İstanbul… Ruhlarımızı, gözlerimizi kirletmeye devam ede dursun. Ben fırsat buldukça kendini, nokta atışlarıyla bu mega kentten dışarı atarak yaş

İstanbul… Ruhlarımızı, gözlerimizi kirletmeye devam ede dursun. Ben fırsat buldukça kendini, nokta atışlarıyla bu mega kentten dışarı atarak yaşamaya çalışanlardanım. Çünkü;
İstanbul’la da İstanbul’suz da olmuyor.
Hafta içi son yıllarda yaptığım kısa seyahatlerimden birini yaptım. Eee İstanbul’da yaşayan Osmanlı Sultanları naparmış, havası suyu rüzgarı kısacası, doğasıyla Edirne’ye doooğru Eski Saray’a …
Epeyi oldu Meriç’i ziyaret etmedim bakiim dedim debisi ne alemde, komşu suyu salıp yine Karaağaç’ı sular altında bırakmadı inşallah… bakiim dedim bu sefer hangi konaklar yıkılmak üzere- maalesef son 3 yılda çok sayıda tarihi konağın yıkılışı veya yanışını izlemek ve birşey yapamamak çok üzücü geliyor- diye diye vardım Edirne’ye.
Akşamüstü bir yağmur bir yağmur. Ben yine bereketimleyim gittiğim her yeni yere yağdırdığım gibi…
Sinan’ı rahmetle andım. Kafama koyduğum şeyi acaba bu kez yapıp, o birbirini görmeden çıkan sarmal merdivenlerle Selimiye’nin minaresine çıkabilecek miydim, basamaklar onarıldı mı acaba diye iç geçirdim.
Hava çok açık ve temizdi. Kaldığım konaktan pencereden komşu Bulgaristan’a bakarken geçmişin rüzgarını ciğerlerime çektim. İyi ki gelmişim dedim.
Ama sihir kısa sürdü.
Sabaha karşı bir öksürük kriziyle uyandım. Geçiştirmeye çalışırken, yandaki adının Arda olduğunu bildiğim odadan bir çocuk sesiyle irkildim.
-Anne minareler yok olmuş ????
Hemen pencereden baktım. Selimiye ve Eski Caminin görünen sadece kubbesi vardı. Diğer parçaları sis ve pis bir bulutun içinde gerçekten yoktu.
Çocuklar düz mantıktır. Ne güzel bir ifade… gidip veledi kucaklamak geldi içimden.
Minareyi çalan kılıfını hazırlar çocuğum dedim içimden, acı bir kinayeyle.
Eski Saray, Edirne bir ilüzyondu kendimi kandırdığım.
Son haftalar da Edirne’nin de aralarında bulunduğu bir sürü şehrimizin zehir soluduğunu biliyordum. Ama nedense bu denli olduğuna inanmamıştım.
Hepimizin bildiği gibi; Hava kirliliğini belirleyen faktörler arasında “Kömür kullanımı” ve "Kentsel Dönüşüm" yer alıyor. Ve maalesef,
HAVA KİRLİLİĞİNDEN ÖLÜM, TRAFİK KAZALARININ 6 KATI…
Bakın bu konuda neler var.
Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Toraks Derneği (TTD), Çevre için Hekimler Derneği, Greenpeace, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) gibi örgütleri bir araya gelmişler ve Temiz Hava Platformu bileşenlerinden Toraks Derneği, Hava Kirliliği Dönem Grubu Eş Başkanı Dr. Nilüfer Aykaç Kongar’da , hava kirliliğinin çok önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu söylemiş.
Yetkililer son birkaç haftadır göğüs hastalıkları alanına başvuranların sayısında ciddi bir artış olduğunu belirtmiş. Her ne kadar raporlara hava kirlliği “Ölüm sebebi” olarak geçmiyorsa da, hava kirliliğinin akciğer, kalp ve sinir sistemi üzerinde astım, kronik bronşit, solumun yolları enfeksiyonu, kalp krizi, kalp yetmezliği gibi sağlık sorunlarının ciddi etkileri var.
OECD verileri şöyle; “Dünyada yılda 7 milyon insan hava kirliliği nedeniyle ölüyor. Yine OECD raporlarına göre geçen yıl Türkiye'de hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybeden kişi sayısı 29 bin. Bu oran trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin 6 katı ...
Eee ciddi bir rakam di mi?
Bize birşey olmaz der, şimdi yurdum insanı.
Bakar mısınız 2015 de kritik hava seviyelerinde başı çekenler; İstanbul, Ankara, Bolu, Edirne-Keşan, Düzce, İzmir ve Iğdır…
Hele Iğdır… Hayatımın en güzel doğum günümü geçirdiğin saatlerce git git bitmeyen tertemiz havasıyla Iğdır Ovası ve Iğdır’a noluyor yaa… Hava kirliliğini asla yakıştıramayacağım Iğdır. Seni de katlettiler ha…
İstanbul’da yakın tarihli bir haber;
“ESENYURT 282 GÜN ZEHİR SOLUDU”
Tabii sorun sadece biz de olmuyor. Elin adamı da yaşıyor hava kirliliğini.
Bakınız; Çin'de günde 4 bin kişi hava kirliliğinden ölüyormuş.
“Çin'de çevre kirliliği dehşet verici boyutlara ulaştı. Dünyanın en kalabalık ülkesinde her yıl 1 milyon 600 bin kişi hava kirliliğinin neden olduğu hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor.”
Dünyada her yıl 7 milyon kişinin hava kirliliğinden hayatını kaybediyor inanılır gibi değil arkadaşlar. Bu hastaların yüzde 40’ı akciğer kanseri, KOAH ve akut alt solunum yolu enfeksiyonları, yüzde 34’ü inme, yüzde 26’sı kalp hastalıkları nedeniyle…Endüstrileşen dünyada çarpık kentleşme araçların egzozlarından çıkan gazları ve trafik ve de sanayileşmenin en başta gelen olumsuz sonuçları nedeniyle.
Isınma ya da yemek pişirme amaçlı kullanılan özellikle de kalitesiz kömür, bitkisel atıkların yakılmasıyla…
Dünyayı ne hale getirdik bravo yani?
İşte…
Geçen hafta itibariyle başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde görülmeye başlayan hava kirliliğine tanık oldum canım Edirne’de. Tabii İstanbul’da zaten ağzımızın payını alıyorduk.
Ciğerlerim yandı. Ve sadece birgün de aldığım etkiyle burada yaşayan yaşlı, çocukların halini içler acısı.
Dünyada Mega kentler de bir nebze kontrol zorda, bu küçük tarihi kentler de olması çok ağrıma gidiyor.
Şimdi biraz ADVEKSİYON İNVERSİYONU’ ndan bahsedeceğim. Bireysel önlemler için bilmek de fayda var.
Yüksek basınçlı günlerde, sakin ve açık atmosferik şartlarda, sıcak deniz esintileri, karaya ulaşmadan önce soğuk hava akımları üzerinden geçtiği şehirlerde adveksiyon inversiyonu meydana gelirmiş.
Bu durumlarda yer seviyesindeki soğuk hava tabakası üzerine sıcak hava tabakası yerleşip, kararlı tabaka olarak adlandırılan inversiyon tabakası bir kapak gibi hareket ederek tabaka altında bacadan veya egzozdan atılan kirleticilerin tutulmasına ve birikmesine neden olurmuş. Adveksiyon inversiyonu, genel olarak da arkasında yüksek tepe veya dağ olan sahil bölgelerinde kurulan şehirlerde meydana gelmekteymiş.
İnversiyonlu sonbahar, kış ve ilkbahar aylarında, şehir içi bölgelerinde ciddi hava kirlenmesi sonucu ölümcül atmosferik şartlar oluşmaktaymış.
Bazı şehirler dağ eteklerine veya vadide kurulmuştur. Ağaçlarla, tepelerle veya dağlarla çevrili şehirlerde hava hareketi çok yavaş olduğu için… buraya dikkat;
Bu tür şehirlerde yüksek binaların bulunması da hava sirkülasyonunu ayrıca önemli ölçüde engellemekteymiş.
Özellikle ısınma amaçlı olarak kalitesiz katı ve sıvı yakıt kullanılan şehirlerde bacadan atılan kirleticiler havadan daha ağır olduklarından yere doğru çökme eğiliminde oldukları için, meteorolojik şartların katkılarıyla yere doğru çökelen ve biriken kirleticiler ölümcül etkilere sahipmişler.
Şimdi geçmişte dünyadan yaşanan örneklere bir bakalım.
“1930’da Belçika’nın oldukça büyük endüstri havzası olan Mense vadisinde duman ortalığı alt üst etmiştir. Bunun sonucunda 63 kişi ölmüş ve binlerce kişi hastalanmış.”
“1948 yılında Pensilvanya Donarda yaşanan inversiyon olayında 6000 kişi solunum sistemi hastalığına maruz kalmış ve 20 kişi ölmüş.”
“1948 yılında hava kirlenmesinden Londra’da 700-800 kişinin öldüğü kayıtlara geçmiş.”
Ya da şu habere bakın,
1952 yılında Londra’da yaşanan inversiyon olayında 5000 kişi ölmüş binlerce kişi solunum sistemi hastalığına maruz kalmıştır. 1952 yılında İngiltere’de inversiyonlu günlerde kükürt dioksit ve dumanın insan sağlığı üzerinde yaptığı olumsuz etki felaketle sonuçlanmış.
Allahım Freddi’nin kabusu gibi hale bakın.
Gelecekte Almanak’da bakalım içinde bulunduğumuz bu günlerde Türkiye’de hava kirliliğimizin boyutları ne olarak geçecek.
Demişler ya insanoğlu kadar zararlı bir canlı yok, yaşadığı ortama ve kendine zarar veren.
Üstelik de onu düşünen tek canlı olarak bilyoruz .
Kaynak; Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK
Müsteşar Yardımcısı
Çevre ve Orman Bakanlığı