Ablukaya almak; Bir yerin dışarı ile olan bağlantılarını kesmek, kuşatmak, manasını taşıyan bir deyim, genelde bir ülkenin ya da bir kara parçasının kontrolünü ele geçirmek, dışarıyla olan bağlarını kesmek manasında kullanılır. Yazımız da ise ülke ya da kara parçasını değil, insanı işleyeceğim. İnsanın iyi niyetli bir huyunu, alışkanlığını ablukaya almak sınırlamak, vazgeçirmek de diyebiliriz.

..

Bir gün bir genç yolda atının üzerinde ilerlerken yaşlı bir adam yanına gelir ve “Oğlum ben yaşlıyım bineğim de yok, izin ver de atına ben bineyim sen yaya yürü der”...

Genç: “Tamam amca gel bin” diyerek attan iner ve yaşlı adam ata biner. Genç adam, amcanın yüzüne tebessüm ederek yanında yürür. Yaşlı adam bir iki adımdan sonra atı hızlandırır ve kaçmaya başlar. Maksadı atı çalmaktır. Atının çalındığını gören genç adam ise arkasından şöyle seslenir:

“Amca, sen benim atımı değil huyumu çaldın. Benim evde bir tane daha atım var, ben ona da binerim. Ama bundan sonra her kim benden atımı isterse asla vermem.” der.

Bir insanın güzel bir huyunu çalmak,

* Onun kalbini bozmak,

* Vicdanını fesada uğratmak,

* Kişinin güzel cevherlerle donatılmış kalbini alıp pisliğe bulamak.

* Bu davranışlar aynı zamanda dünyaya fesat tohumları serpmek demektir. Elbette ki o tohumlar gün gelip filizlenecek, ağaç olacak ve zehirli meyvelerini verecektir.

..

Masalımsı bir hikâyeyle de anlatımımı güçlendirmeye çalıştım. Hepimiz düşünmeye başladık, ne çok olaya müdahil olmuşuzdur ve ne çok pozitif ya da negatif kararlar almış, alışkanlık ve huylarımızı değiştirmişizdir. Küçük bir onarım işine giriştiğimizde eksik kalan, evimizde olmayan tornavida, keski, pense vb gibi aletleri en yakınımız da ki komşumuzdan emaneten isteriz ya da aynı girişim içinde ki komşumuz bizden isteyebilir. Doğru olan, etik olan, seviyeli hareket türü aldığımız alet ya da her ne ise işi bittiği an iade edip teşekkür etmek. İhtiyaç duyduğumuz bir fincan kahve de olabilir, fırça, leğen, sandalye, merdiven de. Binlerce on binlerce şey vardır ki kullanımımız kısa olacağından ödünç alır kullanır ve teşekkür ederek iade ederiz. Binlerce on binlerce şey vardır ki yakınımız ya da tanıdıklarımızdan komşularımızdan biri bizden ödünç ister alır kullanır ve işi biterse getirir, iade eder ve teşekkür edip gider. Örnekleme çalıştığım bu döngüde kopmalar olursa ne olur? Facia demesek de kötü sonuçları olur, ödünç aldığımız her ne ise iade etmemişsek, zamana yaymışsak, ilerleyen süreçte kaybolmalar, bozulmalar, kırılmalar dahi olabilir, sorun eksilen meta, alet, obje değil, eksilen ve döngüden vazgeçen, bu minicik yardımlaşma, destek olma huyundan vazgeçen insanlarımızdır.

Bu yardımlaşma, destek verme, iyilik yapma gibi deyimlerle tanımlayabileceğimiz döngünün değer yargısı, manevi değer, hatıra gibi taraflarını da vurgulamam gerek. Basit ve çok sıradan bir konu gibi görülebilir ama değil. Komşunuzdan aldığınız bir penseyi iade etmeyip sonradan da kaybetti iseniz, ne olacak altı üstü bir pense, kullanılmış, eskimiş bir şeydi diyemezsiniz, o pense belki de komşunuzun bu dünyayı terk eden babasıyla tamiratlar yaptığı, ortak anılarda yeri olan, maddi değeri 3-5 lira manevi değeri paha biçilmez olabilir.

Mesele ne kitap, ne pense, ne kova ne de merdiven, mesele insanın yaşayarak, tecrübe edinerek değişimine sebep olduğunuz iyi huyları. Atınızla seyahat ederken, dolaşırken, çok yorgun ve güçsüz bir ihtiyarı gel sen ata bin ben sağlıklı ve zindeyim yürürüm diyebilmek, yaşanmışlıklarla, elde edilen negatif ya da pozitif deneyimlerle, tecrübelerle alakalı. Kafanızdan, düşüncelerinizden, onlarca, binlerce anınız, deneyimleriniz geldi geçti, anlıyorum, sabırlı olmak ve şans vermek, iyilik için, destek için, denemekten vazgeçmemek en iyisi diyelim.