinin sözüyle hareket eden bir karakter, annesi ne derse onu yapan ve sözünden çıkmayan biri. Aşk acısıyla hayatı anlayıp annesine karşı çıkmaya başlıyor. Benim gerçek hayatta yaşadığım bir şey aslında, o yüzden Murat karakteriyle bu dizi içerisinde tam anlamıyla bulunduğum bir proje oldu.


Dizideki ‘Murat’ karakteri gerçek hayatta olsaydı eğer annenizin sevgilinizi istememesi durumunda nasıl bir yol izlerdiniz?


Kaş’ta lise yıllarımda başıma geldi bu durum. Sadece annem değil tüm ailem karşı çıkmıştı. Tabii ki de herkesin yaptığı gibi onlara oyunculuk yapmak durumunda kalmıştım ve iki tarafı da idare etmek durumunda kaldım, aynı dizide olduğu gibi.


Türkan Derya’nın yönettiği ‘Gönül İşleri’ adlı dizinin kadrosu oldukça güçlü. Böyle bir ekip ile nasıl bir duyguydu? Onlarla yeni bir çalışmada yer almak ister misiniz?


Türkan hocanın her projesi muazzam, dizide olduğum günlerde daha yeni atılıyordum kamera önü oyunculuğuna. Gerek set ekibi olsun gerek oyuncu ekibi, muazzam düzeyle çalışıyorlar ve böyle bir set ekibiyle çalıştığım için gerçekten çok mutluyum. Kamera önü kamera arkası gerçekten aile gibi,  onlarla olacak her projede seve seve yer alırım.


Trt 1’de ‘Ayrılsak da Beraberiz’ adlı dizi 90’lı yılların sevilen dizileri arasında yer alıyor. Dizinin setinde kalbinizde cereyan eden duygular nelerdi?


Böyle bir dizinin tekrar hayata geçeceğini ve böyle bir projede yer alacağım hiç aklıma gelmezdi. O dönemlerde milyonların izlediği diziden bir karakter olmak çok heyecanlandırmıştı beni. Nostaljiyi şu anki hayata dönüştürmek benim için büyük bir tecrübe oldu.


‘Ayrılsak da Beraberiz’ adlı dizide yıllar sonra yeniden yer almak nasıl bir duygu?


Geçmiş dönemden bugüne gelen bir dizide, Mete Horozoğlu gibi isimlerle çalışmak benim için çok keyifliydi ve kamera önündeki bu keyfin seyirciye geçtiğinin tüm ekip farkındaydı. Eski dönemdeki karakterlerin günümüze uyarlanması ve günümüz şartlarına göre oynanması gerçekten zor oldu. Ama eğlenceli ve güzel bir projeydi.


‘Ayrılsak da Beraberiz’ adlı dizinin oyunculuğunuz için sağlam bir adım olduğunu düşünüyor musunuz?


Gerek kamera önü gerek tiyatro, ilk oyunculuk okulu Darul-ü Bedai’den bu yana gelen oyunculuk sanatı şu an farklı dönemler atlatıyor. Tabii ki de eski dönemden bu yana oyunculuk konusunda çok şey gelişti ve 90’lar döneminin kamera önü oyunculuğunu bu günlere harmanlamak, ne kadar küçük bir proje olarak görülse de benim için büyük bir adım oldu.


Trt’de yayınlanan sayısız projede yer aldınız. Bu kapsamda yayınlanan projelerden bahseder misiniz bizlere? Orada canlandırdığınız karakterler gerçek yaşamınızı yansıtıyor muydu?


TRT Film çatısı altında yer aldığım en büyük proje, Narkotik ile yürütülen “Hedef Olma Hedefsiz Kalma” adlı, uyuşturucuya karşı sürdürülen projeydi ve bu projede uyuşturucu bağımlısını canlandırdım. Bugüne kadarki en gerçekçi kamu spotu olduğuna eminim. Bu proje çatısı altında biri ana karakter olmak üzere (Bir Defa Filmi), 4 filmde rol aldım ve cast direktörlüğünü üstlendim. Uyuşturucunun ne demek olduğunu ve bu yola düşerlerse nelerle karşılaşacaklarını gösteren bir filmdi. Çekimlerin aşırı zor şartlar altında olması yanı sıra, mezarlık gibi farklı mekanlar da çekim yapmak durumunda kalmıştık. Bir diğer proje ise “Şartlı Tahliye” filmiydi, filmde paraya düşkün bir eczacıyı canlandırıyordum. Hayatım boyunca ilk defa bir eczacıyı canlandırdım ancak Tuncer hocamla sahne paylaşmak paha biçilemezdi.


‘Görevimiz Komedi’ adlı yarışma programında oyunculuğa dair neler ele alındı? Yarışmada hangi duygular içindeydiniz?


Yarışmaya ilk başvurduğum günlerde daha yeni kamera önüne atılıyordum. Yarışmadan cevap çok çok sonra geldi ve gerçekten yarışmaya katılmak gibi bir isteğim yoktu cevap geldiğinde. Yarışmacılardan birinin rol arkadaşı rahatsızlanmış ve beni onun yerine koymak istediklerini söylediler. Beni etkileyen nokta neredeyse bir gecede oynanacak oyuna hazırlanıp, rol arkadaşımı bile tanımamamdı. Yarışma günü sadece 2 provayla sahneye çıktık. Neredeyse hayatımın en berbat performansıydı o ama Zeynep Kandondi bir sürpriz yapıp beni seçti. Görevimiz Komedi’deki maceram da öyle başladı. Çok güzel arkadaşlıklar ve çok güzel bir ekiple tanıştığım için gerçekten memnunum.


Bahsettiğimiz tüm bu projeler haricinde sizi Youtube sitesindeki ‘Onedio’ kanalının hazırladığı videolarda görüyoruz. Onedio’yu, ekibinizi, videolarınızı kısaca anlatır mısınız bizlere?


Aile gibi bir ekip diyebilirim. Oyuncularından, yönetmenlere, editörlerden, yönetim kadrosuna kadar Onedio çatısı altındaki herkes gerçekten insanlara bir şeyler kazandırmak için orada. Videolarımız her zaman hayat içerisindeki kırılma noktalarını insanlara anlatmak üzerine kurulu. Ekip gerçekten onlara bir ayna olabilmek için çalışıyor ve başarıyor da diyebilirim. Bu yüzden Türkiye’nin en büyük sosyal platformuyuz.


Son olarak bize neler söylemek istersiniz?


Oyuncu olmasaydım çocuk olurdum oyunlar oynamak için.


ÖZEL HABER: AYŞENUR MAMA