Büyük romancı William Faulkner, kendisiyle yapılmış bir mülakatta, yolun başındaki, genç yazarlar için, harika tespitler yapar ve tam yerinde şeyler

Büyük romancı William Faulkner, kendisiyle yapılmış bir mülakatta, yolun başındaki, genç yazarlar için, harika tespitler yapar ve tam yerinde şeyler söyler… Ve onun yazıya olan bakış açısı karşısında şaşırır kalır insan.

“İyi bir romancı (yazar) yaptığı şeyden asla tatmin olmamalıdır. Kesinlikle olabileceği kadar iyi değildir bir kitap… Her zaman hayal etmeli ve yapabileceğini bildiğinden daha iyisini yapmaya çabalamalıdır. Sadece çağdaşlarından ve önceki kuşaktan iyi olmaya çalışmakla yetinmemelidir. Kendinden daha iyi olmaya çalışmalıdır,” der ve sonra devam eder William Faulkner.

“Bir yazar cinlerin yönettiği bir mahlûktur. Cinlerin neden kendisini seçtiklerini bilmez ve bunun sebebini araştıramayacak kadar da meşguldür. Baştan sona ahlak dışı biridir, yazdığı kitap güzel olsun diye herhangi birini ya da herkesi soyacak, herhangi birinden ya da herkesten ödünç alacak, dilenecek, hırsızlık yapacak kadar ahlak dışı biridir yazar,” diye cümlesini bağlar.

Ben onun kadar sert olmasam ve yeri geldiğinde kitap güzel olsun diye, kanun dışı işler yapılması gerektiğini düşünmesem bile, William Faulkner’a yakınım… (En çok da yazarların ahlaklı olmalarından yanayım ama.) Çünkü aslında ben de, bazı konularda, biraz çekingen bir insan olmama rağmen, yazı söz konusu olduğunda, zerre kadar tutukluk, mesafeli bir durum falan kalmıyor ben de.
***
Kitaplarımın yeni çıktığı zamanlardı… 2015 yılının sonları olmalı… Bir gün Burhaniye’de, resmi bir iş için, bir mekâna girmiştik. İşimizi bitirdikten ve evraklarımızı topladıktan sonra, yan tarafta bir kalabalık gördüm.

Mekân sahibine, toplantı halinde olanların ne yaptıklarını sordum. Her hafta böyle disiplinli bir şekilde gelirlermiş. Yazarlardan, şairlerden, kitaplardan konuşuyorlarmış. Ve kendileri de yazmaya çalışıyorlarmış. Bazan özellikle bir konu belirliyorlar, bazan da serbest davranıyorlarmış. Adları ‘Öykü Atölyesi’miş. Senelerdir hayata geçiriyorlarmış bu edebî organizasyonu...

Heyecanlandım… Ne zamandır böyle, yanlarında kendimi ifade edebileceğim insanlar aradığımı hatırladım. Hemen onların arasına katılmak istedim. Kendimden, yapmaya çalıştıklarımdan bahsettim biraz… Karşımda hep iyi eğitimli, çeşitli üst düzey görevlerde bulunup emekli olmuş veya hâlâ görevde olan insanlar vardı.

Oradaki büyüklerim, aralarına katılmak için şifahen başvuru yaptığım gün bana, “Bizim bir kurulu düzenimiz var, güzel bir grubuz, kimsin nesin, seni tam bilmiyoruz, kusura bakma seni denemeye tâbi tutmak zorunda kalacağız,” demişlerdi yarı şaka yarı ciddi...

“Yazma konusunda, roman adına, hikâye üzerine yeni bir şeyler öğreneceksem, burada gelip her hafta edebiyat konuşacaksam hiç alınmam gücenmem. İstediğiniz kadar deneme yapabilir, süre de tutabilirsiniz. Yazı söz konusu olduğunda gurur kibir yapmam ben,” demiştim.

Bu cevap oradakileri çok mutlu etmişti ve çok geçmeden beni aralarına almışlardı, değerli büyüklerim. Uzun bir müddet ‘Burhaniye Öykü Atölyesi’ne gidip geldim ve onlardan çok şey öğrendim.
***
2012 yılından itibaren romanlarımı, hikâye taslaklarımı yayınevlerine göndermeye başladım. Çoğu yayınevinden herhangi bir cevap gelmezdi. Bazıları iki kelimeyle ‘yayın politikalarının dolu olduğu’nu söylerdi.

Uzun tartışmalar sonucunda iletişim kurduğum ve iki kitap üzerine anlaşmaya vardığımız Kuzgun Kitap hariç, hepsinden hep olumsuz yanıtlar aldım. ‘Yayınevlerinden Gelenler’ diye bir dosyam bile var bilgisayarımın bir köşesinde…

Arada dergilere; hikâye, deneme, düz yazı gönderirim. Bunlar da yayınlanmayabiliyor… Hiç rahatsız olmuyorum… Üstelik bizim yazdıklarımızın kıymetini dergiler, yayınevleri ve kitaplarımızın basılıp basılmaması belirlemez… Yazar, mütemadiyen yazma halinde ve düşüncesinde olan biridir…

Facebook’da yazıyla alakalı bir şey söz konusu olduğunda, aklıma bir şey takıldığında veya yardıma ihtiyacım olduğunda, kadın erkek fark etmez müsaade alıp mesaj atarım... Konuyu öğrenmek, bilmediğimin yabancısı kalmamak için sorarım, araştırırım, bilgi almaya çalışırım.

Ben şahsen yazı ile ilgili çabaladıklarımdan, attığım adımlardan, kurmaya çalıştığım bağlantılardan hiç müteessir olmadım. Bu iş için elimden geldiğince sosyal platformları kullanıyorum. Yeni Çağrı Gazetesinde yazıyorum haftada bir gün… Böyle ifade etmeye çalışıyorum kendimi…

Şimdilik Sevda Çiçeğim (Bekir Sami Bey ve Oğulları) isimli romanım ile Aşk Ekmek ve Ölüm adlı hikâye kitabımın varlığı yetiyor bana… Hüzünistanbul diye bir romanım da çıkacak ama yayıncılık sektörü, ülkenin gündemi ve dolarla irtibatlı olduğu için, bir takım işler gecikebiliyor. Olsun…

Büyük yazar William Faulkner, yazarı, ‘herkesi soyacak, herhangi birinden ya da herkesten ödünç alacak, dilenecek, hırsızlık yapacak kadar ahlak dışı biri’ olarak gördüyse, yazı için, ısrarla, her şeyin mubah olduğunu söylediyse sevgili üstadımın bir bildiği vardır diyorum.

Yazma görevinin hakkını vermeye çalışmak, kendimizi tamamıyla bu işe adamak ve ‘bizi cinler yönetiyormuş gibi’ kendimizi unutarak çalışmak, daha iyisini yapmak için gayret etmek gerek...

Yoksa William Faulkner, sevimsiz ihtiyarlar gibi, çok kötü kızar bize… Çünkü dünyayı terk etmiş olsalar bile, yazarların ruhları etrafımızda dolaşıp duruyor… İşimizi iyi yapıyor muyuz, yazma konusunda disiplinli miyiz yoksa bir şeyleri savsaklıyor muyuz diye kontrol ediyorlar bizi… Bilginize…