1983 yılında Yunanistan yerel mahkemeleri, isimlerinde “TÜRK” kelimesi olmasını gerekçe göstererek “BATI TRAKYA TÜRK ÖĞRETMENLER BİRLİĞİ” ve “GÜMÜLCİNE TÜRK GENÇLER BİRLİĞİ’nin” kapatılmasına karar vermişti. Yunan Yargıtay’ı, 04 Kasım 1987’de Yerel mahkemenin  kararını   “Batı Trakya’da Türk Olmadığı” iddiasıyla onayladı.

Batı Trakyalı Türkler, 05 OCAK 1988’de durumu öğrenmiş, fakat O tarihlerde Davos’ta yapılacak Özal-Papandreu görüşmesinin aksamaması düşüncesiyle Türkiye sessiz kalmıştı.

Hayal kırıklığına uğrayan Batı Trakya Türkleri, kendi haklarını savunma amacıyla mücadele kararı almışlar, fakat yürüyüş yapma isteklerine Yunan Hükümeti izin vermeyerek Türklerin herhangi bir şekilde biraraya gelmesinin yasaklandığını duyurmuştu. Batı Trakya’da yaşanan baskılardan bunalan binlerce Türk, 29 Ocak 1988’de Gümülcine’ye geldi. Bunun üzerine Hükümet tarafından camiler kapatıldı, Batı Trakya Türk Milletvekili Ahmet Faikoğlu’nun itidal tavsiye eden konuşmasının ardından topluluk dağılmaya başladı, fakat çatışma ve haksız tutuklama haberlerinin ardından dağılan insanlar yürüyüşe başladı. Polis şiddet kullanarak ve döverek Türklerden oluşan kalabalığı dağıttı. 

Olayların durulmasının ardından iki yıl geçtikten sonra, 29 Ocak 1990’da   Azınlık Yüksek Kurulu’nun olayların yıldönümü nedeniyle eski camide düzenlenecek mevlitle anmak istemesi üzerine, Yunanlılar mevlidi engellemek amacıyla çeşitli senaryolar üretmeye başladı. 1988’de yaşanan kötü olayları anmak amacıyla sessiz bir yürüyüş için sokağa çıkan Batı Trakya Türklerine Yunan polisi çok sert müdahale etti.

Gümülcine Maronia Kilisesi METROPOLİTİ DAMASKİNOS’un çağrıları, Yunan fanatikleri etkilemiş, Solakadis isimli bir Yunanın saldırıya uğradığı ve öldüğü şeklinde YALAN HABERLERLE HALK KIŞKIRTILMIŞTI.

Galeyana gelen ellerinde zincir, demir, sopa olan yüzleri maskeli fanatik ve faşist Yunanlılar dapolisin gözleri önünde Türklere ait işyerlerine ve kahvehaneye taş, sopa, bıçak ve demir çubuklarla saldırdılar, dükkânlarının camlarını, kapılarını kırdılar, mallarını yağmaladılar. Müftü M.Emin AGA ve Bağımsız Milletvekili Ahmet FAİKOĞLU’da dahil bir çok Türk yaralandı. Bu olaylarda Baskın Oran’ın ifadesiyle Yunan polisi olaylara seyirci kalmış ve hatta saldırganlara yer yer yol göstermiştir. Yunanistan’da yaşayan Türk azınlığın can ve mal güvenliği korunamamıştır.

Batı Trakya Türkleri halen, en temel insan ve vatandaşlık haklarından mahrum bir şekilde Yunanistan’ın Batı Trakya’da yaşamlarını sürdürüyor ve Yunanistan’ın uyguladığı baskılar devam ediyor. “Batı Trakya’da Türk yoktur” diyerek yargı kararı ile Batı Trakya Türk azınlığı hakkında düşüncelerini ortaya koyan Yunanlı yetkililer, bugün de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aleyhte kararına rağmen İSKEÇE TÜRK BİRLİĞİ, RODOP İLİ TÜRK KADINLARI KÜLTÜR DERNEĞİ ve EVROS İLİ AZINLIK GENÇLERİ DERNEĞİ’ninaçılmasına izin vermemektedirler.

29 Ocak, Batı Trakya’da yaşıyan Türklerin geleneklerini terk etmeden, kendini onurlu bir vatandaş gibi hissederek Yunanistan’da yaşamak istediğini yüksek sesle dillendirdiği gündür. Evrenesel hukuk ilkeleri çerçevesinde, adil ve eşit yurttaşlar olmak, antlaşmalarla kendilerine tanınmış haklarını özgürce kullanmak , İnsanca yaşama haklarına saygı gösterilmesini istemek suçmudur???

Milli Direniş ve Toplumsal Dayanışma Günü’nü anmayı dahi yasaklayan, tarih sayfalarında 29 Ocak 1990 gününü karaya boyayıp, kendinde Batı Trakya Türk Azınlığı mensuplarına ait iş yerlerine dönük vandallığı hak gören faşizan tutum unutulmamalıdır. Hak ve hukuku uluslararası antlaşmalar ile belirlenmiş bir azınlığın haklarının yıllardır gasp edilmesine sessiz kalan Avrupa Birliği’nin çifte standardının izahı olamaz. dünyaya demokrasi ve insan hakları dersi vermeye kendini yetkili gören, herkesi tarihiyle yüzleşmeye davet eden ve Avrupa Birliğinin üyesi olan bir ülkede bu hukusuzkuğa göz yumulması kabul edilemez...

Avrupa Birliği’nin yıllardır dillendirdiği, kriter olarak diğer ülkelere dayattığı, AB’nin kuruluş ilkelerini oluşturan demokrasi, adalet, insan hakları, ifade özgürlüğü ve eşit eğitim hakkı gibi değerler anlamını kaybetmekte ve geçersizleştirilmektedir.

Türkiye'ye karşı terör örgütlerini destekleyen, teröristbaşı bebek katili Öcalan'a Kıbrıs Rum Yönetimi'nin pasaportunu vererek insanlık suçu işleyen Yunanistan, Türkiye'ye karşı düşmanca tutumundan hiç vazgeçmediği gibi halen yaptıklarıyla vazgeçmeyeceğini de göstermektedir.

Türkiye’de yaşanan 6-7 Eylül olayları çok iyi bilinmesine rağmen, Yunanistan’da 1988 ve 1990 yıllarında  Yunanlıların, linç etmek amacıyla Batı Trakya Türklerine saldırdığı, işyerlerini yakıp yıktığı, insanlığın ve insan haklarının kaybolduğu karanlık 29 OCAK olayları Türk Kamuoyunda bilinmez. Bu nedenle Batı Trakya Türklüğü’nün sorunları STK’lar başta olmak üzere, aydınların ve akademik çevrelerin konuyu derinliğine incelemeleri, panel, sempozyum, konferanslarla ve hatta film veya dizi yapılarak gündeme getirilmesi gerekmektedir. Yaşanan acılar görmezden gelinemez ve telafisi zamana bırakılarak meşruiyet kazandırılamaz.

Batı Trakya Türklerinin insanca yaşama ve insan haklarından yararlanma mücadelesinin önemli bir dönüm noktası olan 29 Ocak tarihinde kendilerine yapılan saldırıları, daima hatırlamalıyız.