Seneler önce büyük anne ve büyük babamızdan dinlediğimiz masalların hiç birini çoğumuz hatırlamayız. Önlerinde diz çöker anlatmasını beklerk

Seneler önce büyük anne ve büyük babamızdan dinlediğimiz masalların hiç birini çoğumuz hatırlamayız.
Önlerinde diz çöker anlatmasını beklerken, bugün ne anlatacak diye merak içinde bekler, bütün torunlar etrafına toplanırdık.
Dedem ise sarı bir kese kâğıdını eline alır içinden birer avuç hepimize çerez, gofret bazen parlak jelâtin kâğıtlarına sarılmış akide şekerlerini dağıtıp masal ya da hikâyesini anlatmaya başlardı.
Açık söylemek gerekirse hiçbirini hatırlamıyorum şu an.
Anlattığı hikayelerin çoğu savaş yıllarında yaşanmış olaylar ya da kıssadan hisse tadındaydı.
Geçtiğimiz günlerde gösterilmeye başlanan Vatanım Sensin dizisini izlerken o günlerde yaşayanların ne kadar zorluklar içinde olduklarını görüyoruz.
Gerek sinema sektöründe, gerek ise günümüze kadar gelen hikayeler bize gösteriyor ki; azim ve inanç ile bizler yoktan var olan bir milletiz.
Tarihi diziler ne kadar uyarlanma yapılsa da ana temalarında gerçekleri yansıttığı için seviyorum.
O yıllarda hemen hemen her ailenin anlatılacak bir kaybı, anısı mutlaka vardır.
Aslına bakarsanız incelendiği zaman her öykü kendi içinde çok dikkati çeken olaylardan oluşmaktadır. Bir çoğu dizilere ve sinema sektörüne konu olmuş, olacak türdendir.
Geçmişten günümüze yadigar kalan aile anıları dilden dile yeni nesillere ulaşmaktadır. Geçmişe bakıldığı zaman savaş yıllarında pek çok kayıp verilmiş, çocuklar babasız, anneler eşsiz kalmıştır.
Büyük babamın anlattığı gerçek hikayelerin hiç birini hatırlamamakla birlikte, büyük annemden dinlediğim bir hikâye var ki; İşte onu hiç unutmadım. Çocukluk yıllarımda beni etkileyen bu hikaye büyük annemin kendi çocukluğuna ait gerçek bir hikayeden oluşmaktadır.
O günü hiç unutmadım, söze başlarken yüzünde beliren hüzün, ne denli zor günler geçirdiklerinin bir habercisi gibiydi.
Anlatılanları olduğu gibi aktarıyorum.
‘’Bundan seneler önce, savaş yıllarında babamız savaşta şehit olmuş, biz üç kardeş ve annem tek başımıza kalmıştık.
Annemiz karnımızı doyurmak için dağlardan otlar toplar, odun ateşinde topladığı otları pişirir bizim karnımızı doyururmuş.
Herkes çok fakirdi o yıllarda. Giysilerin yırtılan yerleri yama yapılır, tekrar giyilirdi.
Savaş devam ederken bir anda düşmanın askerlerinin yaklaştığını duyan köylüler çocuklarını alıp kaçmaya başlamışlar. Annem bebek olan kardeşimi kucağına almış, benim elimden tutmuş, diğer kardeşimde peşimizden geliyor, dağ tepe demeden kaçıyorduk. Şimdi anlıyorum annemin amacı bütün düşman askerlerinden kaçanlar gibi tren istasyonuna varmak ve trene binip İstanbul’a gitmekti. İki gün boyunca aç, susuz ve perişan halde yola devam ettik, sonunda tren istasyonuna varmıştık. Herkes telaş içinde bir an önce trene binmeye çalışıyor itilip kakılıyor, o kalabalık içinde annem bizi kaybetmemek için büyük çaba gösteriyordu. Yanımıza gelen bir görevli bize çok yardım etmiş daha sonra annemin haline acımıştı.
- Hanım sen bu üç çocukla nasıl baş edeceksin, hem sana engel oluyorlar yola böyle devam edemezsin, bebeği bana ver, eşimin çocuğu olmuyor ona kendi evladımız gibi bakarız, İstanbul’a gidince de benim adım, adresim burada yazılı beni bulursun.
Biz küçük kardeşimi o görevliye teslim etmiştik yapacak hiç bir şey yoktu annemin hali kalmamıştı.
İstanbul’a vardığımızda küçük kardeşimi çok aramıştık, bütün aramalara rağmen bulamamış, hep aklımızın bir kenarında merak ediyorduk.
Annem bizi zor koşullarda büyütmüştü, savaş bitmiş biz büyümüştük. Büyük dedenle evlendiğimiz yıllarda, herkes polis radyosunu dinlerdi, savaş yıllarında kaybolan yakınlarını bulmak isteyenlerin anonsları yapılırdı. Kardeşimi bulmak için bizde başvurmuştuk, aradan geçen onca zaman içinde kim bilir nasıl biri olmuştur diye meraklanırdık. Bir gün bizde kardeşimi bulur kavuşur muyuz diye düşünürdüm. Annem öldüğü zaman ‘kardeşinizi bulun’ demiş evlat hasreti ile gözlerini kapatmıştı. Evimizin girişine annemin büyük bir siyah beyaz resmini asmıştık.
Teyzenler dünyaya geldiğinde aradan geçen onca zaman içinde umudumuzu kaybetmek üzereyken eve bir telgraf gelmişti. Telgraf İstanbul’dan geliyordu. Yazan kişi kardeşimizin o olduğunu, kayıp ilanını radyoda dinlediğini ve 2 gün sonra gemi ile geleceğini yazıyordu. Büyük bir heyecan ve koşturmaca başlamıştı evde.
Hemen temizlikleri yapmış, yemekler hazırlamıştım. Teyzenleri tiril tiril giydirip hep birlikte gemiyi karşılamak için limana gitmiştik, gemi yanaşmak üzereydi vardığımızda. O kadar çok heyecanlanmıştık ki; içim içime sığmıyor, kalbim deli gibi atıyordu. Yolcular gemiden inmeye başlamış, biz acaba hangisi diye bakınıyorduk, gelen telgrafta üzerine ne giyeceğini yazmıştı.
Geminin ahşap merdivenlerinde, başında şapkası, üzerinde krem rengi döpiyesi ile merdivenleri yavaş yavaş inen ve koluna girerek yardımcı olmaya çalışan eşi karşımızdaydı. Sevinç ve hüznü aynı anda yaşamıştık, hem gülüyor hem ağlıyor bir yandan da çığlıklar atıyorduk.
Deden bir fayton tutmuş hemen evimize gelmiştik. Kapıdan içeriye girer girmez gördüğü anneminiz resmine bakıp ağlıyor, biz ise resimle arasındaki benzerliğin inanılmaz olduğunu görüyorduk.
Bizden kardeşimi alan görevli, kardeşimizi çok iyi yetiştirmiş, yetiştirirken hangi koşullarda yanlarına aldıklarını, anne adını ve babasının savaşta şehit olduğunu kaç kardeş olduklarını bütün bilgileri sürekli anlatarak unutmamasını sağlamış.
Seneler sonra kardeşime kavuşmuştuk. Eşi ile birkaç gün kaldıktan sonra İstanbul’a evlerine dönmüş ve karşılıklı gelip gitmeler başlamış, kardeşimizle kaynaşmıştık ’’.
Bizler savaşın ortasında olmasak dahi savaşı büyüklerimizin anlattığı kadarı ile dinlerdik. En çok da savaş yıllarında yaşanan olaylar, bizlere masal gibi gelir hayalimizde canlandırmaya çalışırdık.
Bu hikâye ne zaman aklıma gelse, o dönemlerde eşinden, annenin evladından, kardeşin kardeşinden ayrı düştüğü ve zorluklar içinde geçen senelerin bir ömür izlerini taşıdıklarıdır.
Benim hikâyem mutlu son ile bitiyor ancak hepimizin bildiği gibi her savaş hikâyesi mutlu son ile bitmiyor.
O günleri tekrar yaşamamak dileği ile, barış ve dostluk içinde, umutlarımızın hiç bitmemesini dilerim.
Sevgi ile kalın.