‘’Kıbrıs’ta müzakereler ‘bütünlüklü çözüm anlayışı’ ile yürütülmektedir. Bu noktada belki de bir aşamada artık Papa seçiminde yapı

‘’Kıbrıs’ta müzakereler ‘bütünlüklü çözüm anlayışı’ ile yürütülmektedir. Bu noktada belki de bir aşamada artık Papa seçiminde yapılan, hani kapanırlar bir yere de beyaz duman çıkıncaya kadar çıkmazlar! Bizim de böyle bir döneme ihtiyacımız olacak.’’ (K.K.T.C Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı)
Türkiye’nin geçtiğimiz ayın 29’unda AB ile yapmış olduğu görüşmede Kıbrıs konusu da ele alınmış, özellikle son dönemde adada devam eden müzakerelerde oluşmaya başlayan ama içeriğinin ne olduğu bilinmeyen mutabakat çerçevesinin bir an önce sonuçlandırılması yönünde ada, adeta uluslararası bir trafiğin merkezi haline gelmiştir!
Rusya ve ABD Dışişleri bakanlarının peş peşe Kıbrıs gelmesi, 41yıl aradan sonra ilk kez bir Amerikan Dışişleri Bakanının Bay Kery’nin, K.K.T.C yapmış olduğu ziyaret, bu ziyaret sonrasında verilen mesajların içeriğinin; çözümün ‘’Birleşik Kıbrıs’’ çatısı altında ama özellikle enerjiye yönelik olması dikkat çeken en önemli gelişmelerdir…
Bu arada Ankara’ya gelen BM temsilcisi Eide; Başbakan Davutoğlu ile yapmış olduğu görüşmede; Rum ve Yunanlıların şiddetle karşı çıktığı Türkiye’nin garantörlüğü için: ‘’Garantörlük en son görüşülecek. Öyle bir anlaşma yapacağız ki, hem Rumlar hem de Türkler adada kendilerini güvende hissedecekler’’ açıklamasını yapmıştır.
Aslında 1968 yılından bugüne süregelen müzakerelerde pek çok lider değişmiş ama değişmeyen yegâne şey: Rum tarafının Kıbrıs Türk Halkına azınlık haklarından bir fazlasını vermeyeceği konusunda yaşanan uzlaşmaz tutumu olmuştur!
1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin anayasal kurucu ortağı olan Kıbrıs Türk’ü, 1963 de Rumlar tarafından bu ortaklıktan atılmamış mıydı? Kanlı Noel diye tarih sayfalarına geçen o toplu katliamları Rum çeteleri yapmamış mıydı?
3 Ekim 2005’ten beri devam eden AB müzakerelerinde, hiçbir şekilde konu dahi edilmemesi gereken Kıbrıs konusu; çözde gel dayatması ile neden Türkiye’nin önüne konuldu?
24 Nisan 2004 tarihinde yapılan ‘Annan Planı’ referandumunda, Türkiye’ye, Kıbrıs Türk Halkına oynanan oyun unutuldu mu?
Bu güne baktığımızda;
Emperyalizmin temsilcilerinin 2001 yılı sonrasında fiilen uygulamaya koydukları BOP projesi kapsamında; Arap Baharı ile başlatılan Ortadoğu ülkelerindeki ülke/lider/yönetim değişikliklerinden, bölgede ama özellikle ülkemizin çevresinde giderek tırmanan teröre odaklı sıcak savaşın, Suriye’de gelişen son durumundan, bu kritik sürece Rusya’nın da dâhil olmasından, bir Rus uçağını haklı bir nedenle de olsa düşürmemizin tüm yansımalarından; Kıbrıs adasının etkilenmemesi söz konusu dahi olamazdı!
Böylesine kritik bir sürecin yaşandığı bu coğrafyada, Akdeniz’de bir uçak gemisi konumunda bulunan, etrafındaki zengin doğal gaz rezervleriyle enerji merkezi olmaya aday Kıbrıs adasında, bir an önce çözüme ulaşılması için emperyalist baskı giderek artacaktır…
Ancak bu çözüme nasıl varılacaktır? Devam eden müzakerelerde, Türk tarafında büyük bir sessizlik hâkimdir!
Bu noktada Türkiye’nin ‘AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Selim Yenel’in’ yapmış olduğu açıklama çok önemlidir! Önümüzdeki hafta içinde 17’nci faslın açılacağını belirten Sn. Yenel: ‘’Eğer Kıbrıs Müzakereleri istediğimiz gibi sonuçlanırsa, önümüzdeki dönemde 5 – 6, belki daha fazla fasıl açılabilir’’ demiştir.
Türkiye ile AB arasında görüşülen fasılların; Güney Kıbrıs Rum Kesimi Yönetimi’nin, siyasi açıdan tek taraflı olarak engellediği bilinmektedir!
Ülkemizin AB daimi temsilcisi Sn. Yenel’in son açıklamalarında ise; AB sürecinde kapalı duran fasılların, adada taraflar arasında önümüzdeki aylarda varılacak mutabakat ile açılabileceği yönünde kuvvetli bir beklentisi olduğu anlaşılmaktadır.
Bu noktada akla gelen soru şudur:
Kapalı kapılar ardında devam eden Kıbrıs müzakerelerinde neler olmaktadır?
Dünyanın iki önemli gücünü temsilen adaya gelen üst düzey diplomatların, Ankara’ya gelen BM temsilcisinin, Türkiye’nin AB daimi temsilcisinin yapmış oldukları açıklamalara bakıldığında…
Hele, hele Güney Rum Kesimi Liderinin garantilerle ilgili olarak, Kıbrıs Türk tarafının 1960 anlaşmasından geri adım attığını öne sürmesi, varılacak anlaşmada ada nüfusunun 4 Rum’a karşı 1 Türk ile sınırlı olacağını açıklaması, toprak ve mülkiyet hakkının halihazır kullanıcısına ait olamayacağını belirtmesi..!
Rum liderinin bu önemli açıklamalarına karşılık; geçtiğimiz hafta Türkiye’de Kadir Has Üniversitesinde bir konferans veren K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı kendisine sorulan bu konuyla ilgili sorulara diplomatik üslupla dahi olsa net bir yanıt vermek yerine; üstün espri yeteneği ile şu yanıtları vermesi:
‘’ Bir bölü dört Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumlarının nüfusunu nasıl sabitleyebilirim ki? Yatak odasına bekçi mi dikeceğim?’’
Yürütülen müzakerelerle ilgili olarak da; Vatikan’daki Papa seçimlerine benzer bir yol izlenmesini önererek: ‘’Bu noktada belki de belli bir aşamada artık Papa seçiminde yapılan, hani kapanırlar bir yere beyaz duman çıkıncaya kadar çıkmazlar. Bizim de böyle bir döneme ihtiyacımız olacak’’ demesi..!
Sonuç olarak; bu gelişmelere baktığımızda;
AB’ye giden yolda, çözüm adına K.K.T.C’den vaz mı geçiliyor? Sorusunu akla getirmektedir!
2006 yılında yazmış olduğum ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka’’ isimli kitabım yayınlandığında; can liderim, K.K.T.C Kurucu Cumhurbaşkanım rahmetli Sn. Denktaş bana bir hayli sitem etmişti…
Umarım bu veda! Sadece kitabımda kalmış olur...