Dualarla entegre hayvan tesislerinin açılışı yapılmış. Ardından sanatçı ve orkestra çıkmış, konukları eğlendirmiş. Yöneticiler konuşma yapm

Dualarla entegre hayvan tesislerinin açılışı yapılmış. Ardından sanatçı ve orkestra çıkmış, konukları eğlendirmiş. Yöneticiler konuşma yapmış. Devlet büyükleri kurdeleyi kesmiş. Çok çok ünlü simalar reklamını yapmış. Hatta açılışta bulunan mağdurların iddialarına göre; Tarım Bakanlığından tebrik mektubu okunmuş, tesisler için %30 oranında hibe ve teşvik alınmış... 

Gerçi geçen hafta bu teşvik ve hibe iddiaları resmi ağızdan yalanlandı.

Çok fazla mağdur hikayesi var. Hepsinde ayrı dersler var ama burada tek tek bahsetmek mümkün değil… Lâkin şu söylenebilir, ortak problemleri kumar hevesleri… Hiçbir ticari faaliyet ile kazanılamayacak, akla mantığa sığmayacak kârlılığın buradan kazanılabilineceğine inanmışlar… 

Ne hikmetse haberlerde, programlarda sadece mağdurlar konuşuluyor. Onların saf duruşları öne çıkartılıyor. 

İnsanoğlunun inanma ihtiyacı vardır. Güvenmeye ihtiyaç duyar. Eğer yeterli hayat tecrübesi ya da dünya görüşü oluşmamışsa bu dolandırıcılara inanabilir. Bazı kanallarda olduğu gibi onları konuşturup sonrada yüzlerine gülmek, onları geliştirmez. Bizi de geliştirmez, Devleti de… 

Asıl üzerine gitmemiz gereken konu; Olayın kendisidir. Mesela “Bank” ifadesidir…

Mesela her ticaret sicile başvuran bu ünvanı kullanabilir mi?.. Ticari ünvanında “Bank” ifadesi yoksa; koca koca tabelalara, boy boy afişlere, reklamlara bu ifade yazabilir mi?.. Banka ifadesini her önüne gelen kullanabilir mi? Banka ifadesi kabul gördüyse; BDDK ya da denetmenler olayın neresinde?.. Gibi bir çok soru kafaları karıştırıyor. 

Karıştırıyor çünkü “Çiftlik Bank” ibaresi ile karşılaşan halk, bu kişilere bankacı itibarı ile yaklaşıyor. Banka gibi güvenilir sayıyor… Algısında firmayı pozitif ayrıştırıyor. Ve parasını yatırıyor. 

Yatırdı, ne oldu? Dolandırıldı… 511 milyon TL gitti.

Maalesef bugün köy ve mecralarda bankaların güvenilir olmadığını konuşanlar var… Çünkü düşünsenize banka ismi taşıyan biri ya da kurum, insanları dolandırdı.

Ve televizyonlarda, haberlerde konu sadece mağdurların üzerinden işlendi. Ve böyle devam ederse, magazin boyutunda tartışmaya devam edersek, çözemeyiz.

Konuyu; denetleyenlerimiz ve yönetenlerimiz nezdinde tartışabilmeliyiz. Ancak ve ancak bu durumda kalıcı çözüm bulabiliriz. “Banka” gibi güvenilir bir ismi alelade heryerde kullanılmamalı.

1918 yılında Atatürk Osmanlı paşası olarak İstanbul’a çağrıldığı dönemde, kendisi de yatırım ihtiyacı duymuş. 

O dönemde, işgal sebebiyle ekonomik sorunlar had safhadadır. Ticaret, üretim neredeyse yoktur. Bir Osmanlı bankasıda yoktur. 

Atatürk’te memur maaşı ile kendini ve annesini geçindirmektedir. Biraz kenarda birikimi vardır. Bir arkadaşı ile sohbet ederken arkadaşı bir yatırımcı önerir.  Görüşmeye giderler. Evi çok lükstür, giyimi kuşamı, konuşması çok iyidir. Ayrıca konuşmalarında para ile hiç ilgilenmez. “Para nedir ki!.. Olsa da olur, olmasa da” havasındadır. Atatürk’te güvenir ve parasını teslim eder. Hatta yaveri de paşasını örnek alır ve yatırım yapar. Ama o zengin, gösterişli adamı bir daha göremezler… Atatürk yatırım önerisinde bulunmamasına rağmen yaverinin yatırdığı parayı kendisi karşılar.

İnsanız hata yaparız. İnanabiliriz. Güvenebiliriz…

İşte bu sebeple tarih boyunca atalarımız on kişi bir araya gelse devlet kurmuştur. Ortak akıl kullanmaya ihtiyaç duymuştur. Regülasyon oluşturmuştur. 

Atatürk ve arkadaşları 1920’de TBMM’i kurduğunda vatanın her yerinde çeteler halkı yönetiyordu. Çetelerin mahkemeleri daha itibarlıydı. Sorunu olan çeteye gidiyordu. 

İngilizlerce onaylanmış Atatürk’ün yakalanma kararı vardı. Henüz en yakın silah arkadaşları hâlen İstanbul’da saraya bağlıydı. Mareşal Fevzi Çakmak gibi…

Ama Atatürk ilk olarak bir devlet olgusuna ihtiyaç olduğunu biliyordu. Çünkü Türk halkı yapacakları eylemlerde, devletten çıkan ortak akıla, denetime değer verirdi. Bu onun binlerce yıllık alışkanlığı idi. Eylemlerinin, devletce belirlemesine alışkındı, o karara güvenirdi.

Bu durum hiç değişmedi…

Bugünde halk eylemlerinde devletine kulak kabartıyor. 

“Bu şirket kurulana, bu tesisler oluşana, bu tabelalar asılana dek mutlaka devletim önlem almıştır” diyor.

Lâkin günün sonunda mağdurlar oluşuyorsa, mağduru değil sebebini konuşalım… Bu şirketin oluşum sürecine odaklanalım, aksayan yerleri tartışalım…