Sayısız insanın üç kuruşa balık - ekmek yiyip, kimilerinin ilk kez denizi gördüğü Eminönü'ndeki Balık Ekmekçi'ye sesini duyurmaya

Sayısız insanın üç kuruşa balık - ekmek yiyip, kimilerinin ilk kez denizi gördüğü Eminönü'ndeki Balık Ekmekçi'ye sesini duyurmaya çalışıyordu kadın;


- Bana da iki yarım balık - ekmek verir misiniz?


Sıcaktan kan ter içinde kalmış olan balıkçı sonunda kadının sesini duydu ve el alışkanlığı ile hemen sarıverdi içi geçmiş bol soğanlı balık ekmekleri.
- İkisi 10 lira abla dedi.
- İki tane de kola dedi kadın.
Ve elindeki 20 lirayı uzatıp,'Üstü kalsın' diyerek, bol sinek, bol gürültü ve bol keşmekeşin içindeki  bir masaya oturup beklemeye başladı.

Uzun boylu, uzun saçlı, kirli sakallı ve gözlüklü adam kalabalığın içinden çıkıp geldiğinde kadın  oturmuş elindeki  kolayı içiyordu.


Belli ki;
Sıcaktan, gürültüden, kalabalıktan ve hacı kokusu ile üçüncü sınıf parfümlerin birbirine karışmış mide bulandırıcı aromadan rahatsız olmuştu.


- Merhaba...Sinem Hanım mı?
Kadın ilk önce cevap vermek istemedi,
Dikkatli gözlerle adamı inceledikten sonra 'Merhaba' diyerek masadaki boş sandalyeyi işaret etti.



- Sizi bir arkadaşım tavsiye etti. Son derece profesyonel olduğunuzu ve işinizi çok temiz yaptığınızı  söyledi.
- Doğrudur. Kendisine de bir kaç iş yapmışlığım vardır.
- Biliyorum. Konuyu uzatmak istemiyorum. Kısa keselim. Ben de sizden bir iş yapmanızı isteyeceğim.


Kadın çantasından bir erkek resmi çıkarıp adama uzattı
- Buyurun, Bu adamı öldüreceksiniz. Fakat öyle kolay bir ölüm olmayacak. Çok acı çeksin istiyorum...
- Bizim için en uygun olanı çok çabuk ve çok sessiz olanıdır.  Bu kadar acı çekmesini istediğinize göre; Suçu ne olabilir ki acaba?
- Orası sizi ilgilendirmez. Siz işinizi yapın yeterli.
Belli ki kadın sır vermek istemiyordu.



- Fakat böyle bir iş size çok pahalıya mal olur. Yeterince paranız var mı?
- Orası önemli değil. Bu iş karşılığında size 500 bin lira vereceğim.
Hoşuna gitmişti adamın.
- Para da anlaştıysak sorun yok. Bir ay sonra tekrar burada aynı saatte görüşmek üzere diyerek kalktı gitti.



Bir ay sonra…
O kadar çok insan, o kadar büyük bir kargaşa vardı ki bu semtte;
Yapılacak en gizli görüşmeler genelde burada yapılırdı.
Çünkü kimse kimsenin ne yüzüne bakar, ne de yüzünü görmek isterdi.
Hiç kimse bir şey hatırlamaz, bir makine gibi gelip, geçerdi kalabalığın içinden.
Bu nedenle buluşmak için burayı seçiyorlardı.



- Söylediğiniz kişiyi buldum. Bir arkadaş gibi yaklaşarak kendisini tanıma fırsatım da oldu.
Zamanla özel konuları da konuştuk ve hatta birkaç kez birlikte içki bile içtik.
Siz 'Çok acı çekerek ölmeli' dediniz ya;
Ben yıllardır adam öldürüyorum.
Bir insana verilecek en büyük acı kendisini yaralamak ya da öldürmek değildir.
Bir insan en büyük acıyı ancak ve ancak en çok sevdiği başka bir insan ölünce çeker.
Ben de bu kişiyle konuşunca anladım ki;
O, Hayatta en çok sizi seviyor.


Şimdi bana söyler misiniz;
O adama en büyük acıyı yaşatmak sadece sizi öldürmemle mümkün olacak.
O halde ben paramı nasıl alacağım?



Donakaldı kadın, gözyaşlarını tutamadı.
- Beni aldattı dedi. Oysa ben de en çok onu seviyordum.



Kadın çantasından büyük bir poşet çıkararak uzattı adama.
- Buyrun paranızı, içinde 500 bin lira var. Artık para sorununuz kalmadı.
Şimdi işinizi yapın. Ve hemen telefonla ona da haber verin ki acı çekmeye başlasın.
Haa onu öldürmeyin ama...Yaşadıkça acı çeksin istiyorum.


Kiralık Katil’in gözleri güldü.



Üç kurşun sesi duyuldu kalabalık arasından.
Camiinin etrafındaki güvercinler panikle havalandılar.
İnsanlar kaçışmaya, bağrışmaya başladılar, Hamallar, işportacılar, orospular, simitçiler korkuyla saklanmaya çalıştı.


Bir tek Galata Köprü'sünün üstünde balık tutan adamlar duymadı kurşun seslerini.