‘’İki gözümün çiçekleri’’ diye adlandırdığın Anı Koleksiyoncusu ve Hayat Meyhanesi isimli kitapların hakkında konuşmaya başlamak istiyorum. İçerik ve çıkış süreçlerinden bahsedebilir misin?
Geçenlerde biri şöyle bir soru sordu bana; “ilk ne zaman yazmaya başladın? Düşündüm ama bir tarih bulamadım ve sevindim buna. Demek ki o kadar eskiymiş yazma telaşım; içimde varmış. Ben hâlâ kendimi büyük bir yazar olarak görmüyorum. Öyle güzel kitaplar kazanmış ki edebiyatımız, bazen saygısızlık yaptığımı bile düşündüğüm oluyor. Gelgelelim, bu kitap yazma deliliğine 2011 yılında başlamışım. Geçen eski defterleri karıştırırken gördüm notumu. Hayat Meyhanesi’nin ilk bölümünü orada yazmışım ve kitap 2015 yılında yayınlandı. Tabii kitap bittikten sonra yayınlanması da 1 yıl falan sürdü. Sen de biliyorsun çok fazla sabır ya da para gerektiren işler bu işler. Aslında çok elit görünen yayın camiamızın içinde çok fazla çatlak ses var. Bu sebeple bir ara bu hayalimden bile vazgeçecektim ki şansım döndü ve yayımlandı kitabım. Hayat Meyhanesi’ni yazarken de ikinci kitabı paralel olarak yazmaya başladım. O da 2016 yılında aynı yayınevinden (Kent Kitap) yayınlandı.

Radyo programı yapma serüveni nasıl başladı? Radyo programcılığı ile ilgili İleriye dönük bir hedefin var mı?

Programı sevgili dostum Numan Çakır ile beraber yapıyoruz. Numan, yayını yaptığımız üniversitede öğrenci zaten. Aslında zemini hazırlayan o. Bana teklif edince ben de balıklama atladım. Çünkü radyonun bendeki yeri büyük. Radyo olmasaydı yazmaya da başlamazdım. Geçmişi düşünüyorum da radyo dinlediğim o ıssız gecelerde o kadar çok şey yazmışım ki, sanırım yalnızlığımı yabancı birinin sesiyle ve kelimelerimle atlatmaya çalışmışım. O dönemlerde de içten içe hep edebiyat programı yapmak vardı hayalimde; gecenin bir vakti, şuh bir sesle insanların yarasına dokunmak istiyordum... Ama bizim programımız hayalimdeki gibi değil tabi; iki kişiden oluşuyor ve edebiyatı daha eğlenceli, insanları kasmadan ve onlara bilmedikleri şey yüzünden gerizekalıymış muamelesi yapmadan konuşuyoruz. Hani bazıları vardır ya, “aptal mısın yavrum nasıl bilmezsin bunu?” der gibi anlatır her şeyi ve hatta der de bunu. Ben o üsluptan hoşlanmıyorum. Zaten bizim olmayanı paylaşıyoruz insanlarla. Söz, Homeros’tan Bize Kalan bir şeydir diyerek, programın adını da o şekilde koyduk. Her Salı saat 22:00’da radyo.arel.edu.tr adresinde Homerostan Bize Kalan ne varsa onu konuşuyoruz



Seni en çok etkileyen duygu veya davranış nedir?

Ölüm duygusu çok etkiliyor beni. Ölümün varlığına katlanamıyorum. Öyle ki cenazelerden kaçarım hep; katılamam. Yazdığım hikâyelerde de belli oluyor bu duygu. Çok değerli insanları kaybettim hayatımda, o yüzden hayatın bir sonu olacağını düşünmek çok hüzünlendiriyor beni. Bu yüzden olsa gerek belki de ne zaman yüzünde yaşlılıktan dolayı kırışıklılıklar olan birilerini görsem biraz panikliyorum.

En son okuduğun kitap hangisi?

En son okuduğum kitap Stefan Zweig’in, “Satranç” kitabı. Şimdi de Marcel Proust’un, “Swanların Tarafı” kitabına başlayacağım.



Adını yakın tarihte duymaya başladığımız yazarlar arasından severek okudukların var mı?

Okunmayan her yazar yeni yazar, her kitap da yeni kitaptır aslında. Misal geçenlerde hiç John Steinbeck okumamış birisiyle tanıştım. Çok okuyan birine tuhaf geliyor bu tarz şeyler. Hani hiç Ömer Seyfettin okumamış yahut Cemal Süreya okumamış birini düşünürsek, onun için yenidir bu isimler. Gerçi laf kalabalığı yapmayayım, Tolga Yazıcı, Mustafa Orman, Türker Ayyıldız, Mehmet Fırat Pürselim aklıma gelen ilk isimler. Bu isimlerin öykü kitaplarını zevkle okudum. Romandaysa klasikçiyim, belli bir listem var ordan devam ediyorum.

Zaman senin için ne demek?

Mayalıların çok sevdiğim bir sözü var; zaman geçmez biz zamandan geçeriz.

Bir karakter olsaydın kim olurdun?

Don Kişot olmak isterdim.

Planlı yazmak mı yoksa çalakalem yazmak mı?

Gogol, her gün mutlaka birkaç saat yazarmış ve yazılarını hep ayakta durarak, yüksek sesle yazarmış. Sonunda delirdi adamcağız. Planlı olmak tabii ki çok önemli. Çünkü bir metin yazmak da bina yapmak gibi, temellerini sağlam yapmazsanız yıkılır. Ama bir anlık yazmaların da yeri çok önemli. Şu şekilde; ilham, fikir, yahut her neyse adı, onu kaçırmamanız lazım. Geldiği anda hemen not almanız, yazmanız gerekiyor. Bu şekilde anca daha duygulu eserler ya da çarpıcı fikirler çıkarabilirsiniz. Ama o duyguyu belli bir planla şekillendirmez ve kâğıda dökemezseniz, yani ilk yazdığınız haliyle bırakırsanız olmaz. Aklınızın bir köşesinde kalıp istediğiniz zaman dışarıya çıkaracağınızı düşünüyorsunuz ama ne yazık ki olmuyor öyle.

Kitaplarını okumuş olan ve okuyacak olanlara söylemek istediklerin…

Bazen kitabımı okuyanlar bana yazıyorlar, utancımdan diyecek bir şey bulamıyorum. İyi ki varlar. Hayatına dokunduğum ve dokunacağım herkese selam ederim. Kitap okumak iptiladır, müptelalara selam olsun!

 
Editör: TE Bilisim