Birinci Dünya Harbi, Almanya ile 11 Kasım 1918’de yapılan ateşkesi müteakip fiilen sona erince barışla ilgili konferans tam yüz yıl önce bu günlerd

Birinci Dünya Harbi, Almanya ile 11 Kasım 1918’de yapılan ateşkesi müteakip fiilen sona erince barışla ilgili konferans tam yüz yıl önce bu günlerde başlamıştı. 

Paris’te 12 Ocak’ta İngiliz, Fransız, ABD ve İtalyan delegasyon başkanları hazırlık için toplandılar. Bilahare 28 devlet ve 4 sömürge ülkenin katıldığı konferans, 18 Ocak 1919’da, Fransız Cumhurbaşkanı tarafından Paris’te açılmıştı. 

Konferansın amacı; savaşta yenilen ülkelerle yapılacak barış şartlarının belirlenmesi olsa da yeni kurulacak devletlerin statülerinin ve Avrupa’nın geleceğinin tesbiti, milletlerarası alanda yeni bir düzen kurulması konularına kadar genişletilmişti. 

Konferansa hakim olan İngiltere, Fransa, ABD, İtalya ve Japonya’nın başbakan ve dışişleri bakanlarından oluşan bir On’lar Konseyi tesis edilmişti. Daha sonra bu konseyin içinden İngiltere, Fransa, ABD ve İtalya’nın katıldığı, bütün karar alma yetkilerini kullanan Dört’ler Konseyi ortaya çıkmıştı. Ama aslında Konsey İngiltere ve Fransa’nın hakimiyeti altında idi. 

Paris Konferansı; 15 Şubat’a kadar yeni kurulacak Milletler Cemiyeti ile ilgili hususları, 14 Mart – 7 Mayıs arasında Avrupa’nın toprak sorunlarını görüşmüş. 15 Şubat – 14 Mart arasında çalışmalara ara veren Konsey’ce 7 Mayıs’tan sonra Alman delegasyonu anlaşma hükümleri hakkında bilgilendirilmişti. 

Bu arada 3-4 Şubat tarihlerinde Yunanistan Başbakanı Venizelos da, Anadolu’da Meis Ada’sından kuzeye Marmara Denizi’ne doğru çizilen bir hattın batısındaki araziyi (Boğazlar bölgesi hariç) talep etmişti. İtaya ise, Venizelos’un belirttiği bölgenin büyük bir kısmının (İzmir ve Aydın) daha önce 26 Nisan 1915 Londra ve 17 Nisan 1917 St. Jean de Maurienne gizli anlaşmaları ile kendilerine vaadedildiğini belirterek itiraz etmişti. İngiltere ise; Londra’da Antalya’nın İtalya’ya vaadedildiğini, İzmir ve Aydın bölgelerin söz edildiği Maurienne anlaşmasının, Rusya’nın değişen tutumu nedeni karşısında muteber sayılamayacağını belirtmiş, bilahare ABD’nin de muvafakatı ile Ayvalık, Soma, Kırkağaç, Alaşehir ve Kuşadası’nı Yunanistan’ın işgali kararlaştırılmıştı. 

Konferansa katılan Ermeni temsilcileri de; bütün Doğu Anadolu bölgesi ile Diyarbakır, Maraş, Adana ve İskenderun’u içine alan bölgenin Ermeni devleti için, 20 yıl süre ile büyük devletlerin himayesine alınmasını istemişlerdi. 

Ortadoğu’da da; Suriye’nin Akka’dan itibaren kuzeyi ile Adana ve Mersin bölgelerinin Fransa’ya, Bağdat ve Basra arasındaki Irak’ın güneyinin de İngiltere’ye verilmesi, 16 Mayıs 916’da her iki devlet arasında Skyes-Picot antlaşması ile kararlaştırılmıştı. Geri kalan topraklarda da bir Arap devleti veya federe Arap devletleri kurulacaktı. 

Konferansta ele alınan en önemli meselelerden biri de Boğazların statüsünün tesbiti idi. Rusya tarihi emeli Boğazlara sahip olma taleplerini, 4 Mart 1915’de İngiltere ve Fransa’ya bildirerek kabul de ettirmişti. Buna göre; İstanbul’u, Boğazları, Midye-Enez hattına kadar Trakya’yı, İzmit ve Sakarya Nehri’ne kadar İstanbul’un doğusunu ve Marmara Denizi’ndeki adaları istiyordu. 1917 Rus ihtilali ile Rusya için kendiliğinden ortadan kalkan Boğazlar konusuna ABD Başkanı Wilson; 8 Ocak 1918’de açıkladığı ilkeler arasında “Boğazların devamlı olarak bütün milletlerin gemilerine açık olması ve bu kuralın Milletlerarası garanti altına alınması” formülü ile değinmişti. Daha sonra İngiltere’nin, Boğazlar bölgesinin ve kurulması düşünülen Ermenistan’a ABD’nin mandası altına alınmasını teklifine ABD Senatosu muhalefet etmişti.

Konferansta daha önce Avrupa’da kendisine bırakılacak yerlerin verilmemesi ve Anadolu’da da İzmir’i Yunanistan’ın işgal edeceği kararı üzerine bir ara konferansı da terk eden İtalya; 29 Nisan 1919’da Antalya ve Marmaris’e birlik çıkarmaya başladı. 

Fransa’nın pek tasvip etmemesine rağmen 15 Mayıs’ta da Mondros Ateşkes Anlaşması açıkça ihlal edilerek Yunan Ordusu İzmir’e, iki gün sonra İtalyan birlikleri de Kuşadası’na çıktı. 

Çıkar ve beklentilerin çarpıştığı konferansta İngiltere’nin baskın tutumları, Fransa ve İtalya ile aralarını açmaya başlamıştı. 

21 Mayıs’ta İngiltere bu defa da Anadolu’nun İtalya, Yunan ve Ermeni işgali altındaki bölgeler dışında Osmanlı’ya bırakılacak bölümüne bağımsız verilmeyecek ise ABD mandası altına alınmasını ortaya attı. Daha sonra da harbin mağlupları arasında sadece Osmanlı delegasyonu konferansa davet edildi. 

Davete Haziran ayı içinde Sadrazam Damat Ferit Paşa icabet etti. Yaptığı konuşmada; Toros’ların Türklüğün sınırı olduğu, İttihatçıların Bolşeviklerden daha zararlı oldukları, Ermeni tehciri sırasındaki ölü sayısının Ermenilerin ortaya attığından daha fazla olduğu gibi hiçbir şekilde uygun olmayan beyanlarda bulunmuştur. Ayrıca Türk unsuru ile meskun bölgelerde öngörülen Ermenistan’a hiç muhalefet etmeden, Araplarla bağların muhafazasına çalışmıştı. 

Oysa bu söylemler; Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde, Anadolu’da temelleri atılmaya başlanan milli hakimiyete dayalı, hiçbir şarta tabii olmayan müstakil yeni bir Türk devleti tesis etmek hedefi ile tam bir çelişki içinde idi. 

Mustafa Kemal Paşa’da 3 Haziran 1919’da Anadolu’daki askeri ve mülki amirlere gönderdiği telgrafla Osmanlı delegasyonunun Paris Konferansındaki tutumlarını şiddetle tenkit etmişti. 

Türk milleti toplanıyor ve ayağı kalkıyordu. 

Değerli okurlarım, 

3 Ocak tarihli makalemde, barışın oldukça geç yapılabildiğini belirtmiştim. Bugün de Paris Konferansının sadece bizimle ilgili çalışmalarına değindim. Ve Almanya, Avusturya, Bulgaristan’dan sonra Sevr ancak 10 Ağustos 1920’de sadece İstanbul Hükümeti ile imzalanabildiğinden kazanılan süre, akıl almaz bir maharetle kullanılarak efsane Kurtuluş Savaşı’nın siyasi ayağı, silahlı gücü ve konsepti oluşturulmuş, yumruk gibi bir araya gelen bu büyük millet ayağa kalkmış ZAFER’i yakalamış ve Cumhuriyeti kurmuştur. 

Başta Ebedi Başkomutanımız Ulu Önderimiz Atatürk olmak üzere O kahraman ve büyük nesil en yüksek duygularla selamlıyorum, Ulu Tanrı’dan rahmet diliyorum. 

Mekanları cennet olsun.