Aylardır ABD-Türkiye ilişkilerinin Biden döneminde nasıl bir evrede yaşanacağı konusunda çeşitli görüşlerle karşılaştık. Seçim zamanından bu zamana kadar geçen sürede konuşulan konular ile ilgili henüz bir gelişme yaşanmadı. Süreç böyle sessiz ilerlerse daha çok senaryo üretilebilir hatta aynı konuları tekrar tekrar yazıp çizip ABD-Türkiye ilişkilerini konuşmaktan bıkıp bitap düşeceğimiz bir hale gelebiliriz ancak bunun için henüz erken. Çünkü doğacak bir bebeği beklemenin heyecanı ve ebeveyn tedirginliği ile şu an tüm gözler iki devletin kritik konularının bir an önce çözümlenmesi üzerine odaklanıyor. Bu yüzden aslında dolaylı veya net bir şekilde bu sene “yenilikler” ile şekillenecek her iki tarafında stratejilerinin ve yarım asırlık müttefikliğine farklı bir ışık tutacak olaylara şahit olacağız. Bu ışık taraflardan birini karanlığa gömme umudu taşısa bile..

Türkiye son 5 yıldır dış politikasında güçlü ivmeler kaydetti ve bunun üzerine yapmış olduğu görüşmeler ile diplomasi tavrını Doğu-Batı ülkelerine ifade ederken bazı ülkelerin de memnuniyetsizliğinin ve karşıt hamle planlarının ana odağı oldu. Özellikle Doğu Akdeniz krizinde “oyun bozan” rolü ile uluslararası hukuk haklarını sonuna kadar savunan ve taviz vermeyen Türkiye ,  fikir ve hamle teşviki almadan hareket etmekte zorlanan ülkelerce, maviliklere yelken açarken karşılaşılan bir buz dağı olarak görüldü. Bunun üzerine yıldırıcı, tahrik edici özellikle askeri ve güvenlik konularında zorlayıcı , Türkiye’yi tabiri caizse sinir testine tutan birçok girişimde bulundular. Yunanistan ile Mısır‘ın imzaladığı Deniz Yetki Sınırları Anlaşması bu duruma verebilecek en basit örneklerden biri. 

Doğu Akdeniz piyonu olan ülkelerin hedefi Mısır ile Türkiye arasında yapılacak iş birliğini önleme ve iki ülke arasındaki gerginliğin başta Yunanistan olmak üzerek Fransa BAE, Suudi Arabistan açısından işe yaramasıydı. Arap baharından sonra değişen sömürge stratejisinin ve darbeden sonra Mısır’da Fransız değerlerinin yoğunlukla artması nedeniyle aslında bu durum Mısır’ın Fransa’ya karşı güven oylamasıydı. O sıralarda Türkiye çok eleştirildi . Özellikle Mısır ile ilişkilerinin yapılanmasına yönelik girişimlerde bulunması gerektiğinin altı çiziliyordu. Oysa, Libya ile yakından ilgilenen ve Hafter gücüne karşı çıkan Türkiye’ye karşı Mısır, söyleyeceği sözlerin repliklerini çoktan eline almıştı. Sisi’nin "Sirte ve Cufra kırmızı çizgimizdir" açıklaması günlerce konuşulmuştu. Yani Mısır eski Mısır değildi hatta artık Orta Doğu eski Orta Doğu değil. Arap baharından sonra Orta Doğu'daki çoğu ülke eski düzenini sağlayamadı. Büyük güçlerin ilelebet oyuncağı haline gelmiş bu ülkeler dini etnik ve sosyolojik yapıları üzerinden büyük planların kapılarını açan ufak bir anahtarlıktan başka bir şey olmadılar.

Biden'ın Doğu Akdeniz'deki tavrı ne olacak?

İnsan hakları ve demokrasi sorunu, Biden‘ın Erdoğan’ı otokratik olarak görmesi,S400 sorunu, ABD‘nin YPG ile vazgeçemediği ortaklığı gibi sorunların yanında Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ın da sorun olarak ön plana çıkarılmasını muhtemel görüyorum. Türkiye’nin artışa geçen jeopolitik öneminin ABD tarafından Akdeniz’de görülmemesi ve kriz sorumluluğunun Türkiye’ye yüklenilmesi durumunda ilişkiler açısından olumlu bir gelecekten bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Trump döneminde Doğu Akdeniz’deki ABD etkisini ,Türkiye ve Yunanistan için diplomasi diyalog çağrısı yaklaşımında gözlemledik. ABD o dönemde sadece iki NATO üyesi arasında Doğu Akdeniz’de yaşanan askeri gerilimin kimseye değil sadece transatlantik birliğinde bölünmeler görmek isteyen rakiplere fayda sağlayacağını belirtmiş ve Türkiye-Yunanistan arasında yaşanan enerji rezervleriyle ilgili anlaşmazlığın diplomatik yollarla çözülmesi çağrısında bulunmuştu. Ancak Biden döneminde, Orta Doğu ve özellikle de Doğu Akdeniz'de siyasi olarak farklı görüş ve çıkarların konuşulacağını ve Türkiye’nin bu bölgede hakları konusunda yeni yönetim ile birçok konuda karşı karşıya geleceğine kesin gözüyle bakıyorum.

 Biden , Trump'ın uluslararası arenada yarattığı boşluk ve belirsizlikten Türkiye’nin yararlandığını ve Türkiye'nin bu dönemde oluşturduğu istikrarı bozmak adına her şeyi yapmak istiyor. Bunu Türkiye’nin meşru haklarında taviz vermeyeceği Doğu Akdeniz bölgesinde de yapmak isteyecektir. Zaten yakın zamanda Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımı ve egemenlik alanı mücadelesinde Türkiye ve KKTC’nin karşısında yer alacağı konusunda tereddüt etmediğimiz ABD, ‘Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na üyelik başvurusunu gerçekleştirdi. ABD ,forum üyeleri tarafından ‘daimî gözlemci’ olması için Türkiye’yi Doğu Akdeniz denkleminde dışarıda bırakan projeye davet edildi. Türkiye, sıkıştırılmış stratejik çemberde bulunsa da ,  her zaman yapığı gibi uluslararası hukuk haklarının desteğini alarak Doğu Akdeniz’de körfeze sıkıştırılamayacağını kanıtlayacaktır.

Diğer açıdan bakıldığında da aslında ABD-Türkiye ilişkileri dönemsel olarak çalkantılı zamanları hep var oldu. Dünya kamuoyunun bildiği Trump-Erdoğan yakın ilişkililerine rağmen , Rusya'dan satın alınan S-400 hava savunma sistemleri konusu ve yaptırımlar Trump döneminde ortaya çıkmış bir gündem. Sadece bu sürecinin getireceği sorunlar veya çözümler Biden etkisiyle nasıl devam edeceğini merak ediyoruz. Ayrıca Trump döneminde yaşanan sıkıntıları da hatırlayalım. Rahip Brunson olayı, ardından doların yükselişi, bir rahibin ekonomi üzerinde etki edebilmesi ile karşılaşıldığı o şok dönem, F-35 jetlerinin tesliminin iptali ve İran yaptırımlarının delinmesi, Fethullah Gülen'in iadesi gibi birçok konuda anlaşmazlıklar yaşandı. Ancak kişisel yakınlık nedeniyle zaman zaman bu gerilimler iki liderin telefon görüşmeleri ile çözüme kavuşabiliyordu. Biden döneminde bunun pek mümkün olmadığını biliyoruz.

Biden henüz Erdoğan’ı aramadı ancak aynı zamanda Netenyahu ve Sisi ile de bir görüşme gerçekleşmedi. Olağandışı diplomasi gecikmeler önemli mesajlar içerse de Biden‘ın liderleri bölgesel olarak kategorize ettiğini de bir açıdan bize göstermiş oluyor. Orta Doğu liderlerine karşı sessizliği ve görüşmeleri sona bırakması bir yana dursun Biden’ın Türkiye’yi Ortadoğu ülkesi statüsünde gördüğünün de göstergesi olabilir. Ancak her ne kadar bölgesel konum olarak Ortadoğu’ya komşu bir ülke olsak da liderlerin çöküşüne imza atılabilecek, iç savaş ve şiddetin kol gezeceği, kaosundan beslenilip bazı ülkeler için siyasi, sosyal ve ekonomik kazanca neden olabilecek bir Orta Doğu ülkesi değiliz. Ve bu ülkeler ile karıştırılamayacak kadar da güçlü bir Türkiye’yiz.

 Mutlu Günler Dilerim.