“Her insanın kalbinde sadece esip gürlemek için fırsat bekleyen, başkalarına acı verme arzusu duyan hatta şayet yoluna çıkacak olurlarsa onları hi

“Her insanın kalbinde sadece esip gürlemek için fırsat bekleyen, başkalarına acı verme arzusu duyan hatta şayet yoluna çıkacak olurlarsa onları hiç gözünü kırpmaksızın öldüren vahşi bir hayvanın yattığı kesin bir gerçektir.” der Arthur Schopenhauer, İnsan Doğası Üzerine kitabında.

Zülfü Livaneli’de yazarlığın anlatmak isteğinden çok, anlamaya çalışmaktan geçtiğini söyler.

Bu yüzden vakitli vakitsiz arayan bir arkadaşın, eşin, kardeşin, annenin veya babanın bir gün gelip de sebepsiz yere aramamaya başlayacağını, kendine göre gereksiz bir şeyleri sorun edebileceğini çok iyi anlıyorum.

Bu yüzden fazla üzerime düşüldüğünde, temelsizce iltifat gördüğümde ve ayan beyan doğallığın bozulduğunu hissettiğimde, bunun bir yanının bit yeniği barındırdığını ömrüm boyunca hep hissettim.

Aslında kendim için değil de muhatabım adına korku duydum. Çünkü sevgisinde uçta olan bir insanın nefretinde de uçta olacağını, tepkilerinin bir tarafının anlamsız kalacağını, insan psikolojisi okumadan biliyordum.

Kendisinden bilmem kaç yaş büyük ağabeyini veya ablasını abla ya da ağabey yerine koymayan, ona ağabey/abla demek zul geldiği için onlara isimleriyle hitap eden, lakaytça davranan, küçümseyen insanların; aslında kendi içlerinde zayıflık barındığını, hiçbir zaman küçüklüğü içlerine sindiremediklerini ve bunun hasediyle yaşadıklarını görüyorum.

Annelerin babaların çocuklarını saçma sapan okullara gönderdiklerinde ortaya çıkan tablo karşısında “Biz böyle mi olsun istedik!” diye kafalarını kuma gömdüklerini, kimi zamanda üste çıkmaya çalışıp ortalığı velveleye verdiklerini, ama çocukları başarılı olduklarında ise bunun yegâne sebebinin kendilerini gördüklerini, ortaya çıkan tabloyu ise kendilerinin başarıları gördüklerini gözlemliyorum.

Hayatta bir şeyler yapmak isteyen, it gibi çalışan ve bunun için yer yer kendi hayatından/önceliklerinden bile vazgeçenlerin, ilk önce aileden dışlanmaya başlandıklarını, “Tutturmuş bir yol gidiyor,” denilerek alaya alındıklarını veya arkalarından güdük bir öfkeyle atılıp tutulduğunu kuşlar söylüyor bana.

Çok delikanlı geçinen, elinden her iş geliyormuş görüntüsü verdiği için ne oldum delisi olmuş sonradan açılma bir zatın, bir cumartesi günü haklı yere kendisine ayrılan görev karşısında nasıl kıvırdığını, sonrasında da bir açıklama yapmadan nasıl oradan sıvıştığını, o ağır abi/harbi görüntüsünün bir balondan ve göz boyamadan ibaret olduğunu bizzat yaşayarak tecrübe ettim.

Tutarsızlığını ve delikanlı görüntüsünün altında yatan zavallılığı o zatın yüzüne vurduğumda acizce bir “Sen olaylara kendi pencerenden bakıyorsun!” cevabı almıştım. Bu çaresize bir laf anlatamayacağımı bildiğim için devam etmedim.

Hiçbirinizi önemsemiyorum artık.

Dinime söven Müslüman olsa diye çok güzel bir atasözü vardır.

Benim dinime sövmeye kalkıyorsunuz ama hiçbiriniz Müslüman değilsiniz veya ilk taşı atacak kadar merhamet sahibi ya da günahsız sayılmıyorsunuz, hiçbir dilde, dinde veya literatürde...

Ben her şeyin farkındayım. Evet, her şeyi anlıyorum. Yazarlık zaten anlama sanatı dedik ya…

Bu çok ağır ve yıpratıcı bir durum lakin benim de kaderim bu.

En yakınlarımdan tut da ilişkilendiğim bütün insanların ciğerini, hatta cemâziyelevvelini biliyorum.

Yaptıklarınız veya yapmadıklarınız, beni yola getirme saçmalıklarınız, gönül verdiğim sanatımı alaya almalarınız, kuş beyninizle beni yargılamaya kalkmalarınız ve saygısızlıklarınız gözümden kaçmıyor.

Sizden istirham ediyorum. Az ötede oynayın. Bana bulaşmayın.

Canımı yakmaya kalkarsanız canınızı kötü yakarım.

Bazılarınız ile teşriki mesaimiz olmuş olabilir. Sizden sadece sanatım için bir şeyler istemişimdir, kendim için değil…

O konuda yardımcı olduğunuzu da mesele yapacaksanız da sorun değil… Size karşı bir vefa duygum, minnet borcum olduğunu sanmıyorum.

Çünkü sanatın kimseye borcu olmaz.

Benim içimde de esip gürlemek için fırsat bekleyen, başkalarına acı verme arzusu duyan hatta yoluma çıkacak olurlarsa daha farklı şeyler yapabilecek vahşi bir hayvanın yattığı kesin bir gerçektir.

Ona göre…