Geçen yıllarda Bodrum’da sahile vuran Aylan ile Galip bebeklerin Kürt olduğunu öğrendikten sonra acınızda herhangi bir oynama, sapma veya varacağı


Geçen yıllarda Bodrum’da sahile vuran Aylan ile Galip bebeklerin Kürt olduğunu öğrendikten sonra acınızda herhangi bir oynama, sapma veya varacağı yere varmama durumu oldu mu? Elinizi vicdanınıza koyun, insafınızı bir yoklayın bakalım… Kendinize hiç yalan söylemeden, iyice bir düşünün isterseniz.

Veya Sakarya, Kaynarca’da, kendilerinde insana dair zerre kadar belirti bulunmayan ama hayvan da olmayan yaratıklar tarafından tecavüz edilip katledilen, zavallı Emani Al-Rahmun ile oğlu Halaf Al-Rahmun’un (söz gelimi) Arap olması bir şeyleri değiştiriyor mu?

Ne bileyim “Ama, fakat, lakin” ile başlayan cümleler aklınızı kurcalıyor olabilir mi?

Yine geçen hafta gözlerden kaçan, pek duyulmayan veya üstünde durulmayan bir haber vardı. Ermeni Birliklerin sivil halkı hedef alarak düzenlemiş olduğu bombardımanda iki yaşındaki Azerbaycanlı Zehra hayatını kaybetti.

Onun; güzel bir öğle uykusuna yatırılmış gibi bir kenara konulmuş soğuk ve kanlı bedenini görmüşsünüzdür. Zehra sizin kavminizden, kendinize göre fazlaca değer verdiğiniz ırkınızdan değilse hissetmeniz gerektiği kadar kahrolmuyor musunuz yoksa… Hani illa az da olsa bir şeyler kalıyor mu?

Örneğin bundan yirmi iki yıl önce, bir Temmuz ayında, Srebrenitsa’da, dünyanın gözleri önünde yaşananları hatırlatsam size… ‘Müslüman ve Boşnak’ kısmına hiç girmeyeceğim. Bu konuyu anlatırken dahi, onların dinlerini ve ırklarını değil, İNSANI ön plana çıkarma niyetindeyim çünkü.

Gerçekten ön yargılarınız, sıyrılamadığınız kimlikleriniz, “Neyse ki ölenler, Acem, Türk, Arap, Kürt, Şii, Sünni değilmiş,” ile başlayan, belli belirsiz zihninizden geçen düşünceler, o acının gölgelenmesine neden oluyor mu?

Yok, hayır buna inanmak gelmiyor içimden... Ağır savrulmaları, savaşları, ölümleri, dahası katliamları; uluslara, kendinizi ait hissettiğiniz insan topluluklarına göre ayırmak, ‘buna derinden üzülüp ötekine kayıtsız kalmak veya gibi yapmak’ ahlaksızlık değil de nedir.

Artık boyutlar çağına evirildiğimiz şu zamanda, hâlâ İNSAN ortak paydasında buluşamıyorsak, insanı daha iyiye ve güzele götürmek için hayata geçen şeyler (geçmişte) niçin yapıldı… Sorarım neden ortaya çıktı Hümanizm gibi felsefi akımlar, Reform Hareketleri veya Rönesans…

Fransız İhtilali; Reform Hareketlerine, Hümanizme ve Rönesans’a galebe mi çaldı yoksa. Şu an dünyada geldiğimiz nokta, kendimize ait hissetmediğiniz acıya – sanki murdar der gibi - burun kıvırma ve yükselen ırkçılık akımları bunu biraz ispatlıyor aslında…

Ve bence bu çok yakıcı bir durum… İnsanın aklına, ‘tekrar başa mı dönüyoruz, Fransız İhtilali farklı bir sürümde devam mı ediyor’ soruları geliyor ister istemez…

Yanılmıyorsam Kant’ın bir hikâyesi vardı. Şöyle anlatıyordu… Kapınıza bir yardıma muhtaç geldi diyelim. O gün öfkeli bir zamanınızdaydınız, gelen kişiyle uğraşmak istemediniz. Onu tam itekleyerek geri çevirmek üzereydiniz ki kafanızda bir ışık yandı ve onun küçük oğlunuzun eski öğretmeni olduğunu hatırladınız.

Fikriniz ve hareketleriniz hemen değişti, ona yardım etmek ve adamın karnını doyurmak için onu içeriye aldınız. İşte Kant, bu yaptığınızı büyük bir ahlaksızlık olarak nitelendiriyor. Çünkü ilk an da, kim olduğunu bilmeden olması gerekeni yapmadınız diyor... Onu yoldan gelmiş, yardıma muhtaç herhangi bir İNSAN olarak değerlendirmediniz...

Salt insan olmak en büyük payedir çünkü. Yardıma ihtiyacı olanın; çocuğunuzun öğretmeni olması, onunla aynı ana soydan geliyor olmanız hiç bir şeyi değiştirmez. Bir kimsenin derisinin rengi, dili, dini, mezhebi, milleti, aşireti, kabilesi, doğduğu topraklar ona ayrıcalık kazandırmaz veya eksiklik vermez… ESAS İMTİYAZ İNSANLIKTIR.

Kendinden olana bir saldırı olduğunda ortalığı ayağa kaldırıp başka bir milletten bir trajedi yaşanırsa dut yemiş bülbüle dönmek, bunu görmezden gelmek, bizim oraların tabiriyle ‘sim sonlanmak…’ Neresinden bakarsanız bakın, hangi taraftan okursanız okuyun yürekler acısı…

Ben bu tavra inanmak istemiyorum ve hiç yakıştıramıyorum 2017 yılı insanına… Hangi ülkeden olursa olsun çocuk çocuktur, her şeyden arınmıştır. Kadın her yerde kadındır, fedakârdır, toprak gibidir. Tüm savaşların, yıkımların, göçlerin yükünü kadınlar ve çocuklar çeker üstelik…

İşte bu yüzden “ACIYA HANGİ MİLLETTEN OLDUĞU SORULMAZ, BİR ÇOCUĞUN/KADININ ÖLÜMÜNÜN KAVMİYETİ OLMAZ,” diyor ve bundan yirmi iki yıl önce, bir yaz ayında, Bosna Hersek topraklarında yapılan katliamlarda ölenleri ve geçen sene ‘15 Temmuz 2016 FETÖ Hain Darbe Girişiminde’ vefat eden yurttaşlarımızı rahmetle, saygıyla anıyorum.

BÜTÜN KATLİAMLARI, SAVAŞLARI VE DARBELERİ ŞİDDETLE KINIYORUM ve LANETLİYORUM… HAYATINI YİTİREN KİŞİYE, ONUN KİM OLDUĞUNU ÖĞRENDİKTEN SONRA GÖZYAŞI DÖKEN İNSANLARA DA ACIYORUM BİRAZ…

Her şeye rağmen, İNSANI DAHA İYİYE VE GÜZELE GÖTÜRMEK İÇİN HAYATA GEÇEN BİRŞEYLERİN; Hümanizm akımının, Reform hareketlerin ve Rönesans’ın (kendilerine göre eleştiriye açık yerleri olmakla birlikte) boşa yapılmadıklarına inanmak istiyorum…