‘’Ben bu topraklarda doğdum. 41 yıldır burası benim vatanım. Tıpkı yıllar önce bu topraklar uğruna şehit düşen, 1974 den beridir Boğaz Şehitl

‘’Ben bu topraklarda doğdum. 41 yıldır burası benim vatanım. Tıpkı yıllar önce bu topraklar uğruna şehit düşen, 1974 den beridir Boğaz Şehitliğinde yatan babamın olduğu gibi…’’
İnsanoğlu doğduğu toprakların hamuru ile ılgıt, ılgıt akan suları, özgürce soluduğu havası ile büyür, gelişir…
Anasının sütünü ilk kez tattığı o andır, onu yaşamın bir parçası yapan. Babasının kulaklarında duyduğu o gür ses; ona güvenin ne demek olduğunu öğreten ilk güçtür…
Ve o güçlü sesin nasırlı elleridir o çocuksu avuçları sarmalayarak anılarda saklanan…
‘’O’’, babasızlığın ne demek olduğunu bilmeden dünyaya geldiğinde yıl 1974, mevsim sonbahar, bulunduğu coğrafya Akdeniz’in ortasında bir ada parçası idi: Adı Kıbrıs olan!
Yıllar, yılı özgürce koşup oynadığı, evimin bahçesi, baba toprağım diye bellediği o diyarlarda geçen onca yılı, çocukluk arkadaşı Ali ile birlikte paylaşmışlardı…
Yılları uç, uca eklemişler; aynı okulların, aynı sınıflarında okumuşlar ve birlikte başarmanın gururunu da tatmışlardı. Aynı anadan değillerdi ama Ali, ‘şehit onbaşı Mehmet’in’ oğlu Hasan için kardeşten de ileri, annesinden sonra sevdiği en önemli varlıktı…
Aralarında ki kardeşlik bağları o kadar kuvvetliydi ki! Bu bağları gevşetmeye kimsenin gücü yetmezdi, yetemezdi…
Çocukluk, gençlik, üniversite derken yıllar su gibi akıp geçmiş, ikisi de evlenmişler birer de çocukları olmuştu…
Ali’nin baba tarafı Baf’lı annesi ise Gazimağusa’lı idi..Ali’nin evlendiği kız da güneyden göç eden bir aileye mensuptu. Hasan ise aynı kendisi gibi yıllar önce Kıbrıs’a gelip yerleşen Mersinli bir ailenin kızı ile evlenmişti!..
Annan planına ‘’Evet’’ denmesi için K.K.T.C’nin toz duman olduğu o günlerde çok konuşulan ama çok daha öncesinde başlayan ‘’Türkiyeli! Kıbrıslı’’ ayrımı onları başlangıçta hiç etkilememiş o güzel arkadaşlıklarını gölgeleyememişti…
Ama son zamanlarda eşlerinin arasında çözemedikleri, sebebini bilmedikleri bir gölge oluşmuş, sırrını anlayamadıkları bir karartı çökmüştü sanki üstlerine! Giderek artan bu soğukluk öylesine etkilemiş olacak ki onları!
Bir gün çocukları kendi aralarında oynarken kavgaya tutuşmuşlar; Ali’nin oğlu can kardeşi Hasan’ın oğluna ‘’ Yerleşik ‘’ diye bağırmıştı..!
O an, her iki aile için sanki zaman durmuş, donup kalmışlar; hiçbir şey söyleyemeden vedalaşıp evlerinin yolunu tutmuşlardı…
Hasan çok üzülmüştü! Canı gibi sevdiği kardeşi Ali’nin oğlu neden bu kelimeyi kullanmıştı? O çocuk bu kelimeyi bu kadar rahat söyleyebildiğine göre; demek ki Ali ile eşi evlerinde bu konuyu görüşüyorlardı! Pekiyi, çocuklarının bundan etkilenebileceğini hiç düşünmüyorlar mıydı acaba?
Bir an, yıllar öncesi canlandı gözlerinde ‘ Kıbrıs’ta şehit olan babasını hiç tanımamıştı. Çünkü kendisi doğmadan birkaç ay önce Kıbrıs Barış Harekâtında kaybetmişlerdi onu…
Çocukluğunu, gençliğini geçirdiği, evlenip yuvasını kurduğu bu topraklar onun vatanı değil miydi?
Kendini bildiğinden beri ‘Türkiyeli, Kıbrıslı’ ayrımına hep karşı olmuş, elinden geldiğince bu Rum tuzağından uzak durmuştu..!
Ama K.K.T.C’de son dönemde, özellikle de Annan planı çerçevesinde yapılan müzakereler sürecinde, bu hassas konu anlaşma metnine bile girmiş, BM ve AB’nin ortaya koyduğu çözüm parametrelerinin içine iyice yerleştirilmişti!
O nedenle aynen kendisi gibi bu toprakları vatanları olarak belleyenler için söylenen ‘’Yerleşikler!‘’ lafı canını çok acıtıyordu.
Bu sıfatı Rum’lar özellikle seçmişler, günün birinde ‘’Türkiye’den’’ adaya gelip yerleşenlerin Kıbrıs’tan gönderileceklerinin propagandasını yıllardan beri hep yapmışlar, yapmaya da devam etmekteydiler.
Ancak Rum’un oyununa gelerek bu tanımlamanın vatanım diye bellediği bu topraklarda da kullanılmasını, işte bunu hiç hazmedemiyordu!
Özellikle iktidara geldiği günden bugüne, CTP politikalarını uygulayanlar da; bu hassas durum için tam bir sessizlik ve teslimiyet içerisindeydi!
Rum’ların bu konu ile ilgili olarak yıllardan beri yapmış oldukları propaganda o kadar tutmuştu ki! ‘’Yerleşikle’’ sıfatının kullanıldığı her yerde ilk akla gelen, 1974 den sonra adaya gelen Türkiyeliler oluyordu!
Sanki o tarihten sonra Güney Rum kesimine gelen on binlerce Yunan uyruklu göçmen bu tanımlamanın içerisinde yoktu!
Ancak onlarla ilgili böyle bir tanımlamanın yapılmasına ne birlikte yaşadıkları Rum’lar, ne kilise, ne de Rum siyasetçileri izin veriyordu; gündeme gelmesine bile müsaade etmiyorlardı!
Hasan’ın uzun zamandan beridir düşündüğü şey yine beynini kemirmeye başlamıştı! Eğer bir gün anlaşma olurda kendileriyle ilgili alınacak kararda: ‘’Yerleşiklerden‘’ şu kadar bin aile ile birlikte yaşadığı bu topraklardan gönderilecek olursa ne yapacaktı? Oğluna ne söyleyecekti? Verebileceği bir cevabı olacak mıydı? O gün oğlu: ‘’Yerleşik‘’ ne demek? Diye sorduğunda da verecek bir cevap bulamamıştı! Öyle sanıyordu ki canı gibi sevdiği kardeşi Ali de bu kelimenin ne anlama geldiğini oğluna anlatmayı becerememişti…
Sanki korkunç bir kâbus görüyor gibiydi! Şehit babasıyla birlikte, binlerce şehidin kan ve can bedeli ödeyerek kurtarılan ata yadigârı bu topraklardan sanki suç işlemişler gibi sınır dışı mı edileceklerdi?
Bir an babasının ‘’Boğaz Şehitliğindeki’’ o aziz mezarı geldi aklına!
Sanki beyninden vurulmuş gibi çakılıp kaldı olduğu yere! Her Cuma namazından sonra giderek mezarı başında dua ettiği, en sıkışık zamanlarında dertleştiği o aziz kahramanı burada bırakıp nasıl giderlerdi?
Ağzından şu cümleler döküldü:‘’Ben bu topraklarda doğdum. 41 yıldır burası benim vatanım. 41 yıl önce bu topraklar uğruna şehit düşen, 1974’den beri de Boğaz Şehitliğinde yatan babamın da bulunduğu bu toprakları asla terk etmeyeceğim…’’
Sevgili Kıbrıs Türk Halkı:
Size bu yazımın yukarıda ki bölümünde çok hassas bir konunun iki kahramanının benimle paylaştığı duygularını anlatmaya çalıştım. Bu olayda geçen, her işittiğimde adeta damarlarımda ki kanın çekildiğini hissettiğim iki sıfatı bir türlü hazmedemiyorum:
‘’ Yerleşikler!’’, ‘’Kıbrıslılık! ‘’
Rum tarafının yıllardan beri adeta bir kanaviçe gibi işleyerek yürütmüş olduğu psikolojik savaşın, 41 yıl önce, halkımızın arasına ekmiş olduğu bu nifak tohumları; bu gün ne yazık ki yürütülen müzakerelerin konu başlıklarının içerisinde yer almaktadır!
Düşünebiliyor musunuz? Ana’larının bu topraklarda doğurup büyüttükleri, babaları bu topraklar için şehit olmuş olan evlatlar; bir gün gelecek 41 yıldır vatan belledikleri bu topraklardan gönderilebilecekler!
Tıpkı Güneyden canlarını kurtarmak pahasına ata yadigârı topraklarını Rum’a terk ederek; 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra kuzey’e, özgürlüğe, yaşamaya, kendi yurttaşlarının yanına göçenler gibi…
Ama onların da bu topraklar da yaşam hakları tehlikede! Çünkü adanın kuzeyinde yerleştirildikleri evlere, kullandıkları topraklara, yeniden geriye dönüşün hazırlığını yapıyor Rumlar!
Peki, 41 yıl önce Türkiye’den getirttirilerek kuzey’e yerleştirilen, burası sizin vatanınız denerek vatandaşlığa kabul edilen insanlarımızın hakları ne olacaktır?
Bu insanlarımızın haklarını kim savunacak? Akıbetlerinin ne olacağının cevabını kim verecektir?
O insanlarımızın umutlarını, hayallerini yıkmaya kimin hakkı vardır? K.K.T.C yasaları karşısında herkes aynı vatandaşlık haklarına sahip değil mdir?
Sen ‘’Yerleşiksin!’’geldiğin yere döneceksin! Sen ‘Rum Hıristo’nun’ evinde oturuyorsun bu evi ona geri vereceksin! Demeyi, müzakereler sürecinde böyle bir pazarlığı yapma yetkisini bu süreci yönetenlere kim vermiştir?
Bu konular Rum yönetiminin başkanıyla görüşürken halkımıza sorulmuş mudur? Bu nasıl bir yönetim anlayışıdır?
Kıbrıs Türk Halkının yüzyıllardan beri var olan Türklük kimliğine ‘’ Kıbrıslılık ‘’ etiketi yapıştırarak yine Rum’un oyununa gelenler şunu iyice bilmelidirler ki:
‘’Yerleşikler’’ söyleminin kullanılması, yıllardan beri Rumlarca uygulanan psikolojik savaşın bir başka şekli, bir başka tuzağıdır!
Bu tuzağı kuranlara; günümüzde Kıbrıs Türk Halkı adına müzakereleri yürütenler, hak ettiği cevabı vermemiş olabilirler!
Ama şundan hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır ki, bu kahraman halk; kendisini Rum’a yamamak için oynanan oyunlara kanmayacak, kurulan tuzaklara düşmeyecektir.
Yaratılmak istenen bu kimlik kargaşasına da dikkat etmek, oynanan bu oyunları bozmak muhalefet partileri için de önemli bir görevdir…