Bu ifadem yazılı ve görsel basında baya ses getirmiş, yankı bulmuştu. Geçen yıl ise, duygu ve düşüncelerimin ve de yazımın başlığını “ Eyva

Bu ifadem yazılı ve görsel basında baya ses getirmiş, yankı bulmuştu. Geçen yıl ise, duygu ve düşüncelerimin ve de yazımın başlığını “ Eyvah, yine yılbaşı “ olarak değerlendirmiştim. Çünkü, kötü talih her yıl olduğu gibi yine maalesef tecelli edecek ve yüzlerce aile yılbaşında tüketilen aşırı içki nedeni ile mağdur olacak, bizleri telafisi mümkün olmayan duygulara boğacaklardır.


Tabii ki;  bu yıl da sanırım farklı bir durum gerçekleşmeyecek ve 5 gün sonra 2017 yılı sona erimiş ve 2018 yılını idrak etmiş olacağız. Peki, bu yıl da 31 Aralık pazar akşamı ne olacak veya neler yaşayabiliriz sorusunun cevabını vermek için müneccim olmaya hiç gerek yok sanırım. Tabii ki yine bazı insanlarımız bu çok önemli (!) geceyi istiap haddini aşacak şekilde alkol tüketerek geçirecektir. Hatta sahte rakıyı da bir güzel afiyet ile tüketip, şaka bir yana, daha doğrusu gerçek bir yana hastane ziyaretinde de bulunabileceklerdir. Pazartesi sabahı, yine bildik gazete ve medya haberlerine şaşırıp(!) kalacağız.   İçki şişede durduğu gibi yine durmayacak, sağlıklı, bilinçli bir şekilde içki masasına oturan kişiler ilerleyen saatler sonrası, yılın ilk saatlerinde, sabaha karşı bulanık şuur ve sarhoş şekilde yola koyulacaklardır. Bir fizyolog olarak bunun aksini düşünmek asla mümkün değildir. Kurunun yanında yaş da yanar misali masum vatandaşlarımızda trafik canavarından maalesef nasibini alacaklardır. Yıllardır bir Hekim, Yeşilay ve Sarıay Derneklerinin Yönetim Kurulu Üyesi ve de Fatih Kent Konseyi Sağlık Kurulu başkanı olarak haykırmaktayım.  “ içeceksen direksiyona geçme, direksiyona geçeceksen içme “. Eğlenceye verdiğin o kadar paraya ilaveten, bir bahşiş parasına da kıy ve evine taksi tutarak git. Hem kendi, hem de yanındakilerin, hatta trafikte masum bir şekilde seyredenleri canından etme. 
Bu bağlamda Dünya ülkeleri gidişattan dersler alıp, alkol bağımlılığına karşı gerekli önlemlerini alırken, Ülkemizde ise alkol tüketimi hızla artmaktadır. Bilinen odur ki, dünyada yaklaşık 2 milyar kişi alkol tüketmekte, bunların 76 milyonu bağımlı ve tedaviye muhtaç kişiler olup, bunların 1.8 milyonu tedaviye cevap veremediklerinden yaşamlarını yitirmektedirler. Avrupa’da durum daha vahim olup, ortalama alkol tüketimi, dünya tüketiminin tam 2 katıdır. Ayrıca ölüme neden olan risk grupları arasında ise, sigara ve yüksek tansiyondan sonra 3. sıradaki başköşeye yerleşmiş bulunmaktadır.
Ülkemizde ise alkol alma yaşının 11 ‘e inmesi ve hızla yayılma riskinin yüksek oluşu hayli korkutucudur. Şöyle ki; 2007 yılında alkollü içecek tüketimi yaklaşık 920 milyon litre iken, 2008 yılında ise 1 milyar 100 milyon litreye ulaşmıştır. Yani tam % 20 ‘lik bir artış söz konusudur. Gençlerimiz de maalesef büyüklerinden hiç de geri kalmamışa benziyor. Şöyle ki, ülkemizde 15 yaş ve üzeri kişilerde yapılan araştırmaya göre, kişi başı saf alkol tüketimi 1 litreyi hayli aşmıştır. Daha beteri, İlköğretim öğrencileri arasında yapılan araştırmada karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırma sonuçlarına göre, en az bir kez alkol kullananların oranı %15’in üzerindedir. Orta Öğretimde ise yaşamı boyunca en az bir kez alkol kullananların oranı ise % 50 civarındadır. Son 1 ay içinde içenler de ise bu oran % 16.5 dir. Peki üniversiteli öğrenci kardeşlerimiz bu konuda ne düşünüyorlar, daha doğrusu ne durumdalar? Tabiri caiz ise al birini vur ötekine!  Onlarda ise alkol kullanım sıklığı % 50 civarındadır. Bu işle her daim iştigal (!) edenlerin oranı ise % 30’ları bulmaktadır.
Arkadaş baskısı, sosyal yapı, aile durumu ve psikolojik nedenlerin büyük ölçüde etkilediği içkiye meyil, yılbaşı, çeşitli günler ve partilerde tüketim had safhaya ulaşmaktadır. Sağlığımızı tehdit eden, aile düzenimizi bozan, büyük ölçüde mali ve manevi yıkıma neden olan bu illet ile ilgili bu konuyu tüm içici kardeşlerime bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Arıca, dünyamızı uçuruma sürükleyen israf konusuna da değinmeden geçemeyeceğim. Bunun nedeni de, özellikle yılbaşı sofralarımızın gereksiz yere fazlasıyla donatılması veya gidilen eğlence merkezlerindeki çöpe atılan yiyecekleri düşünmemiz bu konuda yeterli olacaktır sanırım. Şöyle ki, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün öncülüğünde, gıda ile ilgili güncel sorunlar hakkında farkındalık yaratmak üzere 16 Ekim Dünya Gıda Günü olarak kutlanmakta ve her yıl küresel olarak üretilen gıdanın yaklaşık yüzde 30’unun israf edilmekte olduğu ifade edilmektedir. Evet, çöpe atılan ürünler yaşanan kayıplar ile evlerimizde ya da restoranlarda çöpe atılan tüm gıda ürünleri gıda israfının önemli nedenleri arasında yer almaktadır. Bu yüzde 30’luk israf ortalama 1,3 milyar ton gıdaya denk gelmektedir. İsraf edilen gıda ürünlerinin sadece 4’te biri ile dünyadaki kronik açlığa çözüm bulunabileceği hesaplanmaktadır. Dünya çapında yaklaşık 1 milyar insanın açlık çektiği ve yetersiz beslendiği düşünüldüğünde, inanılmaz bir israfın yaşandığını üzülerek ifade etmek isterim. Bilinmesi gereken diğer önemli bir husus ise, gıda güvenliğini küresel olarak tehdit eden gıda israfı sadece gelişmekte olan ülkelerin değil gelişmiş ülkelerin de büyük bir sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Avrupa ve Kuzey Amerika’da her yıl kişi başı yaklaşık 95 ila 115 kg gıdanın çöpe atıldığı bilinmektedir. Ülkemizdeki israfa ilişkin çok net veriler olmamakla birlikte her yıl 325 bin ton gıdanın imha edildiği tahmin edilmektedir. Bu israfın maliyeti ise yaklaşık 414 milyar TL olarak ifade edilmektedir.
Tüm bu bilgilerin ışığı altında, gerek yılbaşı, gerekse yılın 365 günü israfın önlenmesi için önemli gayretler sarf etmemiz gerektiğini düşünüyor, 2018 yılının tüm insanlara sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum.