Adalet er geç tecelli eder.

Adaletsiz olan, adalete muhtaç olur.

Hukuksuz olan, hukuka muhtaç olur.

Birilerinin gazı ile hareket edenler, 

yapılan hukuksuzluklardan kısa zaman sonra şikayet edenler olacaklardır.

Zarar verenler, zarar görecekleri düşünmekten müptela okurlar.

İşte güçlü zamanında, güçsüzleri ezenler...

Öteleyenler...

Dışlayıcı davrananlar.

Elbet hesap günün de...

Elbet Ruzu Mahşerde...

Durumu değerlendirilir.

Defteri dürülür.

Hukukun üstünlüğünü esas almayıp...

Üstünlerin hukukunu önceleyenler.

Kaybedenlerden olacaklardır.

##

TOLSTOY’DAN 17 SÖZ 

1. Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.

2. Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.

3. Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.

4. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.

5. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.

6. Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.

7. Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın.

8. Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın. Ve Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.

9. Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.

10. En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.

11. Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.

12. İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.

13. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.

14. İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.

15. Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.

16. Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma: önce senin ellerin kirlenecek.

17. Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor…

Ne büyük adammışsın Tolstoy...

ZAĞARLAR 

Bazı hikayeler vardır.

Zaman geçse de, yaşandığı tarihin üzerinden uzun zamanlar  geçse de  hep güncel kalır.

İşte bu hikayemiz de tam böyle.

Günümüz bürokrasi, siyaset ve bilumum diğer sektörlere kaynak gösterilebilecek bir hikaye ...

Okuyalım bakalım.

1908 Meşrutiyet inkılabından sonra toplanmış olan Osmanlı Meclis-; Mebusanı'nda Malatya Mebusu Hacı Ahmed Efendi adında bir zat vardı. Bu, etliye sütlüye karışmaz, Meclis'te sessizce bir kenarda otururdu. Sadrazam Talat Paşa bunun ne düşüncede bir adam olduğunu öğrenmek merakına kapılmış ve bir gün kendisine Meclis'in kahveha­nesinde oturup bir çay veya kahve içme teklifinde bulundu. Oradan buradan kendisini yoklayan Talat Paşa'ya Hacı Ahmed Efendi: 

"-Paşa!." demiş. "Uğraşma, ben memleket işlerinden anlamam. Malatyalı bir çobanım!" 

Talat Paşa: 

"-Hayır! Olamaz. Senin memleket meseleleriyle alakalı olarak birtakım görüşlerin olmasaydı bizim arkadaşlarımız seni listeye yazıp mebus (milletvekili) seçtirip buraya göndermezlerdi. Senin de memleketin siyaset ve idaresi üzerine elbette birtakım düşüncelerin vardır." diye ısrar edince, Malatya Mebusu Hacı Ahmed Efendi kendisine başından geçen şu vak'ayı anlatmış: 

-'Paşa" demiş. "Ben gençliğimden beri çalışarak bin koyunluk bir sürü meydana getirdim. Ancak kendim de ihtiyarladım. Çocuklarımı çağırıp dedim ki: 

-Evlatlarım! İşte size mükemmel bir sürü!  

Alın idare edin! Ben artık işle güçle alakadar olmayacağım." 

Onlar da elimi öpüp ayrıldılar ve sürüyle meşgul olmaya başladılar. Lakin bir kaç gün sonra gelip dediler ki: 

"-Baba sen hiç kurda koyun kaptırır mıydın?"

  "-Hayır" dedim ve sordum. 

"-Ne oldu, niye soruyorsunuz?'" 

-Baba biz her gece kurtlara bir veya iki koyun kaptırıyoruz." dediler. Kendilerine sürünün idaresinde ne değişiklik yaptıklarını sordum. 

Dediler ki: 

"-Baba! Sen bize sürüyü dört zağarla (çoban köpeği) teslim ettin. Biz tecrübesiziz. Ola ki; bu dört zağarla böyle kalabalık bir sürüyü koruyamayız diye dört tane yeni zağar aldık." 

Onlara, geceleri uyumayıp bu yeni zağarları kollamalarını ve ne görürlerse gelip bana anlatmalarını tembihledim. Ertesi günü gelip anlattıkları şaşılacak bir şeydi: 

"-Vadiye bir dişi kurt geliyormuş. Onun uluması üzerine yeni zağarlardan biri sürüdeki yerini bırakıp gidip onunla yatıp kalkıyormuş. Bu zağarın bıraktığı boşluktan istifade eden bir erkek kurt da gelip sürüden bir koyun kaparak dişinin yanına getiriyor ve birlikte afiyetle yiyorlarmış." 

Kendilerine dedim ki: 

"-O zağarı vurup öldürün!'" Öyle de yaptılar. Lakin bu hikâye devam etti. Diğer yeni zağarlar. Telef olanın yerine aynı işi yapıyormuş. Onları da bu suretle teker teker vurdurttum. 

Bu defa şaşılacak bir şey oldu. Aynı işi bizim eski zağarlar yapmaya başlamış. O zaman anladım ki; bu zağarlar bu melaneti birbirlerine öğretip aşılıyorlar: 

Kendilerine dedim ki: 

"-Hiç kendilerine sürü emanet edilmemiş dört tane yeni zağar bulun. Onları bizimkilerin yanına getirmeden ayrı bir yerde tutun. Sonra bizimkiler; de teker teker vurup öldürün. Artık zağarsız kalmış olan sürüyü eski zağarlarla koklaşmamış olan o dört yeni zağara teslim edin." Böyle yaptılar. Mes'ele halloldu. " 

Bu sözleri dikkat ve alakayla dinleyen Talat Paşa Malatya Mebusu Hacı Ahmed Efendi'ye şu tembihte bulunmak ihtiyacını hissetmiş: 

"-Hacı Efendi! Ola ki Efendimiz (İkinci Abdülhamid Han) da seni çağırtıp memleket ahvali hakkında fikrini sorar. 

Sakın O'na bu hikayeyi anlatma !. "