Rublenin son altı ayda yüzde 45 oranında devalüasyona uğraması, aynı sürede Rusya borsasının yüzde 48.5 değer kaybetmesi, Rusya Mer

Rublenin son altı ayda yüzde 45 oranında devalüasyona uğraması, aynı sürede Rusya borsasının yüzde 48.5 değer kaybetmesi, Rusya Merkez Bankası’nın, “petrol fiyatlarının 60 dolarlarda kalması halinde Rus ekonomisi 2015’de yüzde 4.5 oranında daralma yaşayabilir” açıklaması, “Yeni bir Rusya krizi gelebilir” yorumlarına neden oldu. 


Yeni bir Rusya krizi gelebilir mi?


Gelebilir; çünkü, 2008’de yaşan küresel ekonomik kriz de, Sovyetlerin dağılması sonrasında tek kutuplu hale gelen dünyada  küresel liderliğini sürdürmek ve yeni bir dünya düzeni oluşturmak, Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan engin coğrafyayı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bağlamında yeniden şekillendirmek isteyen ABD tarafından, özel olarak yetiştirilmiş uzmanların kağıt üstünde oluşturdukları toksik varlıklar üzerinden yaratılmış, narkoz etkisi oldukça güçlü bir krizdi. Şimdilerde de, petrol fiyatları baskılanarak, en büyük ihracat kalemi petrol olan Rusya krize sürüklenmek isteniyor. 


IŞİD ve Barzani eliyle Irak ve Suriye’den çalınan petrol çok ucuza piyasaya sürülüyor, petrol fiyatları planlı ve bilinçli olarak aşağıya çekiliyor. Gelirlerinin ana kaynağı petrol olan ülkeler bu düşüşten olumsuz etkileniyor, ama esas etkilenen Rusya.. Fiyatı sürekli baskılanan petrol, Çarlık Rusyası’nın hayallerini hayata geçirme çabasında olan Putin’e karşı bir silah olarak kullanılmakta..


Sovyetler birliğinin dağılması sonrasında, Putin önderliğinde yeniden toparlanma çabası içine giren Rusya’nın ana gelir kaynağı petrol ve doğalgaz.. Sovyetlerin dağılması sonrasında tek kutuplu hale gelen dünyamızda küresel liderliğini sürdürmek isteyen ABD ile yeniden süper güç olma çabasında olan Putin Rusyası arasında dünya barışını giderek tehlikeye sokan bir “rekabet” yaşanıyor.


Putin’in Kırım’ı ilhakı sonrasında giderek şiddetlenen bu sürtüşmenin rekabetin ötesine geçtiğini ve ABD Temsilciler Meclisi’nde alınan 758 Numaralı Karar’la Amerika ile Rusya arasında 2. Soğuk Savaş döneminin başladığını gözlemekteyiz.


Fiyatı hızla aşağı çekilen petrol, Rusya’ya karşı etkili sonuçlar doğuran bir silah olarak kullanılmakta.. Körfez, Ortadoğu ve Orta Asya üreticileri ile Avrupalı ve Asyalı tüketicileri buluşturan Brent petrolü fiyatları, son 4-5 ay içinde, 115 dolardan 60 dolar seviyelerine kadar geriledi. Bu gerilemede, ABD’nin Rusya’yı köşeye sıkıştırma politikasının yanı sıra, talep yönündeki daralmanın da etkisi oldu.


Bu geniş kapsamlı operasyondan bizi de olumlu ve olumsuz etkileyen sonuçlar ortaya çıkmaktadır.. Mevcut konjonktürde petrol fiyatlarının birkaç yıl 60-80 dolar seviyesinde kalacağı konuşuluyor. Bu tablo, Türkiye’nin petrol faturasının düşmesine neden olacağından sevindirici. Fakat, gelirlerinin büyük bir bölümünü enerji ihracatı ile sağlayan Rusya ve İran gibi önemli ticari partnerlerimiz olan komşularımızın ekonomi yönünden sıkıntıya girmelerinin Türkiye’ye olumsuz yansımaları olacağını da dikkate almamız gerekir.


DOLAR MI DEĞER KAZANIYOR, RUBLE Mİ DÜŞÜYOR?


Petrol fiyatlarının hızla düşmesi, ana gelir kaynağı petrol olan Rusya’nın 1988’de olduğu gibi yeni bir kriz yaşama olasılığını gündeme getirmiş olmasından dolayı, hem Rusya’da hem de dünya piyasalarında tedirginlik yaşanmasına neden oluyor.


Geçtiğimiz hafta Rusya Merkez Bankası rublenin düşüşünü engellemek amacıyla politika faizini 1 puanlık artışla yüzde 10.5’e yükseltmişti. Yeterli olmadı, 15 Aralık itibariyle ruble dolar karşısında 61’lere geriledi; böylece ruble son altı ayda yüzde 45 değer yitirmiş oldu. Faizler yüzde 17’lere yükseltildi.


Burada dikkat edilmesi gereken nokta şu, dolar ruble karşısında değer kazanmıyor, ruble dolar karşısında dolayısıyla yabancı paralar karşısında değer kaybediyor. Bu durum da Rus ekonomisini olumsuz etkiliyor ve “Yeni bir Rusya krizi yaşar mıyız?” sorgulamasını gündeme getiriyor. Küreselleşmeyle birlikte dünya ekonomileri bileşik kaplara dönüştüğünden, Rusya’nın yeni bir ekonomik krize girmesi, gelişmekte olan ekonomilerle birlikte Türkiye’yi de olumsuz etkileyecektir. 


Rublenin giderek değer kaybetmesinden dolayı halk bankalara hücum ederek elindeki parayı dövize çevirmek isteyince, Rusya’da bir panik havası yaşandı. Putin, paniğin büyümesini önlemek amacıyla, saatler süren ve canlı yayınlanan basın toplantısında, halkı ikna etmeye, yatıştırmaya çalıştı. Yetmedi, dövize hücumun önünü kesebilmek için, ek bir önlem olarak, faizler yüzde 17’lere yükseltildi.


İkinci Soğuk Savaş döneminde Rusya’nın güneyden kuşatılması yeniden gündeme geliyor. Bu nedenle Türkiye, Batılı dostları tarafından Rusya’ya yaptırımlar konusunda daha aktif olmaya çağrılırken, İran’a da aba altından sopa gösteriliyor. Petrol fiyatları, Rusya’ya olduğu gibi, İran’a karşı da bir tehdit ve etkili bir silah olarak kullanılıyor. ABD’nin yıllar sonra Küba ile barışmasını, Afganistan’daki hareketlenmeyi, Pakistan’daki Taliban baskınını da Rusya’ya karşı başlatılan İkinci Soğuk Savaş çerçevesinde değerlendirmek gerekir.


YENİ BİR RUSYA KRİZİ YAŞANIR MI?


Rublenin son altı ayda yüzde 45 oranında devalüasyona uğraması, aynı sürede Rusya borsasının yüzde 48.5 değer kaybetmesi, Rusya Merkez Bankası’nın, “petrol fiyatlarının 60 dolarlarda kalması halinde Rus ekonomisi 2015’de yüzde 4.5 oranında daralma yaşayabilir” açıklaması, “Yeni bir Rusya krizi gelebilir” yorumlarına neden oldu. 


Yeni bir Rusya krizi gelebilir mi?


Gelebilir; çünkü, 2008’de yaşan küresel ekonomik kriz de, Sovyetlerin dağılması sonrasında tek kutuplu hale gelen dünyada  küresel liderliğini sürdürmek ve yeni bir dünya düzeni oluşturmak, Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan engin coğrafyayı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bağlamında yeniden şekillendirmek isteyen ABD tarafından, özel olarak yetiştirilmiş uzmanların kağıt üstünde oluşturdukları toksik varlıklar üzerinden yaratılmış, narkoz etkisi oldukça güçlü bir krizdi. Şimdilerde de, petrol fiyatları baskılanarak, en büyük ihracat kalemi petrol olan Rusya krize sürüklenmek isteniyor. 


ABD’nin hedefleri açısından bakıldığında, 2008 küresel krizi başarılı olmuştur. Bu krizin narkotik etkisiyle dünya, Afganistan, Irak ve Libya’nın işgal edilmesine, enerji kaynaklarını yağmalanmasına, Ortadoğu’nun Cehennem’e dönüştürülüp ülkelerin parçalanmasına ses çıkaramamışlardır.


ABD, Barzani ve IŞİD eliyle yağmaladığı Irak, Libya Suriye petrolünü düşük fiyatla pazarlayarak Rusya’nın en önemli gelir musluğunu kıstı. Petrol fiyatı 60-65 dolar bandıda kalırsa, yılda 280 milyar dolar petrol geliri olan Rusya’nın petrol ihracatı en az 100 milyar dolar azalmış olacak. 30 milyar dolar cari fazla veren bir ülkenin 60-70 milyar cari açık vermesi yalnızca ‘gelir kaybı’ olarak açıklanacak bir durum değildir. Petrol gelirinin azalması Rus varlık fiyatlarının hızla değer kaybetmesine, borsasının çökmesine ve ekonomisinin daralmasına neden oluyor. Rus Merkez Bankası’nın  “petrol fiyatları uzun süre 60 dolar seviyesinde kalırsa, ekonomimiz 2015’de yüzde 4.5 oranında daralabilir” demesinin nedeni bu.


PUTİN YENİ BİR KRİZİN OLUŞMASINI ÖNLEYEBİLİR Mİ?


Rusya da borçlu bir ülke; 2015’te 150 milyar dış ödemesi var. 60-70 milyar cari açığı da hesaba kattığımızda, Rusya’nın önümüzdeki yıl 220 milyar dövize ihtiyacı olacak. Putin Rusyası 420 milyarlık döviz rezerviyle bu tablonun altından kalkabilecek mi; rublenin değer kaybını durdurabilecek mi? Sovyetlerin dağılmasıyla su yüzüne çıkan Rusya’nın ekonomik problemlerini yüksek petrol ve doğalgaz geliriyle kamufle edebilen Putin ABD ve Batılı ortaklarının dozunu giderek artırdıkları yaptırımlara direnebilecek mi? Özetle, yeni bir Rus krizinin oluşmasını engelleyebilecek mi?


Küreselleşme olgusunun bir sonucu olarak gelişmekte olan ülke paraları bileşik kaplar misali birbirini etkiliyor. Rublenin değer kaybına  bağlı olarak, TL de, son günlerdeki dalgalanma paralelinde değer kabına uğradı. Rusya’da bir ekonomik krizin patlak vermesi, gelişmekte olan ülkeler arasında en çok Türkiye’yi olumsuz yönde etkileyecektir.


Bir tarafta Rusya, Kazakistan, Belarus ve Ermenistan’ın oluşturduğu Avrasya Birliği, diğer tarafta AB ve ABD’nin oluşturduğu Batı kampı. Heriki kamp da Türkiye’yi kendi tarafında görmek istiyor.


Ekonomik ve siyasi gelişmelerin korku sarmalı oluşturduğu çok zorlu bir süreçten geçiyoruz.